Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - YENİ DECCAL FETHULLAH GÜLEN
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3 ... 12, 13, 14 ... 22, 23, 24  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 13. sayfa (Toplam 24 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
muhacir3
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Aug 09, 2005
İletiler: 14

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 2:31 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

3.yazı

05.12.2004

Yeminleşelim mi?

Soru: Bazı kötü niyetli insanlar, zât-ı âlînizi Martin Luther ve Humeynî gibi dînî liderlere ve bu gönüllüler hareketini de onların devrim niteliğindeki hareketlerine benzetiyorlar. Bu tür söylenti ve iddiaları nasıl değerlendirirsiniz?

Cevap: Bu tür mülahazaların çok yaygın olacağına ihtimal vermiyorum. Fakat, herkes bazı şeyleri istediği gibi değerlendirebilir. Her değerlendirmenin mutlaka mantıkî bir mahmilinin bulunması da gerekmez; zira, çoğu zaman değerlendiren insanların durumları ve ruh haletleri akıl ve mantık dinlemeden değerlendirmelere yön verir. Mesela, bugün dünyanın büyük bir bölümünde –Türkiye'yi de bu mevzuda müstesna göremeyiz– ciddi bir paranoya yaşanıyor. Paranoya yaşayan insanlar, sokaktan geçen herkesin kendileri için üç adım ötede bir komplo hazırladığı endişesini taşırlar. Bu tür fertlerden meydana gelen bir toplumda hükümler vak'alara ve gerçeklere göre verilmez; pek çok şey ihtimallere bina edilir ve hükümler muhtemellere göre verilir. Oysa ki, hukuk vukuât üzerine müessestir, ihtimaller üzerine değil; vak'alar esas olmalıdır, muhtemeller değil. Dolayısıyla, paranoyak insanlar, bazılarının mehdîlik iddiasında olduğunu ve Mehdî gibi bir görüntü sergilediğini; bazılarının Heraklit gibi bir tavır takındığını söylerler; kimisine Humeynî, kimisine de Martin Luther taslağı olmayı layık görürler. Bazen bu söylentileri doğrulayan insanlar da zuhur edebilir. Mesela, birisine, “Sana bir Humeynî nazarıyla bakabilir miyiz?” dendiğinde o çok rahatlıkla demişti ki, “Humeynî'ye ‘ben' nazarıyla bakabilirsiniz.”

Şahsen ben bir Mehdî, bir halaskâr, bir Heraklit ve bir Mesih olma mülahazalarını -değişik zamanlarda arz ettiğim ve geçenlerde daha derli-toplu anlatmaya çalıştığım gibi- rüyama bile misafir etmeyecek kadar bu iddialardan uzağım ve haddini bilip boynu tasmalı kulluğa rıza gösterenlerdenim. “Kullardan bir kul” olarak Allah'ın rızasını kazanmaktan başka her türlü düşüncenin ve hele fâikiyet (üstünlük) mülahazasının karşısındayım. Bu meseleye bakışım, hem benim inancımı, hem hassasiyetimi, hem de aynı zamanda Allah karşısında duruşumu aksettirir. Bu yüzden, o çok hassas bir konudur. Onlar istediklerine Humeynî diyebilirler; istediklerini de başka birine benzetebilirler. Belki bazıları hiç utanmadan, iftirayı daha da ileriye götürerek, daha başka kimselerden, günümüzdeki anarşistlerden, teröristlerden birinin adıyla bizim adımızı beraber de telaffuz edebilirler. Meselenin şakasına bile gönlüm razı olmadığından isim zikretmiyorum. Onların kullanabilecekleri türden bir sürü isim vardır ve onlar bazı dönemlerde hususiyle bazı isimleri hedeflerine uygun olarak dillerine pelesenk ederler.

Bu iddialarda bulunanlar, şâyet evhamlı kimselerse ve bir paranoya yaşıyorlarsa ya da kendileri o türlü düşüncelere sahiplerse ve bazı tarihi şahıslara benzeme, toplumların kaderine değişik yollarla ve entrikalarla hâkim olma, hatta hâkim olmanın da ötesinde hâkimiyetlerini bütün bütün tahkîm etme gibi planları varsa; kendilerini birer put yerine koyup herkesin onlara saygı duymasını arzu ediyorlarsa.. o tür insanların, kendilerine zıt gibi gördükleri alternatiflerin en küçüğüne bile tahammülleri yoktur ve alternatif gördükleri kimseleri bir an önce en azından halkın nazarında yok etmek birinci işleridir. Onlara göre, bugün olmasa da yüz sene sonra bile kendi ad ve sanları, milletin zihninden ve tarihin hafızasından silinecekse, bunu silmeye namzet gibi görünen muhtemel kimselerin kökünü kazımak lazımdır. Çünkü onlar, öldükten sonra dirilmeye inanmasalar bile, –o nasıl ve ne türlü bir şöhret tutkusu ise– cenaze merasimlerine çok insanın iştirak etmesini arzu ederler; mezarlarının başında ağıtların yakılmasını isterler; hayat boyu yaptıkları dalaverelere, o korkunç yalanlara destan tutulmasını arzularlar; bunlarınkine dense dense şöhretin şeytancasının ötesi aptalcası denebilir. İşte onlar hayatlarını bu türlü şeylere adamışlarsa şâyet; bu türlü duygu ve düşüncelerin vehim üretmesi ve onlara paranoya yaşatması normaldir. Meseleyi hep kendilerine bağlamışlarsa, hep “biz” diyorlarsa; kim bilir, belki belli bir dönemde elde ettikleri şeyleri de kendi vehimleri çizgisinde ve başkalarından endişe ettikleri yollarla elde etmişlerse herkesi de kendileri gibi görüp düşünüyorlardır.

