Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - LIDER´DEN
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 2. sayfa (Toplam 3 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Çar Şub 18, 2009 5:14 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder








Bahçeli'den teşkilatlara ve adaylara seçim genelgesi








Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, parti teşkilatlarına ve adaylara seçimlerle ilgili bir genelge gönderdi.

Bahçeli'nin teşkilatlara ve adaylara gönderdiği genelgenin tam metni şu şekilde:

Aziz Dava Arkadaşlarım,

29 Mart 2009 Pazar günü bütün yurtta gerçekleşecek olan Mahalli İdareler Genel Seçimlerine katılacak aday listeleri, belirlenen takvim gereğince 17 Şubat 2009 tarihi itibariyle seçim kurullarına teslim edilmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi bütün seçim çevrelerinde, Türkiye'nin her yöresinde birbirinden değerli adaylarla bu demokratik sürece katılacaktır.

Aday adaylığı sürecinde partimize, yurdumuzun her bölgesinden yoğun bir ilgi gerçekleşmiş, aziz vatandaşlarımız milletine hizmet yolunda Milliyetçi Hareket Partisi'ni tercih etmek için birbirleri ile yarışmışlardır.

Büyük bir vakar ve ciddiyet içinde gerçekleşen adaylık süreci ve tespit çalışmaları ile partimiz siyasi olgunluğunu ispat etmiş, yaşanan yoğunluk Türkiye'nin onurlu geleceği için gösterilecek kararlılığın da haklı bir işareti olmuştur.

Bu aşamadan sonra partimize, partililerimize ve adaylarımıza düşen sorumluluk, yaklaşan seçimlere tam bir hazırlık ile bütün vatandaşlarımıza ulaşmış ve tanışmış olarak seçim gününe varmaktır.

Partimize yönelen dikkatin ve yakınlaşmanın sürekliliğini sağlayarak, bu samimi duyguları sıcak ve güncel tutacak yakın ilişkilerin tesisi ve nihayetinde seçim günü bu kucaklaşmanın gerçekleşmesi önümüzdeki sürecin yegâne hedefi olmalıdır.

Bu konuda da bundan önce olduğu gibi, tahrik ve tuzaklara, fitne ve fesada aldırmadan uyanık olmak; engellere takılmadan yerel seçim hedefinden sapmamak, millete hizmet yolunda yürümeye devam etmek dikkat edeceğimiz en önemli husustur.

Yaklaşan seçimin millet ve devlet hayatımızın geleceğindeki önem ve değerini daha iyi anlayabilmenin yolu, geçtiğimiz yılların bir kez daha hatırlanması ve tahribatın boyutlarının doğru bir tahlilinden geçmektedir.

Bugün Türkiye'miz, demokratik rejimin işleyişi, ekonomik bağımsızlığımızın geleceği, milletinin birliği ve ülkemizin bütünlüğü ile milletimizin temel hayat ihtiyaçlarının karşılanması noktasından maalesef ağır bir kriz ve buhran halini yaşamaya başlamıştır.

Hükümette altı yıl üç ayını dolduran Adalet ve Kalkınma Partisi'nin her yeni dönemi ve hükümeti bir öncekini aratmış, ülkemizin her alanında giderek büyüyen ve katmerleşen sorunlarını aşabilecek yönetim becerisini gösteremediği artık ortaya çıkmıştır.

Milletimizin kendisine sağladığı tek başına iktidar gücüne rağmen hükümet, geride kalan uzun yılları günübirlik meselelerle israf etmiş, güncel siyasete takılıp kalarak, başarısızlıklarını sanal başarılar ve sahte kahramanlıklarla örtmeye çalışmıştır.

Bugün de, kendi milletine yabancılaşmış, haslet ve haysiyetimizi korumayı gereksiz gören, tarihimizi kara dönem olarak algılayan odaklarla işbirliği yapan hükümetin açtığı tahribat bütün şiddeti ile devam etmektedir.

Bölücü tahriklerin demokratikleşme, milli hassasiyetlere sahip çıkmanın ise çağdışı ve ilkel olarak adlandırıldığı bu süreçte, milli kimliğimiz ağır bir yara almış, kardeşliğimiz sorgulanır olmuştur.

Yıllardır devam eden istismar politikalarının, toplumsal birliğimizin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri üzerindeki ağır tahribatı yaşanan gerilim politikaları ile bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Bu değerler üzerinden siyaset karaborsacılığını varlık sebebi olarak kabul eden çatışmacı siyaset geleneğinin inatla sürdürülmek istendiği de bütün açıklığıyla görülmüştür.

Taraflarının netleştiği bu cepheleşmede, toplum içinde de gerginlikler artış göstermiş, sonu olmayan tartışmaların ve sürdürülen kara propagandanın etkisi ile kafası karıştırılmaya çalışılan vatandaşlarımız, birbirine karşı hasmane duygular besleme tehlikesi ile yüz yüze kalmıştır.

Geçtiğimiz altı yılı aşan sürenin en belirgin yönü AKP'nin yönetim aczini ve siyasi iflasını gizlemek ve meşruiyet sorununu aşmak için gerilim, tartışma ve çatışmaya dayalı kutuplaşma siyasetine hız vermesi, bu siyaset geleneğinin ana muhalefet tarafından da benimsenmiş olmasıdır.

Özellikle huzur ve refah arayan milletimiz için 22 Temmuz seçimlerinden sonraki süreç tam bir hayal kırıklığı olmuş, siyaset devraldığı siyasal krizleri aşma yönünde basiret gösterememiştir.

Tıkanan ve kilitlenen siyasal sistem, gelişmelerin peşinden sürüklenmiş ve bunun sonucunda başlı başına bir kriz unsuru haline gelmiştir.

Siyasi diyalog kanalları açılamamış, demokratik rejimin geleceği şahsi hesapların ve ihtirasların ipoteği altına sokulmuştur.

Özellikle iktidar partisi ile ana muhalefetin arasındaki gerilimlerin neden olduğu karşıtlıklar giderek kemikleşmiş, her gün yeni bir tartışma ve çatışma malzemesi ilkesiz siyaset temsilcilerinin eliyle gündeme taşınmıştır.