Eğer bunlar bir de genellikle kimlik problemi olan kimselerse ve bir dönemde bazı milletlerin dem' ve damarlarına entrikalı ve komplolu yollarla işlemişlerse, herkesi kendileri gibi entrikacı ve komplocu olarak görüyorlardır ve bu kadar evhama gömülmüş kimselere bir şey anlatmak da çok zordur. Nasıl anlatabilirsiniz ki? Belki, şöyle–böyle kendinizi ifade edebilecek durumu ihraz ettikten sonra tavrınızı ortaya koyarsanız onlarınkine benzer bir talebiniz olmadığını anlayacaklardır. Fakat, ben kendimi tam ifade edip onları inandırabileceğim durumu hiçbir zaman ihraz etmedim; böyle bir beklentim de hiç olmadı. Mesela, bir parlementer veya bir bakan olsaydım, belki istiğnamı ortaya koyabilir ve o zaman onları inandırabilirdim. Fakat, hiç öyle bir fırsatım ve o fırsata karşı bir arzum da olmadı. Hem, tefahur olur diye de çok utanıyor ve zikretmek istemiyorum ama, daha 25 yaşımdayken ayağıma kadar gelmişti o fırsat, ben elimin tersiyle ittim. Değil parlementerlik, çok küçük bir idarecilik bile istemedim; Kur'an kurslarında veya yurtlarda idarecilik gibi şeyleri bile kabul etmedim. Eğer siz, kanınızın delice aktığı o gençlik döneminizde dahi bu ölçüde bir istiğna sergiliyorsanız, aslında bu sizin karakterinizi ortaya koyma açısından yeterlidir.. neye tâlibsiniz?.. ne istiyorsunuz?.. neyin arkasındasınız?.. gibi soruların cevabı için o tavır ve tutumunuz kâfî gelir. -Meseleyi sadece bir şahsa bağlamak istemediğimden dolayı duygularımı ifade etmekte zorlanıyorum. Çünkü, “ben” demek çok çirkin bir şeydir; kendinizden bir şeyi nefyederken de, kendinizi ifade adına da “ben” demek çirkindir. Hususiyle de, hayatını mahviyet ve tevazu arayışı içinde geçiren ve sürekli mütevazi olmayı arzu eden kimseler için “ben” ile başlayan cümlelerle konuşmak yakışıksızdır. Neylersiniz ki, sorunun muhatabı “ben” olunca başka türlü ifade etmem de mümkün olmuyor.- Evet, 15 yaşımdan beri cami kürsülerinde vaaz ediyorum; ömrüm kulübelerde, cami pencerelerinde geçti. Dünümle, bugünümle tam 50 senedir insanlar fakiri tanıyorlar. Aslında, şu ana kadarki hayat çizgim o tür iddialara karşı en güzel bir cevaptır.

Bu konuda kim yalancı ise...

Bu mülahazaları arkadaşlarım adına da çok rahatlıkla serdedebilirim. Kimdir benim arkadaşlarım? İsimlerini bilmesem, sima olarak kendilerini tanımasam da, dine ve millete hizmet saydığım meselelerde, yaşatmak için yaşama duygu ve düşüncesinde, benimle aynı şeyleri paylaşan insanlara, “dost, arkadaş, taraftar, muhib, sempatizan” diyorum. Bunlar, “milletimize şu çerçevede hizmet faydalı olur” mülahazasına inanmış insanlardır; siz bir şey söylüyorsunuz, onlar da beğeniyor, o fikri sahipleniyor ve taklid ediyorlar. İşte, aynı mülahazaları bu çerçevedeki arkadaşlarım hakkında da rahatlıkla söyleyebilirim: Bizim, Allah'ın rızasından başka hiçbir talebimiz olmadı. Allah'ın rızasını kazanma mevzuunda da, Cenâbı Hakk'ın nâm-ı celîlini insanlara duyurmayı ve bin senelik kültürümüzü insanlığa tanıtmayı en büyük vesile olarak kabul ettik. O hoşgörü anlayışımızın ve diyalog gayretlerimizin altındaki mülahaza da budur; bütün insanları kucaklama isteğimiz de bu düşünceye dayanmaktadır. Çünkü, siz insanlara bağrınızı açmazsanız, hiç kimse de sizin değerlerinize bağrını açmaz. Siz birilerini dinlemezseniz, kendinizi başkalarına dinletme fırsatını elde edemezsiniz.

Acaba Cenâb-ı Hakk'ı kendi anladığımız manada başkalarına da anlatabilir miyiz? Bizim şu kadîm, eski ama çok önemli tecrübeler üzerinde gelişmiş kültürümüzü başkalarına tanıtabilir miyiz? Bazı fasl-ı müştereklere ulaşabilir miyiz? Bu düşüncelere bağlı kalarak bazı şeyler yaparken Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazanabilir miyiz?... İşte mülahazalarım hep bunlar oldu. Büyük ölçüde, bu işi beğenen, bu uğurdaki gayretleri bir hizmet olarak gören ve hakikaten bu çizgide hizmet vermek isteyen arkadaşların düşüncelerinin de böyle olduğuna yemin edebilirim. Hatta müsadenizle şöyle diyeyim: Âl-i İmran Suresi'nin 61. ayetine “mübahele” âyeti denir. Ayette, “Artık sana bu ilim geldikten sonra, kim seninle Îsâ hakkında tartışmaya girerse de ki: “Haydi gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, hanımlarımızı ve hanımlarınızı ve bizzat kendimizi ve kendinizi çağırıp, sonra da gönülden Allah'a yalvaralım da bu konuda kim yalancı ise Allah'ın lânetinin onların üzerine inmesini dileyelim.” denmektedir. Mübahele: “Hangi taraf yalancı ise Allah'ın ona lânet etmesini gönülden istemek” demektir. Hicri 9. yılda Necran Hristiyanlarını temsil eden 70 kişilik heyet, başlarında liderleri olarak Medine'ye gelip Peygamber Efendimiz'le kıyasıya tartışmış, hakikati kabule bir türlü yanaşmamışlardı. Bunun üzerine bu ayet nazil olunca, Hazreti Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) ilahi emir gereği mübaheleyi teklif etmişti. Necranlılar düşünmek için mühlet istemişlerdi. Bunu kendileri için tehlikeli bulup kabul etmediklerini bildirmek üzere Efendimizin yanına geldiklerinde bakmışlardı ki; O, Hazreti Hüseyin'i kucağına almış, Hazreti Hasan'ın elinden tutmuş, Fatıma annemiz ile Hazreti Ali'yi arkasına katarak “Ben dua edince siz de “âmin” dersiniz” diyor. Heyecana kapılan hey'et başkanı hemen mübaheleyi kabul etmediklerini bildirmiş, vatandaşlık vergisi vererek İslâm hâkimiyeti altında yaşamayı benimsediklerini söylemişti. Peygamber Efendimiz de onlara, kendilerine tanınan hakları ve yükümlülükleri bildiren bir emanname vermişti.

İşte, Efendimiz aleyhissalatu vesselam ile Necranlı Hristiyanlar arasında cereyan eden hâdise münasebetiyle orada teklif edildiği gibi ben de asılsız iddia ve isnatlarla sürekli bize saldıranları o türden bir ibtihale çağırabilirim. Nasıl?.. Lisanımı bedduaya alıştırmadığım için ifade etmekte zorlanacağım ama mesela ben “Eğer teşvikçisi olduğum şu hizmetlerde dünyevî bir hedefim varsa; mesela, Türkiye'yi bütün zenginliğiyle ve imkanlarıyla getirip bana teslim etseler, onu, küçük tahta kulübemdeki hayatıma tercih edecek ve makama-mansıba, mala-mülke temayülde bulunacaksam Allah beni yerin dibine geçirsin” diyeyim ve 70 milyon Türk insanı da buna “âmin” desin. Yok onlar iddialarında yanılıyorlar ve o isnatları kasıtlı olarak dile getiriyorlarsa -şimdi kimseye beddua etmek istemiyorum ama eğer çocukluk hâlim olsaydı belki şöyle diyebilirdim- “Allah onların yuvalarını başlarına yıksın, evlerine ateş salsın, düzenlerini başlarına geçirsin, yer parça parça olsun da yerin dibine batsınlar” diyeyim. Ben demesem de, bu bedduaları üslubuma ve kulluk anlayışıma ters bulsam da, Anadolu'da bunu diyen bir sürü masum ve muztar insan vardır şu anda. Evet ben demesem de, O Allâmu'l-guyûb olan Allah'ın yapılan zulümleri karşılıksız bırakmayacağına da inancım tamdır. O Haziran fırtınasından sonra da diş gösteren, çelme takan, iftira eden ve dine saldıran nice müfsid vardı.. ben beddua etmedim onlara, “Allah'tan bulsunlar” bile demedim. Ama biliyordum ki, benim şahsımda dine saldıran ve o ölçüde müslümanlara düşmanlık yapan kimseler Allah'tan bulacaklardır. O Rabb-i Kerîm'ime, “Hasbunallahu ve ni'mel vekîl” diyerek öyle itimad ediyorum ki, biz O'nun yolunda isek ve ben şu ahd-ü peymânımda samimi isem, bundan sonra da o diş gösterenleri ve pençesiyle tehdit edenleri Allah Teala iflah etmeyecektir.

Evet, ben yemin ediyorum; O'nun nâm-ı celîlini î'lâ ederek ve O'nun adını bütün dünyaya anlatarak Allah'ın rızasını kazanma dışında bir gaye ve hedefim yoktur. Hoşgörü derken de, bazı şeyleri hoşgörmezken de hep bu gaye ve hedefe bağlı kaldım. Küfrü hoşgörmedim ben; dalâleti hoş görmedim. Ama hiçbir zaman, bir kâfire ya da fırak-ı dâlleye mensup herhangi bir ferde karşı da tavır almadım. Ben kötü sıfata karşı tavır aldım. İnsanlara kızmadım; kötülüklere, kötü sıfatlara kızdım. Acaba yakın durma, yumuşaklık ve mülayemet o insanlara bir şey ifade etme adına fayda getirir mi, dedim ve bu mülahazaya uygun davrandım. Bir kere daha diyeyim: Eğer, Allah rızasının dışında, Allah'ın nâm-ı celîlini duyurma haricinde bir sevdam varsa, Rabbim şuracıkta canımı alsın.. siz de buna “âmin” deyin. Yok onların iddia ettikleri gibi değilse, ben onları Allâmu'l-guyûb olan Hazreti Allah'a havale ediyorum.

Kimseyi lânetlemedik!..

Bir diğer husus da şudur: Onların, adlarını söyledikleri ve sizin de sorunuzda zikrettiğiniz insanların hiçbirine karşı içimde zerre kadar sempati duymadım. Ve hiçbirinin yoluna da sempatiyle yaklaşmadım. Bırakın sempatiyi, onların yapıp ettiklerini alakayla takip bile etmedim. Bana o türlü meselelerin aktörlerini sorsanız, iki tanesinden fazlasının ismini de söyleyemem, unutmuşumdur. Çünkü o kadar alakasız kaldım ben onlara. Benim yürekten alaka duyduğum bir şey vardır; o da, Rabbimdir, Peygamberimdir, Kur'anımdır. Alaka duyduğum Rabbimden, Peygamberimden ve Kur'anımdan dolayı benden nefret edenler ve onları yâd etmemden ötürü sözlerimden rahatsızlık duyanlar varsa, onları da kin ve nefretleriyle başbaşa bırakıyor ve Allah'a havale ediyorum. Kendi şahsî yatırımı adına dünya kadar taşlar diken insanların dünyada dikili bir taşı olmayan ve kendini Hakk'a adamaktan başka bir mülahazası bulunmayan birisine asılsız isnatlarla saldırmaları affedilir gibi değildir. Ben bana ait hakları affedebilirim ama bilmem ki, Cenâb-ı Hakk kendisine âit, bu gönüllüler hareketinin arkasında olan, bilinen-bilinmeyen bir sürü mü'mine, Anadolu insanına ait hakları affeder mi, affetmez mi?!.

Ben, çoklarının diş gösterdiği, bazılarının “tamam, işini bitirdik” deyip sevindiği en şiddetli dönemde bile Mevlana gibi, Yunus Emre gibi, Ahmet Yesevî gibi yazdım ve konuştum. O günkü hissiyatım bugün mecmualarda mevcuttur, alıp baksınlar. Ve hissiyatımı, kendi su-i zanlarıyla değil, benim ifadelerimle değerlendirsinler. Öfkelenmedim, kızmadım, beddua etmedim, kahriye okumadım, “anneleri–babaları ağlasın” demedim. Belki başkaları diyordur; Anadolu'da binlerce insan, bu makul hizmetlere karşı böyle düşmanca bir tavır alındığından dolayı belki “dine kasdî düşmanlık edenlerin evlerine ateş düşsün, evlatları yetim kalsın, anaları ağlasın...” falan diyorlardır. Fakat benim üslubumu bilenler, zannediyorum, onlara da hidayet temennisinde bulunacak, Allah'ın affetmesini dileyecek ve hatta şimdiden, ahirette müminlerin karşısına çıkıp baygın baygın baktıkları o acıklı durumu tasavvur edecek ve o bahtsızların haline acıyacaklardır.. acıyacak ve “Allah'ım sen onları da affeyle, onlara da hidayet et” diyeceklerdir..