Yönetilemeyen Türkiye'nin yönetemeyen hükümeti, sorunları örtmek ve ötelemek için kontrolü altına aldığı sözde aydın, yandaş medya ve işbirlikçi çevrelerle saf tutmuş, özel hayatın gizliliği, aile hayatına saygı, haberleşme hürriyeti gibi temel hak ve özgürlüklerin ihlaline yönelik kuşkular artmıştır.

Geçtiğimiz altı yıllık süre iktidarın yolsuzlukların odağı olduğunun da tescili olmuş, tüyü bitmemiş yetimin hakkını savunduğu iddiasıyla iktidar olan AKP'nin, istismar ve suiistimal üzerine kurguladığı ilkel yönetim anlayışı artık belirginleşmeye başlamıştır.

Siyasi ve ahlaki çürümenin sembolü olan bu kadroların, mütedeyyin insanlarımızın tertemiz duygularını istismar ederek oluşturdukları vurgun şebekeleri ortaya çıkmış, iktidar partisinin markası haline gelmiş yolsuzluklar, yabancı mahkemeler tarafından da tescil edilmiştir.

Yağmadan beslenen çevreler ile hükümet arasında, birbirini tamamlayan ilişkiler ağının derinleştiği ve kirli siyaset, kirli ticaret, kirli kazanç şebekesinin kimlerden oluştuğu birer birer ortaya çıkmıştır.

Tartışmalar, çalkantılar, gerilimler ve komplo teorileri ile geçen günlerin ardından geldiğimiz bugünkü aşamada, Türkiye siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda tam bir bunalım yaşamaya başlamıştır.

Türkiye'yi karşıt kutupların çatıştığı sorunlu bir ülke haline getirmeyi ve düşman kamplara bölerek çökertmeyi amaçlayan bu süreçte; etnik temelde bölünme, inanç bazında cepheleşme, mezhep bağlamında ayrışma ve devletin ana ilkeleri temelindeki tahribatın bütün hızıyla devam edeceği anlaşılmaktadır.

Hükümetin altı yılı aşan icraatıyla milli kimliği ve devlet yapısı sorgulanan, milli birliğinin siyasi, sosyal ve kültürel temelleri sarsılan ve çok ciddi iç ve dış güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya bırakılan Türkiye tablosu giderek daha da kararacaktır.

Yıllardır bütün uyarılara rağmen ekonomide alınmayan tedbirlerin faturası birer birer çıkmaya başlamış, Türkiye ekonomik yönden büyük bir krizin ve yoksullaşma sürecinin içine girmiştir.

Enflasyon, cari açık, dış borçlar, işsizlik, iflaslar, işten çıkarmalar, yoksulluk, yolsuzluk ve kaygılar artmıştır. Dar gelirlimiz, emeklimiz, işçimiz, memurumuz, köylümüz ve çiftçimiz açlık ve çaresizlikle yüz yüze gelmiştir. Yaşanan yokluk ve yoksulluk artık geçici tedbirlerle ve yardımlarla kapatılamayacak boyutlara kadar yükselmiştir.

Ve Türkiye, temel sorunların ağırlaşarak sürdüğü, etnik tahriklerin tırmandığı, bölücülük temelinde siyasi hesapların yapıldığı, gerginliklerin had safhaya ulaştığı ve işsizlik ve yoksulluktan öfkenin taşma noktasına dayandığı böyle bir ortamda Mahalli İdareler Genel Seçimlerine gitmektedir.

Bu nedenle, önümüzdeki hassas dönem boyunca, partimizi temsilen seçimlere katılacak değerli adaylarımız, her seviyede görev ve sorumluluk alan yöneticilerimiz ile parti mensuplarımız şu hususlara önemle dikkat ve riayet edeceklerdir:

1. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye ve dünya gündemine vakıf, ülkemizin ağır sorunlarının farkında, milletimizin yaşadığı buhranın bilincindedir. Bu ağır sorunların çözümü için kapsamlı hazırlıkları ile huzur, refah ve kalkınma için projeleri vardır ve tamamdır. Bu gerçekler vatandaşlarımıza anlatılacaktır.

2. İktidar ve muhalefet arasında kutuplaştırılan toplumun hür iradesine ipotek koyacak karalamalar ve ithamların hız kazanacağı dikkate alınarak, verilecek her oyun değeri ve yeri mutlaka vurgulanacak, partilerin birini diğeri ile korkutma oyunları ve MHP'siz siyaset arayışlarına karşı uyanık olunacaktır.

3. Milliyetçi Hareket Partisi'ne verilecek oyun ziyan olacağına yönelik sinsi ve kara propagandaya fırsat verilmeyecek, dedikodu ve nifak ile partililerimizin mücadele heyecanını kırabilecek çabalara karşı dikkat edilecektir.

4. Karalama kampanyalarını etkisiz kılmak için siyasetimizin milli kimlik, milli devlet ve milli dil ile inanç hürriyetine riayeti, laikliğe bağlılığı, devlet ve millet sevgisi gibi temel görüşleri en yalın ve kucaklayıcı yönüyle milletimize tanıtılacaktır.

5. Partimize, adaylarımıza veya mensuplarımıza yönelik korku ve kaygılar uyandırmaya dönük girişimler ve kışkırtmalar mutlaka takip edilecek, bireysel müdahalelere asla fırsat vermeden hukukun gereği yapılacak, partimizin izlediği ve kamuoyunun takdir ettiği vakur çizgi ısrarla korunacaktır.

6. Yaklaşan seçimin ve gerginleşen siyasal ortamın neden olacağı tartışma, kutuplaşma, cepheleşmeleşmelerden uzak durulacak, tahrik ve tuzaklara karşı uyanık olunacaktır.

7. Seçim propaganda sürecinde parti binalarımız, seçim bürolarımız ve tanıtım noktalarımız ile milliyetçi-ülkücü camianın bulunduğu veya müdavim olduğu siyasi ortam ve mekânlar kontrol ve disiplin altında tutulacaktır.

8. Vatandaşa doğrudan ulaşmamızda vazgeçilmez önemi olan medya kuruluşları ve mensupları ile seviyeli ve ölçülü ilişkiler kurulacak, partimizin temel tespitleri dışındaki gereksiz beyanatlar ve görüntüler vermekten kaçınılacaktır.