Allah'a havale ediyoruz!..

Evet, biz en zor günlerde, en amansız şekilde düşmanlık yapanlar hakkında bile tel'ine, bedduaya “âmin” demedik, kimseye lânet ve kahriye okumadık. Belki onlar hakkında en acı tercihimiz, onları Allah'a havale etme şeklinde oldu. O havaleyi de yine Efendimizi taklîden yaptık. Hiçbirimiz O'ndan daha merhametli ve daha şefkatli olamayız. Allah Rasulü, “Allahümme aleyke bi-Ebî Cehl, Allahümme aleyke bi-Utbe, Allahümme aleyke bi-Şeybe, Allahümme alyeyke bi-Velid ibni Utbe” demiş, o günün din düşmanlarını, Ebu Cehil, Utbe, Şeybe ve Velid gibilerini Allah'a havale etmiştir. Havale etme de, “Allah'ım Sen bilirsin, Sen ne dilersen onu yap” demektir. Kaldı ki, ben havale etmeyi bile Allah'tan hidayet temenni etme alternatifine bağlayarak dile getirdim hayatım boyunca. Hâlâ da aynı alternatifle beraber söylüyorum: “Allah'ım hidayetlerini murad buyurduklarını hidayet eyle, onların gözlerini de hakikate aç, kalblerini sevgiyle donat. Yok öyle murad buyurmuyorsan Sana havale ediyorum, ne istersen onu yap” diyorum. Dünyada hiçbir din mensubu, hatta hiçbir dinsizin de bu mülahazayı sert bulacağına ve buna itiraz edeceğine ihtimal vermiyorum.

Şu kadar var ki; Peygamber Efendimiz, Ebû Cehil'in ayağına defalarca gitmiş, elli defa reddedilmesine rağmen, ellibirinci defa yine gayet yumuşak bir şekilde, kavl-i leyyin üzere O'na içini dökmüştü. İşte, herhalde bizim de, bize hasım gibi davrananların ayağına aynı ısrarla gitmemiz gerekirdi. Aslında gidip görüşme talebinde bulunduklarımız olmuştu; bazıları inatla kapıları yüzümüze de kapatmıştı ama reddetmelerine ve kapıdan kovmalarına rağmen defalarca gidip kendimizi mutlaka anlatmamız lazımdı. “Bizim dünya mülahazamız yok, sizin zannettiğiniz gibi bir iddia peşinde değiliz.” dememiz ve sürekli “Ehl-i dünya dünyada, ehl-i ukbâ ukbâda, her biri bir sevdâda, bana Allah'ım gerek” diyerek en samimi hislerimizi onlarla da paylaşmamız icap ederdi. O hoşgörü ve diyalog sürecinde görüştüğümüz insanlarda belli bir ölçüde bir yumuşama meydana gelmişti. Biraraya geldiğimiz insanların çoğu, okumuş, kendini yetiştirmiş, firaset sahibi ve insanı tartmasını bilen kimselerdi ve en azından yüz yüze gelince kendilerine göre bir kısım değerlendirmelerde bulunmuşlardı.. bizi daha yakından tanımış ve daha sonra aleyhimizde koparılan fırtınaya rağmen de ağızlarını, gözlerini bozmamış, olumlu üslublarını değiştirmemişlerdi.. durdukları yerde kemâl-i dikkat ve hassasiyetle nasıl durmaları gerekliyse öyle durmuş; o hoşgörü ve diyalog çağrısına, adeta atılan tek adıma koşarak gelmek suretiyle, cevap vermişlerdi. Demek ki, biz herkese ve gerektiği ölçüde kendimizi anlatamadık, düşüncelerimizi tam ifade edemedik. Maksadımızın Allah'ın rızası olduğunu; insanları aydınlatmayı ise bu mevzuda önemli bir vesile kabul ettiğimizi güzel bir üslubla dile getiremedik. İhtimal, bir üslub problemi yaşadık ve bundan dolayı da Cenâb-ı Hakk onları bize musallat etti.

Bu arada şunu da belirtmeliyim: İlle de herkes tarafından sevilme ve takdir edilme gibi bir derdimiz yoktur ve olmamalıdır. Kur'an buyuruyor ki, “İman edip, makbul ve güzel işler yapanları Rahman (hem kendi indinde, hem de mahluklar nezdinde) sevimli kılacaktır.” (Meryem, 19/96) Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) bu ayet münasebetiyle buyurmuştur ki: “Yüce Allah bir kulunu sevince Cebrail'e, “Ben falanı/falanları sevdim, sen de sev” der. Bunun üzerine Cebrail (a.s.) da onu sever ve gökte olan meleklere, “Allah falanı sevmiştir, siz de seviniz!” diye nida eder. Artık göklerdekiler de onu sever. Sonra yeryüzünde de onun için bir sevgi yerleşmiş olur.” Evet, iman edip salih amellere yapışanlar hakkında yerde ve gökte sevgi vaz'edilir. Fakat, imana, mü'mine, İslam'a, müslime cibillî olarak düşmanlık besleyenler onları da tabii ki sevmeyeceklerdir. Bugün de dine-diyanete karşı düşmanlık yapanlar varsa, kendinizi onlara kat'iyen sevdiremezsiniz.

Kendi üslubumuzdan fedakarlıkta bulunamayız!...

Ama yine de biz, muhataplarımız kim olursa olsun, insanları ayırt etmeden herkese teveccühte bulunmalı, el sıkmalı, bağrımızı açmalıyız. “Kötülüğü iyilikle sav” hadis-i şerifi gereği, kim olursa olsun, insanlara iyilikle mukabele etmeliyiz. Nihayet insandır, insanca tavır hakiki insanı yumuşatır; vahşice tavır ise insanı bile vahşileştirir. Bizim üslubumuz her zaman bu olmalı ve başkaları ne yaparsa yapsın, biz kendi üslubumuzdan fedakarlıkta bulunmamalıyız. Bu üslubdan dolayı bize takdir edilen yer zindan ve loş hücreler olabilir. Bizi tanımayacaklarmış, ezip geçeceklermiş, presleyeceklermiş; bize işkence edecek, sürgün yaşatacak ve bulunduğumuz yerde bile rahat bırakmayacaklarmış... o zulümlere maruz kalmakla üslubumuzu korumak arasında tercih yapmak zorunda kaldığımız zaman bile biz üslubumuzu tercih etmeliyiz. Yine sevmeli, yine şefkatle bağrımızı açmalı, yine mülayim davranmalı ve yine affedici olmalıyız. Değil sadece dünyada affedici olma, o türlü mütecaviz, saldırgan ve zalim insanların ahirette göreceği cezayı düşündüğümüz zaman da “Allah'ım lûtfunla muamele et, onları da hidayete erdir, ufuklarını aç, dalalette boğma bunları, Cennete giden yolları göster” mülahazaları içimizde belirmeli; belirmeli, çünkü biz insanız ve bu bizim temel üslubumuz.

Evet, biz muhabbet fedaileriyiz; husumete vaktimiz yoktur bizim. Başkaları bin türlü husumet gösterseler ve husumetin bin türlüsünü bir anda çektirseler de düşmanca tavrın tekiyle bile olsa mukabelede bulunmayı düşünmeyiz. Geçeceğimiz yollara diken atan, önümüze çukurlar kazan insanlardan birini bir yerde kuyuya düşmüş görsek, yine ellerinden tutar, kaldırırız. Şahsen benim hep bir temennim olmuştur: İsimlerini tasrih etmeyeceğim, bana karşı çok kötülük yapanlar oldu. Ülkemize ihanet edenler hakkında, dıştaki hainler, zalimler, kefere ve fecere hakkında düşünmedikleri şeyleri benim hakkında düşünen insanlar gördüm. Bu kadar müsamahasız kimseler için ben ne diledim biliyor musunuz? Rabbim bana bir fırsat verse, bir zor durumda bunların ellerinden tutma imkanına sahip olsam; mesela bir yerde trafik problemi olmuş, yolda kalmış; arabama alsam, onu hâl ve tavırlarımla mahçup etmesem; ezkaza beni tanırsa “Niye böyle davranıyorsun, ben sana kötülüğün katmerlisini yapmıştım.” dese, ben de ona desem ki, “Herkes kendi karekterinin gereğini sergiler.” Dahasını söyleyeyim; ahirette kendim kurtulabilir miyim, kurtulamaz mıyım bilemiyorum. Çünkü, hiç kimse kendi ameliyle kurtulumaz; insan ancak Allah'ın rahmetiyle kurtuluşu bulur. Cennete girenler Allah'ın lûtfuyla ve rahmetiyle girerler, kendi amelleriyle ve iyilikleriyle değil. Rabbim beni de rahmet ve fazlıyla sarar sarmalarsa, belki ben de kurtulanlardan olurum. İşte, Allah lûtfeder beni de kurtarırsa ve o zaman burada kötülük yapan o insanlar karşıma çıkarlarsa, şu andaki hissiyatım itibarıyla; orada da ellerinden tutma fırsatını bana lûtfetmesini dilerim Rabbimden.

Hasılı, hakkımızda olmayacak şüphe ve isnatlar ortaya atanlar, bütün bu düşünceleri sıksalar, gönlümüzden damlayan bu niyetlerle asıl maksat ve hedefimizi çok iyi anlayabilirler. Dünya ve dünyevî beklentiler damlamaz bizim gönlümüzden.. dünya idaresi ve liderlik sevgisi damlamaz.. bütün sermayeleri müslümanlara saldırma ve diş gösterme olan marjinal bir kesimin iddia ettiği “müslüman bir diktatör” olma meyili hiç ama hiç damlamaz. Sâhi, hakiki müslüman nasıl diktatör olabilir onu da bilemiyorum. Altmışaltı yaşına giren ve çeşitli hastalıkların ağında belini doğrultamayan bir insanın diktatörlük istikametinde bir adım atma mülahazası olsaydı, o da bir çeşit liderlik düşünseydi, genç yaşlarında, arzu ve hevesâtının galeyanda olduğu bir dönemde ayağının dibine kadar gelen çok parlak tekliflerden hiç olmazsa birini kabul etmez miydi? Bu hususu da ehl-i vicdanın iz'an ve anlayışına havale ediyorum.

Fakat, her şeye rağmen, beni dinleyenlere, adını bildiğim-bilmediğim, simasını kestirdiğim-kestiremediğim, tanıdığım-tanımadığım bütün dost ve arkadaşlarıma, hatta herkese diyorum ki: Hoşgörüden geri durmayın, ama bu hususta çok büyük beklentilere de girmeyin. Herkese dostluk eli uzatın ama el uzattığınız herkesin elinizi sıkmasını da beklemeyin. Çünkü, uzattığınız ellerin boşlukta kalabileceğini de hesaba katmamışsanız inkisara ve sukut-u hayale uğrayabilirsiniz. Uzattığınız ele iğne-çuvaldız batıracak insanlar çıkabileceğini de hesaba katın. Elinize iğne batsa da kırılmayın, rahatsızlık izhar etmeyin. Muhatabınız on tane iğne batırmak suretiyle içindeki kini ve nefreti atacaksa, onun iç huzuru ve ebedi saadeti için o kadar iğnenin, çuvaldızın acısına katlanın. Onların kendi karakterlerinin gereğini sergilediklerini düşünerek siz de üslubunuzdan taviz vermeyin, kendi karakterinize göre davranın.. ve mutlaka hoşgörü deyip yürüyün, diyalog deyip yolunuza devam edin. Unutmayın ki, geleceğin huzurlu dünyasına ancak bu sayede ulaşılabi
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
pusathan13
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Aug 08, 2005
İletiler: 14

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 2:43 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Fetullah Gülenle bir konuyu daha söylemek ifterim kendisin bulunduğu malikane fbı tarafından tahsis edilmiştir onu amerikaya götüren şahıs cia eski şeflerinden biridir kendisi yahudi alan bu şahıs mossad da üst görevlerde bulunmuştur yine bu şahıs sayesinde roma vatikanda ve amerikada olmak üzere bilinen 2 defa eski papyla görüştüğüdür bunlar ilginç tezahürlerdir KAYNAK da belirtmek isterim Ali ÖZOĞLU şifre çözüldü isimli kitabında daha ayrıntılı olarak bulabilirsiniz
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
bozkurt_1977
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jul 28, 2005
İletiler: 401
Şehir: turkiye