9. Propaganda ve tanıtım için hazırlanacak yayın, ilan, afiş, pankart ve sloganlarda partimizin tüzük ve programında yer almayan, izin verilmemiş ifadeler, açıklamalar ve sloganlar kullanılmayacaktır.

10. Milliyetçi Hareket ile özdeşleşmiş ve partimizin duyarlı olduğu milli kavram ve sembolleri kullanan veya istismar eden diğer siyaset odaklarına karşı duyarlı olunacak, yanlış yönlendirme ve kafa karışıklığını önlemek için bu konuda partililer bilgilendirilecektir.

11. Önümüzdeki süreçte partimizin yükselişinin önüne geçmek için bir karşı kampanyaya sığınılacağı düşüncesiyle, partimizi ve adaylarımızı milletimizin gözünden düşürmeye ve mensuplarımızı zan altında bırakmaya dönük maksatlı girişimlere karşı bilinçli olunacaktır.

12. Yerel yöneticiliğe talip olan bütün adaylarca, görevlerine ve yörelerinin sorunlarına mutlaka vakıf olunacak, adalet, ahlak, dürüstlük, hizmet, çalışkanlık ile millet ve bayrak sevgisi ekseninde tanıtım ve halkla ilişkiler faaliyetlerine ağırlık verilecektir.

13. Çalışma ve tanıtımlarda yapıcı, bütünleştirici olunacak, ayrılıkları tahrik eden, farklılıkları kaşıyan söylemlerden uzak durulacak, milletimizi bir arada tutan ortak değerlere vurgu yapılacaktır.

14. İnançlarımızın istismarından, yoksulluğun tahrikinden ve vicdanların yaralanmasından kesinlikle kaçınılacak, kucaklayıcı, yapıcı ve sorunlara sahip çıkan bir erdemli anlayış sergilenecektir.

15. İnsan merkezli bir faaliyet olan yerel yöneticiliğin bu özelliği nedeniyle her eve ve her vatandaşa ulaşılacak, şikâyetleri ve görüşleri dinlenecek, duyguları paylaşılacak ve kendi siyasetimizin önerileri ve aday projeleri toplumla yüzyüze paylaşılacaktır.

16. Yapılan her siyasi çalışmanın partimizin tanıtılmasındaki önemi ve değeri de dikkate alınarak hizmete talip olan adaylarımız, Milliyetçi Hareketin duruşunun, anlayışının, ahlakının ve düşüncesinin yerelde temsilcisi olduğunu unutmayacak, tanıtım faaliyetlerini kendisi ile partimiz arasındaki bu hassas ilişkiyi düşünerek gerçekleştirecektir.

17. Seçimin önemi ve her oyun değeri topluma anlatılacak, bir vatandaşlık görevi, borcu ve sorumluluğu olarak iradenin tecelli etmesi için mutlaka sandığa gidilmesi ve oy kullanılması konusunda teşvik edilerek kamuoyu cesaretlendirilecektir.

18. Milliyetçi Hareket Partisi'nin ve adaylarının önünü kesmek için düzmece anket ve yoklamalar ile yapay gündemler oluşturulması dikkate alınarak partililerimizin mücadele heyecanını kırabilecek oyunlara karşı uyanık olunacak, bu konuda vatandaşlarımız ve partililerimiz önceden bilgilendirilecektir.

19. Seçim kampanyaları sürecinde halkla ilişkiler ve tanıtım faaliyetlerinde yararlanmak üzere ortak fikir ve kampanya oluşturmak için Genel Merkez açıklamaları hassasiyetle takip ve analiz edilecek, politik ve ideolojik söylemlerin sınırı bu görüşler çerçevesinde çizilecektir.

Milliyetçi Hareket Partisi, bugüne kadar olduğu gibi önümüzdeki süreçte de, hiçbir dayatma, tuzak ve senaryoya kapılmadan milletimizin bekasının korunması, kardeşliğinin sürdürülmesi, ağır ekonomik sıkıntılarının aşılması ve vatandaşımıza hizmet götürülmesi konusunda yapıcı ve uzlaşmacı siyasetini sürdürecektir.

Partimizin bugüne kadarki ilkeli siyaseti ve duruşu bundan sonra yapabileceklerinin işareti ve teminatıdır. Şimdi sıra, milletimizin başarılı kadrolarımıza yerel yönetimlerde yeniden görev vermesine ve yeni yönetimleri adaylarımıza emanet etmesine gelmiştir.

Milliyetçi Hareket, aziz milletimizden alacağı böylesi bir büyük destek ile yerelden genele, fertten millete kadar ülkemizin bütün sorunlarını aşacak, yaşanan buhrana son verecek hazırlık, kararlılık ve güçtedir.

Yaklaşan Mahalli İdareler Seçiminin aziz milletimize, demokrasimize, partimize, dava arkadaşlarımıza hayırlı sonuçlar getirmesini; ahlakı göz ardı etmeyen siyasi bir rekabet ortamında huzur ve güvenlik içinde bir seçim yaşanmasını temenni ediyorum.

Bu vesile ile seçime giden yolda bütün aday arkadaşlarıma üstün başarılar diliyor, Yüce Allah'ın, Türkiye'ye sahip çıkma mücadelesinde Milliyetçi Hareketin emeğini ve alın terini karşılıksız bırakmayacağına inanıyorum.


EtikHaber
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Şub 19, 2009 2:05 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder







Bahçeli'den Erdoğan'a Türklük yanıtı




MHP lideri Bahçeli, Erdoğan'ın partisinin Kırıkkale mitingindeki sözlerine sert cevap verdi. Erdoğan'dan 'Türklük değerleri'yle ilgili beklentilerini sıralayan Bahçeli'nin suçlamaları sertti:

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Türklük, Türk milletinin değerleri ve milliyetçiliğin kendi tekellerinde olmadığını belirterek, ''Başbakan Erdoğan'ın da Türklük değerlerini özde benimseyecek bir noktaya gelmesi en fazla bizleri sevindirecektir'' dedi.