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 2:46 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

ilk yazindaki ilk sorunun cevabi, yani fetosun verdigi cevap tamamen alintidir.

ikinci soyleyecegim, su verdigi cevapla ulkuculere tas atmaktadir. soyle diyor yukaridaki yazindaki bir cevapta;

içinde bulunmadıkları ve kendi adlarıyla anılmayan hiçbir işi faydalı görmeyen, kendilerinden olmayanları hasım gibi kabul edip karşı cepheler oluşturan kimselerin karalama maksadıyla ortaya attıkları iftira edalı bir iddiadır.

bu yazisi ulkucu harekete bir baltalamadir, hakarettir.
Türk'ün oldugu yerde biz vardik, biziz ve biz olacagiz.
hicbir milletperverlik gösterene saygisizlik veya dislama söz konusu olmamis ve herdaim destek verilmistir, ülkücü camia tarafindan.

Basbugumuzun ve diger baska büyüklerimizin kullandigi kelimeleri kullanarak, kendilerini sanki bizden daha ülkücüymüs süsü verip, onlarca gencimizi kandirip, nihai hedefine varmak isteyen bu sahisi tekzip ediyorum.

benim icin fetostur.

ben ülkücü camianin ortalama bir mensubu iken, bu kadar görebiliyorsam bunlari, benden daha mümtaz olan bütün büyüklerim ve kücüklerim adina cok büyük bir mutluluk kapliyor icimi.

fetos bircok sey yapiyor ama daha asil yüzünü tamamen göstermemistir.

Allah tüm ülküdaslarimin, yar ve yardimcisi olsun.

amin.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 2:51 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bri f.g çırağı daha iş başında...
Bak arkadaş burası f.g. nin konferans verdiği bir kürsü değil varsa kendi fikirlerini paylaş yoksa sus...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
bozkurt_1977
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jul 28, 2005
İletiler: 401
Şehir: turkiye

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 3:09 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

sözümde duramayip, bu konuya, bu tartismaya isteyerek istemeyerek girdigim icin, cok üzgünüm.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 3:14 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

bilenturkel demiş ki:
Niye deccal olarak nitelendigini bilmiyorum ama ben Fetullah Gülenin okulundan mezunum ve memnunum oyle bir okuldan mezun oldugum icin.İlkin bu insan sayesinde dunyanın nerdeyse her tarafında şanlı Türk bayragı dalgalnıyor,İstiklal marşımız soyleniyor ve kutsal k,tabımız Kuran-ı Kerim oralarda gayrimuslimlere ogretiliyor.Kızılelam bu degilmi?Gunesin dogdugu her yere İslamı yayın.Onun okulunda okumama ragmen butun dusuncelerini kabul etmiyorum.

Muhterem; f.g nin okulundan mezun olduğunuzu söylemişsiniz.Biz de ne kadar kara talihtir ki o okullardan mezun olmuşlardan olduk.
Size şimdi çok önemli şeyler anlatacağım.Bizim mezun olduğumuz okul alışılmış f.g okullarının aksine eğitim dili Türkçe olarak planlanmış pilot uygulama dahilinde bir okuldu ve bu Türkiye için bir ilkti.Okulun başarısı belkide Türkçe eğitim için çok önemli bir örnek oluşturacaktı.Ancak Öss başarısı %100 Öys başarısıda %70ler civarında olmasına rağmen(ki geriye kalan diğer %30 luk kısımda yüksek tercih yüzünden yerleştirilememişlerdi) okul eğitim dili bir anda bizden sonra gelen öğrenciler için ingilizce oluverdi.Acaba nederen emir alınmış ve neden yabancı dille eğitime dönülmüştür takdirini size bırakıyorum.
Kendi vatanında yabancı dille eğitim veren kurumlar dizisinin sahibleri bir önceki yazımdada belirttiğim gibi misyonerlere hizmetkar olmuşken bir zencinin,bir rusun,...İstiklal marşını okuması ne kadar önem arz ediyor.İyice düşünmek gerektiği kanaatindeyim.
Gelelim Milliyetçilik ölçülerine Ülkücü hareketi müsait bulduğu her fırsatta faşist olarak niteleyen,milliyetçiliği bölücü bir afyon olarak gören zihniyetin Milliyetçiliğinden nasıl bahsedilebilir.Bir dersanenin reklamını belediye otobüslerine konması karşılığında oyunu göz göre göre Milliyetçilik düşmanı chp ne veren(Samsun'da olan bir hadisedir) bir grubun Milliyetçiliğinden bahsetmek abesle iştigal olur.Bizzat beni tek zaafı Milliyetçiliktir diyerek nitelendiren ve Milliyetçiliği zaaf olarak görenler nasıl bir Millilik güdebilirler iyice düşünmek gerektiği kanaatindeyim.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 3:20 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Mehterem kardeşlerim;
Dinler arası diyalog'un iç yüzünü iyice kavrayabilmemiz açısından kaynak olarak kullanabileceğimiz linki aşağıda veriyorum.
http://www.mezhepsizler.com/DiyalogTuzagi/index-50.htm
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
muhacir3
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Aug 09, 2005
İletiler: 14

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 3:31 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Fikrim : Bu adam çalışıyor ve kesinlikle iyi işler yapıyor eğer bu yaptıklarını cıa veya mossad veya x y z yaptırıyosa dahi iyidir.Muhtemelen yanlış strateji uyguluyolar çünkü bu bize yarıyo...muhtemelen cıa fbı veya mossad insanların İslam dinini öğrenmesini yada dünyayı islamlastıracak bir hareketi istemez diye düşünüyorum yoksa hatalımıyım?

"ilk yazindaki ilk sorunun cevabi, yani fetosun verdigi cevap tamamen alintidir. "

Bu kardeşe sorum alıntı kaynağını söyle....velevki alıntı adam cemaatine bunu söylüyor yapın diye o hesap kendisinindir.Sen adama iyi gözle bakmayabilirsin ama deccal demek ne haddine kimsin müçtehid filanmı kesildi birileri ?

"fetos bircok sey yapiyor ama daha asil yüzünü tamamen göstermemistir. "

2.Sorum nerden biliyosun geleceğimi görüyosun?Bana şu adamı hırıstiyanlaştırdı dine şu bozuk itikadları soktu Türkiye yi satıyor bakın kaynak diyebilirmisin?

"içinde bulunmadıkları ve kendi adlarıyla anılmayan hiçbir işi faydalı görmeyen, kendilerinden olmayanları hasım gibi kabul edip karşı cepheler oluşturan kimselerin karalama maksadıyla ortaya attıkları iftira edalı bir iddiadır.

bu yazisi ulkucu harekete bir baltalamadir, hakarettir. "

Burada ülkücü hareket diye birşey göremiyorum.Bu kusura bakma kendi üstüne alınman.

"Onların kendi karakterlerinin gereğini sergilediklerini düşünerek siz de üslubunuzdan taviz vermeyin, kendi karakterinize göre davranın.. ve mutlaka hoşgörü deyip yürüyün, diyalog deyip yolunuza devam edin. Unutmayın ki, geleceğin huzurlu dünyasına ancak bu sayede ulaşılabilir"

Buda körü körüne bu işe saldıranlara en güzel cevap...

Beni en çok üzen hatta deli eden şeyse Ülkücü camiada kendi soydaşına köstek olmaya çalışan bir topluluk olması gerçekten çooook yazık bu milletin daha çok işi var çok
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
bozkurt_1977
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jul 28, 2005
İletiler: 401
Şehir: turkiye

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 3:38 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

alinti dedigim soylemi sudur.

CEVAP: Dil, insanın eşya ve hâdiselere bakış açısını belirleyen en önemli bir unsurdur. Bir milletin dili, onun kültürüne ve değer ölçülerine bekçilik yapacak kadar güçlü değilse, o milleti teşkil eden fertlerin başka kültürlerin işgaline uğramaları ve zamanla da özlerini yitirip tamamıyla başka topluluklara benzemeleri kaçınılmaz olur.

yukarida yazan kelimeleri BASBUG'umuz bundan 35 sene once soyluyordu.

haklisin deccal degil, simdilik ifrit.

seni sevmedim kardes, acik acik soyluyorum.
arkandan konusmuyorum, sanada tas atmiyorum.
herseyim asikar.

Allah sanada selamet versin diyorum. bana yazma, ortaya yaz lutfen.

ben yonetici olsam seni burda tutmazdim, bunuda bilesin.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et
Alper_Tunga72
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Feb 04, 2005
İletiler: 665
Şehir: TC-İzmir

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 3:46 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

muhacir3,şu adrese bakmanı rica edicem.

http://www.belgenet.com/dava/gulendava.html

Burda fetoş ile ilgili 2000'de açılan davanın iddaanamesi var.Eğer 'bunlar sadece iddaa' diyorsan ben de diyorum ki
'Fethullah Gülen Türkiye'ye dön(e)mez ve dönmeyecektir!'
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder Kullanıcının web sitesini ziyaret et MSNM
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 3:54 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ben bunları tekrarlamaktan usandım fg çırakları gelipte mesnedsizce savunmadan bıkmadılar.Aşağıya aynen aktarıyorum iyice inceleyin Allah aşkına.
-DİNLER ARASI DİYALOĞU BAŞLATAN KİM:
Bu çalışmaları yapan Konsil ilk defa 1962'de bu konuyu görüşmek için toplandı. Daha sonraki toplantılarla da misyonerlik faaliyetinin bir parçası olmak üzere “Diyaloğa” önem verilerek devam ettirilmesi kararlaştırıldı. II. Paul'ün 1991 yılında ilan ettiği Redemptoris Missio (Kurtarıcı Misyon) isimli genelgesinde aynen şöyle diyordu: “Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir. “

Papa’yı ziyaretinde Fethullah Gülen de bu konuyu vurgulamıştır:
“Papa 6. Paul Cenapları tarafından başlatılan ve devam etmekte olan Dinlerarası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz. Bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz.” (F. Gülen’in Papa’ya mektubundan, Zaman,10.2.1998)

2-DİYALOGLA AMAÇLANAN NİHAİ HEDEF NEDİR:
''Dinlerarası diyalog, Kilise'nin bütün insanları Kilise'ye döndürme amaçlı misyonunun bir parçasıdır... Bu misyon aslında Mesih'i ve İncil'i bilmeyenlere ve diğer dinlere mensup olanlara yöneliktir
Birinci bin yılda Avrupa Hıristiyanlaştırıldı. İkinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı. Üçüncü bin yılda ise Asya'yı Hıristiyanlaştıralım." (Papa II. Paul)
"Diyalogdan söz ettiğimizde, açıktır ki, bu faaliyeti, Kilise şartları çerçevesinde misyoner ve İncil'i öğreten bir cemaat olarak yapıyoruz. Kilise'nin bütün faaliyetleri, üzerinde taşıdığı şeyleri yani Mesih'in sevgisini ve Mesih'in sözlerini nakletmeye yöneliktir. Bu sebeple diyalog, Kilise'nin İncil'i yayma amaçlı misyonunun çerçevesi içinde yer alır." (Pietro Rossano -Vatikan Konsil sekreteri)

"Bütün insanlar Hz. İsa’ya döndürülmeli, bütün insanlar vaftiz olarak Kilisede birleşmeli ve onun vücudu olan Kiliseye girmelidir. Yollar, usuller, metotlar değişir; ama hedef hiç değişmez: Bütün insanları Hıristiyanlık dinine sokmaktır nihaî maksadımız". (Towards a pastoral approach to culture - Vatikan yayını )
3-AMENTÜDE İTTİFAKIMIZ VARSÖZÜNDEN ÇIKAN SONUÇ:
Yanlış anlamayınız arkadaşlar bu söz F.Gülen'in sağ kolu Ahmed Şahine ait(17 nisan 2000 zaman gazetesi).Şimdi bunu irdeleyelim:
a) Biz bir Allah’a inanırız. Onlar üç ilaha inanırlar. Hz. İsa’ya tanrının oğlu ve tanrı diyorlar. Onlar melekleri kız gibi görüyorlar, biz ise, meleklerde erkeklik dişilik olmadığına inanıyoruz. Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki: “Allah ile birlikte başka ilâh edinen cehenneme atılır. Rabbiniz oğulları size ayırdı da kendisi için kız olarak melekleri mi edindi? Elbette vebali çok büyük söz ediyorsunuz.” (İsra 39, 40)
b) Onlar tanrı gökte derler, biz Allah’ı mekandan münezzeh biliriz.

c) Biz semavi kitapların hepsine inanırız, onlar, Kur’an’a inanmazlar.

d) Biz bütün peygamberlere inanırız, onlar, Muhammed aleyhisselama inanmazlar. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Bana iman etmeyen Yahudi ve Hıristiyan, mutlaka Cehenneme girecektir.” (Hakim)

e) Biz hayrın ve şerrin Allah’tan olduğuna inanırız, onlar, (Tanrı kötülükleri takdir etmez) derler.