Bahçeli'nin açıklamasının tam metni şu şekilde:

Başbakan Erdoğan seçim kampanyasında yalan, karalama, istismar ve aldatmacaya dayanan seviyesiz ve ucuz bir stratejiyle Türk milletinin karşısına çıkmıştır.

İftira ve çamur atma silahına yeniden sarılan, sahte demokrasi havarisi ve sanal kahraman rolü oynayarak, seçim rüşveti dağıtarak siyasi ömrünü uzatmaya çalışan Başbakan, seçim meydanlarında yalan rüzgârları estirmektedir.

Başbakan'ın seçim kampanyası, sapla samanın birbirine karıştığı, bütün ölçü ve ayarların kaçtığı hazin bir orta oyununa dönüştürülmüştür.

Karşımızda; üslup ve hitap düzeyi giderek düşen, asabi tavırları ve küfür edebiyatıyla hezeyan bataklığında nafile çırpınan çaresiz bir Başbakan bulunmaktadır.

Bu kampanyada; AKP'nin eseri olan yoksulluk, işsizlik, ekonomik çöküntü, siyasi kirlilik, yolsuzluk, ağırlaşan güvenlik sorunları ve siyasi zemin kazanan etnik bölücülük yoktur.

Başbakan'ın bütün telaşı, bu konulardaki lekeli sicilini unutturmak, gerginlik ve çatışma stratejisiyle bunların üzerini örtmektir.

Geniş halk kitlelerini açlığa mahkum eden, organize soygun hanedanlığı kurarak Türkiye'yi yağmalayan, kul ve yetim hakkına el uzatanları koruyan, PKK'nın bölücü taleplerinin hayata geçirilmesinde siyasi mihmandarlık yapan Başbakan ve arkadaşları, hiç utanmadan ve sıkılmadan "işimiz hizmet, gücümüz millet" sloganıyla Türk milletinin aklı ve hafızasıyla alay etmek için sahneye çıkmıştır.

Başbakan'ın önceki gün Kırıkkale mitinginde Türklük değerleri konusunda bize yönelttiği anlamsız saldırılar, kendisine hakim olan marazi ruh halinin endişe verici şekilde giderek bozulmakta olduğunu göstermektedir.

Geçtiğimiz Salı günü yaptığımız grup konuşmasında Türklük değerlerini paylaşmaktan bahsettiğimizi söyleyen Başbakan, bu konunun ne zamandan beri bizim tekelimizde ve tasarrufumuzda olduğunu sormuştur.

AB baskısıyla Türk Ceza Kanunu'nun 301. maddesini değiştirerek, Türklük değerlerine hakareti suç olmaktan çıkaran Başbakan'ın bu merakını gidermek ve kendisine bazı hususları bu vesileyle hatırlatmak isterim.

√ Biz Türkiye'nin ortak milli değerlerini mukaddes sayan ve Türk milletini karşılıksız seven Türk milliyetçileriyiz.

Bu hüviyetimiz de en büyük onur ve iftihar kaynağımızdır.

√ Türklük, Türk milletinin değerleri ve milliyetçilik elbette bizim tekelimizde değildir.

Bu değerlerin herkes tarafından görüntü ve sözde değil, ruhta ve özde paylaşılması ve benimsenmesi bizleri mutlu edecektir.

Siyasi mücadelemizin de yegâne amacı ve hedefi budur.

√ Bu çerçevede, Türk milletinin kimliği ile sorunlu ve takıntılı olan, Türk milletini etnik temelde tasnif ederek Türkiye Cumhuriyeti devletini çok parçalı millet anlayışına dayalı bir vatandaşlık Cumhuriyetine dönüştürmeye çalışan Başbakan Erdoğan'ın da Türklük değerlerini özde benimseyecek bir noktaya gelmesi en fazla bizleri sevindirecektir.

√ Bu bakımdan Başbakan'ın Türk milli kimliği rahatsızlığından biran önce kurtulması ve etnik tasnif, Türkiyelilik ve vatandaşlık kimliği gibi hezeyanları savunarak, Türklük ve ortak milli değerleri özde benimsemenin mümkün olamayacağını idrak etmesi en samimi temennimizdir.


EtikHaber
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Sal May 26, 2009 12:53 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder








Bahçeli: AKP Kandil'den gelen mesajları uyguluyor



MHP Lideri Bahçeli "Yaptığı yanlışlarla terörü ve bölücülüğü dirilten iktidar bugün Kandil'den gelen kuryelerin mesajlarını uygulamaktan başka çaresinin kalmadığı bir darboğaza, kendi ayakları ve rızası ile girmiştir" dedi.

Erdoğan’ın sözlerinin “kontrolünü kaybetmiş bir ruh hali”nin işaretini verdiğini savunan Bahçeli, “Kafa yapısı artık belli olmuştur. Bu, Lozan’ı sorgulayan, Sevr’i imzalayan ve hatta Kurtuluş Savaşı verdiğimiz için pişmanlık duyan, tarihimizi lanetleyen işbirlikçi zihniyetin günümüze uzanmış tipik örneğidir” diye konuştu. Bahçeli, hükümete “mayın tasarısını geri çekin” çağrısında bulunurken, MHP İzmir Milletvekili Erdal Sipahi’nin Genel Kurul’da söylediği “Hudut kutsaldır, hudut bir milletin namusudur” sözlerini tekrarlayarak “Bu nasıl bir namus ve şereftir ki, iktidar zihniyeti tarafından 44 yıllığına yabancılara emanet ve havale edilmek istenmektedir” dedi.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin Meclis grup toplantısında, yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi. AKP’yi "Türkiye’yi uçurumun kenarına kadar getirmekle" suçlayan Bahçeli, 2002 yılında AKP hükümetinin işbaşına geldiği dönemde terör eylemlerinin "sıfır" denebilecek bir seviyeye indirildiğini, terör destekli bölücülüğün zayıflatıldığını söyledi. 2002 yılında iktidara geldiğinde terörü ve bölücülüğü ortadan kaldırmak için önünde gerçek fırsatlar bulan hükümetin bu imkanları heba ve israf ettiğini vurgulayan Bahçeli, “Yaptığı yanlışlarla terörü ve bölücülüğü dirilten iktidar bugün Kandil’den gelen kuryelerin mesajlarını uygulamaktan başka çaresinin kalmadığı bir darboğaza, kendi ayakları ve rızası ile girmiştir” diye konuştu.

Bahçeli'nin konuşmasının tam metni şu şekilde:

AKP TÜRKİYE'Yİ UÇURUMUN KENARINA GETİRDİ

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Kıymetli Basın Mensupları,

Bu haftaki Grup konuşmama başlarken hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Son dönemde kılavuzluğunu hükümetin yaptığı ve adına açılım, çözüm ve fırsat denilen süreçte, bölücü mesaj trafiğindeki artışlar ile tahriklerin hız kazanması, karşı karşıya bulunduğumuz tehdit ve tuzakların boyutlarını göstermesi bakımından önemli olmuştur.

Bu amaçla başlatılan kamuoyunu hazırlama ve yönlendirme seferberliğinde Türkiye'nin bölünmesi ve etnik temelde ayrıştırılması sonucunu verecek reçeteler hazırlayan taşeronlar ve pazarlamacılar piyasaya çıkmıştır.

Gelinen bu noktada, Milliyetçi Hareket Partisi'nin yıllardan beri uyardığı ve dikkatleri çektiği hususların ve öngörülerin, Türkiye'nin önüne birer birer getirme gayretlerinin işaretleri alınmaya başlanmıştır.

Geçtiğimiz altı buçuk yılın tahribatı ile dış baskılara boyun eğen, etnik bölücülüğe şirin görünerek ucuz siyasi hesaplar peşinde koşan AKP hükümeti Türkiye'yi uçurumun kenarına kadar getirmiştir.

TERÖRLE MÜCADELEDİKİ EN BÜYÜK ENGEL: BÖLÜCÜLÜĞÜ MASUM TALEP GÖREN İKTİDARDIR

Halen bölücülükle mücadelenin neresinde olduğumuzu ve hükümetin yapmaya çalıştıklarını anlamanın yolu, yaşadığımız sürecin ayrıntılı ve hafızalarımızı tazeleyen muhasebesinden geçmektedir.

Türkiye'nin 1984 yılında fiilen başlayan bölücü terörle mücadelesinin 25 yıldır sürdüğü hepinizin malumudur ve maalesef bugüne kadar irade eksikliğinden dolayı üstesinden gelemediği beka düzeyinde en önemli sorunudur.

Ancak, bu mücadelede başarının önündeki engellerden en önemlisi, terörizm ile bölücülük arasındaki ilişkiyi algılamakta sorun yaşayan, bölücülüğü masum talepler olarak görmek isteyen siyasal iktidarların varlığıdır.

AKP'NİN İKTİDARA GELDİĞİ 2002'DE TERÖR SIFIRA İNDİRİLMİŞTİ

Hatırlarsanız, İmralı canisinin sığındığı ülkeden ayrılması ve nihayetinde mahkûmiyet alması terörü ortadan kaldırmamış ancak yok denecek kadar azalmasına imkân veren önemli bir stratejik tedbir olmuştur.

2002 yılında AKP hükümetinin işbaşına geldiği dönemde, terör eylemleri ülkemiz ölçeğinde "sıfır" denebilecek bir seviyeye indirilmiş, terör destekli bölücülük zayıflamıştır.

AKP İLE BÖLÜCÜLÜK ALENİ HALE GELMİŞTİR

Ancak 2002'den itibaren işbaşına gelen AKP yönetimleri terörü ve bölücülüğü önemsemeyerek kimlik ve kültür tahribatını hızlandıracak söylemler geliştirmişler ve bu yolla terörü azaltacakları gibi derin bir yanılgının ve çıkmaz yolun içine girmişlerdir.

Hükümet, terörü besleyen en önemli faktörün demokrasi eksikliği ve sözde kimlik baskısı olduğunu düşünmüş, bu itibarla sürekli bu konuyu kaşıyarak, kapanmaya yüz tutmuş yaraları yeniden kanatmıştır.

Bu dönem içinde, teslim oldukları Avrupa Birliği sürecinin hız ve ivme kazandırdığı bölücülük giderek yaygınlaşmış ve aleni hale gelmiştir. Federasyon ve ayrılma talepleri olarak dillendirilen ihanet beyanları bile demokrasi ve sözde barış adına hoş karşılanır olmuştur.

Eli silahlı teröristlere karşı yürütülmesi şart olan kapsamlı askeri harekâttan ısrarla kaçınılmış, yüzlerce vatan evladımızın şehadetinin vebali ve mesuliyeti taşınarak terörle sözde silahsız bir mücadele yolu denenmek istenmiştir.

AKP BÖLÜCÜ DEĞERLERİ OYA DÖNÜŞTÜRECEĞİNİ UMMUŞTUR

Hükümet baştan beri PKK ve bölücü uzantılarını küçümsemiş, hatta onların savunduğu bölücü değerleri ve kimlik taleplerini dillendirerek bunu oya dönüştürebileceğini ummuştur.

İşin özeti şudur: 2002 yılında iktidara geldiğinde terörü ve bölücülüğü ortadan kaldırmak için önünde gerçek fırsatlar bulan hükümet bu imkânları heba ve israf etmiştir.

AKP KANDİL'DEN GELEN MESAJLARI UYGULAMAKTADIR

Yaptığı yanlışlarla terörü ve bölücülüğü dirilten iktidar bugün Kandil'den gelen kuryelerin mesajlarını uygulamaktan başka çaresinin kalmadığı bir darboğaza, kendi ayakları ve rızası ile girmiştir.

Bu itibarla, bugünkü Grup Toplantımızda bölücülüğün hükümet eliyle aldığı mesafeyi ve bugüne kadar gösterilen zaaf ve yanlışların neler olduğu konusundaki düşüncelerimi sizlerle paylaşmak, karşımızdakilerin fırsat ve çözüm mü, yoksa felaket ve ayrışma mı olduğunu yorumlarınıza sunmak istiyorum.