Görüldüğü gibi, Diyalogçuların ortaya attığı fikirler İslâm dininin genel hükümlerine aykırıdır, İslam dininde yeri yoktur. İncil ve Tevrat’ın hükümleri Kur’an-ı kerimin gelmesiyle nesih olmuş, yürürlükten kalkmıştır. Kur’an-ı kerimin ve hadis-i şeriflerin bütün hükümleri kıyamete kadar geçerlidir. Bunların bazılarının tarihsel olduğu için yürürlükten kalktığını iddia etmek, Kur’an-ı kerime ve Allah indinde dinin İslam olduğuna inanmamak olur. Allahü teâlâ, kıyamete kadar değişmemek üzere İslamiyeti bütün insanlara din olarak göndermiştir.

4-İslâmiyette, iyilikleri yayıp, kötülüklere mani olmanın önemi büyüktür. İslâmiyeti ayakta tutan budur. Din-i islâmın temeli, imânı, farzları ve haramları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, islâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, müslimânlara “Emr-i ma’rûf” yapmağı emirediyor. Yani, benim emirlerimi bildiriniz, öğretiniz diyor ve “Nehy-i anilmünker”i emrediyor. Yani, yasak ettiğim haramları bildiriniz ve yapılmasına râzı olmayınız, diyor.

Kur’an-ı kerimde buyuruluyor ki:

“Siz, insanların iyiliği için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten meneder ve Allah'a inanırsınız. Ehl-i kitap da inansaydı, elbet bu, kendileri için çok iyi olurdu.” (Ali imran-110)

“Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.” (Lokman-17)

Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki.

“Büyüğünü saymıyan, küçüğüne merhamet etmiyen, emr-i maruf ve nehy-i münkerde bulunmıyanlar bizden değildir.” (Tirmizî)

“Bütün ibâdetlere verilen sevap, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazânın sevâbı da, emr-i ma’rûf ve nehy-i anilmünker sevâbı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir” . (Deylemî)

“Allahü teâlâ, bir meleğe, bir kasabanın altını üstüne getirmesini emreder. O melek, bu kasabada hiç günah işlemiyen bir zatın da olduğunu, o zatı kurtarıp kurtarmıyacağını suâl edince, Cenab-ı Hak, "Bütün şehir halkı ile onu da alt üst et! Çünkü o zat, bana isyan edenlere karşı yüzünü ekşitmemiştir" buyurdu.” (Beyhekî)

“Birbirinize müslümânlığı öğretiniz. Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve düâlarınızı kabûl etmez”. (Bezzar)

İslamiyet günümüze kadar, emri maruf sebebiyle gelmiştir. Bir din öğretilmezse, öğreten bulunmazsa yok olmaya mahkumdur.

Vatikan bunun üzerinde çok duruyor. “Diyolag” vasıtasıyla emr-i marufu yok etmek istiyor. İnsan kendi dinini niçin yaymaya çalışır? Kendi dininin doğru, diğerlerinin yanlış olduğuna inandığı için. Diğer dinler de doğru kabul edilirse, o zaman niçin kendi dinini yaymaya çalışsın?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 4:04 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Ne dersin bozuk itikad değilde nedir bunlar.Düşün bakalım.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
muhacir3
Yeni Üye
Yeni Üye



Kayıt: Aug 09, 2005
İletiler: 14

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 4:11 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Güzel bir İslam Alim'ine söven bir adamın beni sevmemesi çok güzel.Sevgili drmfk bana bu masalları lütfen anlatma Haydar Baş Hikmet Çetinkaya Yeşil.org(Sol Ergenokon diyolar kendilerine) Savcı Nuh Mete Yüksel (Otel odasında uçkurunu toplayamayan adam) bunlar FG ye olan kinleriyle beslenen burdan pirim yapan adamlar.Bazı arkadaşlar FG daha önce iyiydi sonra bozuldu diyo bunlar öncesindede suçluyolardı bu İnsanı...Objektiflikleri ve bir olaya yakalaşımları tartışılır.Kaldıkı dediğiniz gibi sayın kardeşim Alper_Tunga72 bunlar ispatlanamadığı gibi 28 Şubatcıları kızdırmamak için dava ertelendi süsü verilmiştir hiçbir hukuka sığmazken...Ayrıca Fettullah Gülen'in Türkiye özlemi var evet ama bu onun için olmazsa olmaz değil o aynı hızla hizmetlerine devam ediyor gelmeyebilir yani...

"yukarida yazan kelimeleri BASBUG'umuz bundan 35 sene once soyluyordu. "sevgili kardeşim bunun neresi kötü?Bence güzel aynı fikri paylaşıyo demekki...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
drmfk
Deneyimli Üye
Deneyimli Üye



Kayıt: Jun 03, 2005
İletiler: 361

İletiTarih: Sal Ağu 09, 2005 4:19 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Birincisi saydığın isimlerin hiçbirini sevmem.İkincisi onlarda benimle aynı fikri paylaşıyorlar diye fikrimden dönmem.Üçüncüsü ise öncede aynıydı şimdide aynı fg. ,çizgisinden saptığını söylemek çok büyük bir bedbahtlık olur.Dördüncüsüde muhatabını tanımadan damgalama sakın...
BEN EHL-İ SÜNNET AKAİDİNİ KENDİNE REHBER EDİNMİŞ MÜSLÜMAN TÜRK'ÜM VE BU AKAİD DIŞINDAKİ İNANÇ SİSTEMLERİNİN HİÇBİRİSİNİ KABUL ETMİYORUM.(Buna fg de dahil.)
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Bu başlık kilitlenmiştir; cevap yazamaz, iletileri değiştiremezsiniz 13. sayfa (Toplam 24 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3 ... 12, 13, 14 ... 22, 23, 24  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1