BÖLÜCÜLÜĞE CÜRET VE ZEMİN KAZANDIRAN FAKTÖRLER

Muhterem Milletvekilleri,

Türkiye'nin üniter ve milli devlet yapısını, milli kimliğini ve kardeşliğini sarsması iktidar eliyle mukadder hale getirilmiş olan silahlı veya silahsız bölücülüğe cüret ve zemin kazandıran temel faktörleri şu başlıklar altında incelemenin doğru olacağı düşüncesindeyim.

MİLLİ KİMLİK TAHRİP EDİLDİ

Bunlardan birincisi, milli kimliğin tartışmaya açılması ve bu kimliği oluşturan maddi ve manevi alt yapının adım adım tahrip edilmesidir.

Bin yıldır bu topraklarda Türk milleti kimliğinde buluşarak muazzam eserler oluşturan beşeri beraberlik Türkiye'nin varlık ve bekasının temel dayanağı ve vazgeçilmez kudreti olmuştur.

Bu bakımdan, yedinci iktidar yılına doğru ilerleyen AKP zihniyetinin sürekli olarak gündemde tuttuğu etnik temelli ayrışma ve ayrıştırma çabaları, tehlikeli bir sürece girildiğini göstermektedir.

AKP zihniyeti, "Türk milleti" kavramından duyduğu anlaşılmaz rahatsızlığın eseri olarak sosyo-kültürel bir zenginlik olan millet mefhumunu baştan beri ırk ve kavim körlüğü içinde değerlendirme yanlışına düşmüştür.

BAŞBAKAN'IN SÖZLERİ BÖLÜCÜLÜĞÜN 80 YILDA YAPTIĞINDAN DAHA FAZLA TAHRİBATA YOL AÇMIŞTIR

Özellikle Başbakan Erdoğan'ın defalarca tekrarladığı "36 etnik grup iddiaları, "Türkiyelilik" sloganları, alt-üst kimlik hezeyanları bölücülüğün ülkemizde seksen yılda aldığı mesafeden daha fazla tahribatın yolunu açmıştır.

ERDOĞAN'IN 1991'DE HAZIRLADIĞI RAPOR

Daha, 1991 yılında bir siyasi partinin İstanbul İl Başkanlığı döneminde iken hazırlattığı raporda yer alan ve yıllarca saklı tuttuğu niyetlerini hükümette iken uygulama arayışına girmiş ve maalesef mesafe almıştır.

Bin yıldır bu ülkede yaşayan Türk Milletini bölünmeye, Türk milletinin içinden yeni milletler çıkarmaya götüren çok tehlikeli ve vahim bir süreç bu ilkel zihniyet ile başlatılmıştır.

√ PKK terörünü masum görme ve teröre mazeret bulma etrafında şekillenen "Kürt sorunu" tanımı ile teröre etnik pencereden bakma,

√ Türk milletini sürekli olarak bir etnik kavram olarak algılama ve alt kimlik olarak tanımlayarak sıradanlaştırma,

√ Bu kapsamda, ülkemizdeki yerel ve alt kültürleri tekerleme halinde her fırsatta tekrarlayıp etnik duyguları kaşıma ve kamçılama,

√ Milli kimlik ile milli dil arasındaki ilişkiyi tersine çevirecek şekilde, yerel dillerin resmileştirilmesine çabalama ve TRT ekranlarını kullanma bu konudaki başlıca tespitlerimizdir.

ÖĞRENCİ ANDININ VE NE MUTLU TÜRKÜM YAZILARININ KALDIRILMASI

Bu iptidai bakış tarzını ve adımlarını anlamadan, bugün okullarımızdaki andın kaldırılmasına yönelik tartışmaları, "Ne mutlu Türküm diyene" sözünün silinmesi çabalarını, milli tarihimizi kambur gören teslimiyeti anlamak mümkün değildir.

Alçaklık boyutlarına ulaştığına şahit olunan bu zihniyetlerin hız kesmeden ilerledikleri çürümenin sonu bu gidişle, "Türkiye"nin adının ve "İstiklal Marşı'nın" tartışılmasına kadar varacaktır.

TARİHİ, SOSYAL VE KÜLTÜREL KAYNAKLARIMIZIN SİLİKLEŞTİRİLMESİ

AKP zihniyetinin tahribatında ikinci önemli husus, milli kimliğe şekil ve anlam veren tarihi, sosyal ve kültürel kaynaklarımızı silikleştirme, değersiz hale getirme niyetleri ve icraatlarıdır.

ERDOĞAN'IN APO'YA "SAYIN", MEHMETÇİKLERİMİZE "KELLE" SÖZÜ

Bu konudaki ilk aklımıza gelen, geçtiğimiz yıllarda şanlı bayrağımıza el uzatmak küstahlığını gösterenlere karşı tepki veren millet evlatlarını Başbakanın "şoven" olmakla suçladığı gelişmedir.

Bunu, önce vatan görevi için "askerlik yan gelip yatma yeri değildir" sözleri takip etmiş, sonra 30 bin kişinin katili olan cani "sayın" diyerek kutsanmış ve nihayet şehit Mehmetçiklerimiz "kelle" tanımıyla hakaret zirveye taşınmıştır.

Milli meselelerimiz sırtımızda bir kambur olarak görülmüş, yüzleşme ve ezber bozma adı altında stratejik konularda toplum tavizlere karşı duyarsızlaştırılmaya çalışılmıştır.

AKP TÜRKLÜĞE HAKARETİ SERBEST BIRAKTI

Bu konuda en önemli yıkım belgesi Türklüğe hakareti düzenleyen Türk Ceza Kanununun 301. maddesinin iktidar partisi tarafından değiştirilmesi olmuştur.

Sürekli olarak ülkemizin bir yöresini hatırlatan ve zihinlere sınırlar ve hatlar çizdirmeyi hedefleyen yıkıcı bir söylem Bizzat Başbakan'ın ağzından tekrarlanıp durmuş, bu coğrafya kafalarda tartışılır hale getirilmek istenmiştir.

AKP'NİN TERÖRLE DEMOKRASİ ARASINDA KURMAYA ÇALIŞTIĞI İLİŞKİ

Bölücülüğün bugünlere tırmanmasında üçüncü husus ise hükümetin terörle demokrasi arasında kurmaya çalıştığı yanlış ilişkiler ağı ile bu konularda özellikle Avrupa Birliği sürecinin dayatmalarıdır.

AKP'nin tam bir teslimiyet sergilediği Avrupa Birliği, vatandaşlarımızdan bazılarını milli ve etnik azınlık olarak görmüş, kültürel hakların da ötesinde olduğunu iddia ettiği etnik farklılıklara siyasi statü kazandırılmasını ve bunun Anayasamızda açıkça tanınmasını teklif etmiştir.

TERÖR PROPAGANDASI, TERÖRE YARDIM VE YATAKLIK SUÇ OLMAKTAN ÇIKARILDI

Nitekim sözde insan hakları, özgürlükler ve demokrasinin geliştirilmesi adına,

√ Terör propagandasının ve teröre yardım ve yataklık etmenin suç olmaktan çıkarılması,

√ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini, Türk milli hukuk sisteminin üzerinde Yüksek Temyiz Mahkemesi haline getirilmesi,

√ Terör destekçisi mihraklarca "Demokratik Cumhuriyet" denilen bölücü emellere Anayasal statü kazandırma çalışmalarına hız verilmesi,

√ Terörist başının, avukatlarıyla ayrıcalıklı bir statüde görüştürülerek, İmralı'daki caninin teröristleri ve uzantılarını yönetmeye devam etmesi,

√ Başbakanın Diyarbakır'da yaptığı sözde demokratik açılımla, bölücü teröre meşruiyet kazandıracak sürecin başlaması, adım adım gelinen çözülmenin kilometre taşları olmuştur.

BAŞBAKAN TERÖRÜ HAKLI GÖSTEREN KAPIYI ARDINA KADAR ARALAMIŞTIR

Başbakan özellikle bu yaklaşımı ile bölücü terör sorununu etnik bir kimlik sorunu olarak tanımlamış, terörün siyasi hedeflerini haklı gösteren kapıyı ardına kadar açmıştır.

Terörle mücadelede binlerce şehitle geçen yılların üzerine, Başbakan tarafından çizgi çekilmiş, "geçmişte yapılan hataları yok saymak yanlış" denilerek, bugün karşımıza sözde fırsat olarak çıkanları yapmak üzere terörün ve bölücülüğün beklentileri tırmandırılmıştır.

Oluşturulan psikolojik ortamla kamuoyunun tepkisizliği üzerine, devlet atalete sürüklenmiş, federasyon ve ayrılma, ayrı dil talepleri karşısında bile adli ve idari mekanizmalar sessizliğe mahkûm edilmiştir.

Bu konuda hükümetin en büyük dayanağı ve cesaret kaynağı ise "sadece askeri çözümün olmayacağını" söyleyen Irak'taki küresel güç, hükümetin "siyasi açılım yapması gerektiğini" tekrarlayan Avrupalı dostları ve "siyasi çözüm yolu öneren" Irak'lı muhatapları olmuştur.

Bu nedenle, yeni Anayasa hazırlıklarının başlatılmak istendiği şu günlerde maksadın ve geri plandaki niyetlerin bilinmesinde yarar olacaktır.

BAŞBAKAN'IN TERÖRE BAKIŞI VE TERÖRLE MÜCADELEDEKİ ZAAFİYETİ

Tırmanan bölücülüğün izlediği rotada Başbakanın seyir defterindeki dördüncü önemli husus, teröre bakışı ve terörle mücadeledeki zaaf ve çaresizliğidir.

Başbakan bu konuda da baştan beri bir değerlendirme yanlışına girmiş, Kandil'de yuvalanmış teröristlerin bir gün insafa gelerek silahı bırakacaklarını bekleyerek zaman kaybetmiştir.

Sınır ötesi operasyonunu yapmamak için dile getirdiği "bizi bataklığa çekmeye çalışıyorlar," "ikinci Sarıkamış faciası olur", "daha önce defalarca yaptık sonuç alamadık" şeklinde bahaneleri henüz hafızlardadır.

HÜKÜMET TERÖRLE PAZARLIKLARINI SÜRDÜRMÜŞTÜR

Şehit cenazelerinin arttığı dönemlerde "Bakanlar Kurulu'nun çok şeye gebe olduğu" söylenerek sınır ötesi harekât işaretleri veren hükümet, olaylar unutulmaya yüz tutunca geri adım atmış ve el altından terörle pazarlıkları sürdürmüştür.

Ne zaman ki, vatan evlatlarının kayıpları millet vicdanında öfkeye dönüştüğünde Başbakan da hızla tavır ve üslup değiştirmiş, "sabrın taştığı" "sözün bittiği" "seçeneklerin tükendiği" gibi kuru tehditlerle kamuoyu sonuçsuz hamaset istismarına maruz kalmıştır.

AKP'nin bu tutumundan cüret kazanan Irak'lı aşiret reisleri şantaj ve tehdidin boyutlarını artırmış; Türkiye'yi hedef alarak, "muhalif gurupları destekleriz" ve "karışıklık çıkartırız" hakaretleriyle siyasallaşma çalışmalarına hız vermişlerdir.

AKP'nin bu ürkekliği yandaşlarından da destek bulmuş, "ateşle sorun çözülmez" "silahlar bırakılsın" "barış gelsin" denilerek oluşturulan lobiler "terörle pazarlığın" reklâm kampanyasını üstlenmişlerdir.

Bir taraftan "terör örgütü demeyeni muhatap almayız" diyerek sözde kararlılık gösteren Başbakan, diğer yandan PKK'ya terörist diyemeyen Barzani, Talabani ile görüşmelerini sürdürmüştür.

Teröristi imha konusunda mümkün olduğunca oyalanan AKP zihniyeti, yanlış teşhislerinin kurbanı olarak sonunda inisiyatifi PKK'ya ve Iraklı aşiret reislerine teslim etmiştir.

AKP TERÖRLE MÜCADELEYİ ABD'NİN İNSİYATİFİNE BIRAKMIŞTIR

Muhterem milletvekilleri,

Bölücü terörün siyasallaşarak meşrulaşma arayışında hükümetin konuya ilişkin beşinci önemli zaafı ise, sorunu milli imkânları ve gücü kullanarak çözmek yerine Irak'ı işgal etmiş Küresel Gücün inisiyatifine havale etmiş olmasıdır.

Kandil Dağı ve çevresini bir ihanet merkezi olarak kullanmaya başlamış olan teröristlere karşı hükümet Washington tarafından bugüne kadar üçlü mekanizma ve koordinatör mazeretleri ile oyalanmış ve ABD engelini bir türlü aşamamıştır.

ABD makamları ile yapılan her görüşmede "kararlılık" mesajları ve "ortak düşman" tanımları ile avunulmuş, muhatabın PKK'yı terör örgütü olarak görmesi bir lütufmuş gibi algılanarak minnetle karşılanmıştır.

Terörle mücadele gibi çok acil ve haklı güvenlik ihtiyacımızı umursamayan ABD yönetimi, AKP'nin bu zayıflığını bölgedeki emelleri için kullandığı da bütün açıklığı ile ortaya çıkmıştır.

İktidar bu konuda zaman kazanmaya yönelik bir senaryonun figüranı olmayı ısrarla sürdürmüş, kendi tabirleri ile "deliğe süpürülmeden" ömrünü uzatabilme arayışıyla bugüne ulaşmıştır.

Küresel gücün dayatmaları sonucu Talabani ve Barzani ile görüşmeye gün be gün itilen Türkiye, her müzakereden sonra PKK'nın Kandil'den çıkarılacağına dair tutulmayan taahhütlerle avunmuştur.

Defalarca ABD ve Irak makamlarına verdiğimiz 150 kişilik terörist listesinden hiç kimse teslim edilememiş, finans kaynakları ortaya çıkarılamamış, bölücü yayınlar bir türlü durdurulamamıştır.

BÖLÜCÜLÜĞE KATKI SAĞLAYAN LOBİ FAALİYETLERİ

Bölücülüğün aldığı mesafeye katkı sağlayan altıncı husus ise toplumu ayrışmaya ve tavizlere hazırlayan işbirlikçi lobi faaliyetlerinin çalışmaları olmuştur.

AKP'den gördükleri imtiyaz ile hükümetin teslimiyetini ayakta alkışlayan oluşumlar, belediyeler ve malum sivil toplum örgütleri bu amaçla geniş bir şer cephesi oluşturmuştur.

Siyasallaşma adına mesafe alan bölücülük üniversite ortamlarında, Diyarbakır ve Erbil salonlarında tartışılmaya başlanmıştır.

Sözde çözüm için "yol haritalarının" önerildiği, uzlaşma adı altında "genel affın" dile getirildiği bölünmenin tartışıldığı toplantılar seyredilmekle yetinilmiş, bugün karşımıza sözde çözüm olarak çıkan teslimiyetin yığınağı geçmişte hazırlanmıştır.

Yine bu kapsamda terör eylemlerinin artması üzerine oluşan kamuoyu baskısı "mücadelenin doğasında var" "kim önledi ki biz önleyelim" "nerede son bulmuş ki" denilerek geçiştirilmek istenmiş, bunun "uzun soluklu bir iş" olduğu söylenerek, zafiyete sözde akademik gerekçeler ve dayanaklar aranmıştır.

Bu tavrın doğal sonucu olan çok vahim bir gelişme de yine bu dönemde yaşanmıştır. AKP zihniyetinden aldığı cesaretle terörist, dağdaki ininden hükümete müzakere çağrısı da yapabilmiştir.

Ne zaman bir terör eylemi olsa bunun hükümetin başarılarını gölgelemek, artan zenginliği ve refahı önlemek için yapıldığı söylenerek toplum oyalanmak istenmiştir.

AKP YILLARDIR EKTİĞİ RÜZGARI FIRTINA OLARAK BİÇİYOR

Değerli Milletvekilleri,

Bugün fırsat ve çare diye sunulmaya çalışılan gelişmelerin taviz, teslimiyet, çaresizlik ve tahriklerle dolu özeti bundan ibarettir.

Karşımıza kurtuluş olarak sunulmak istenenler Adalet ve Kalkınma Partisi için seneler içerisinde bölücülerle girdiği yakınlaşmanın kaçınılmaz neticesinden başka bir şey değildir.

Adalet ve Kalkınma Partisi ve Başbakan yıllardır ektikleri rüzgârı, şimdi çözüm adıyla fırtına olarak biçmek üzere harekete geçmişlerdir.

Gelişmelerin izlediği seyir bölücülüğün stratejik anlamda yeni bir safhaya geçiş göstermeye başladığını ortaya koymaktadır. Bu konularda harekete geçmesi için hükümetin düğmesine basıldığı anlaşılmaktadır.

AKP PKK'NIN TALEPLERİNİN AŞAMALI OLARAK KARŞILANMASINI AMAÇLIYOR

Gelişmeler, Başbakan Erdoğan'ın siyasi açılım için kapsamlı bir paket hazırlığı içinde olduğunu, bunun yol haritasını belirlediğini ve atılacak somut adımlar için uygun zaman ve zemin aradığını ortaya koymaktadır.

AKP himayesi ve şemsiyesi altındaki siyasi çözüm lobisinin üzerinde çalıştığı kapsamlı açılım paketinin, PKK taleplerinin aşamalı olarak ve zamana yayılarak karşılanmasını amaçlayan bir süreç olacağı anlaşılmıştır.

AKP ELİYLE UYGULANACAK PKK TALEPLERİNİN İLK AŞAMALARI

Sözde "ateşkes ve barış müzakeresi" olarak tasarlanan bu sürecin ilk aşamasında;

√ Terörle mücadele eden güvenlik güçlerinin operasyonları durdurması,

√ Kürtçe özel televizyonlara sınırsız ve denetimsiz yayın hakkı,

√ İmralı canisinin tecrit koşullarını hafifletmek için yanına mahkûm gönderilmesi,

√ Yerleşim birimlerinin Kürtçe isimlerinin geri verilmesi,

√ Türk alfabesinin eklenecek yeni harflerle değiştirilmesi,

√ Üniversitelerde Kürtçe Enstitüler kurulması,

√ Kürtçenin seçmeli ders olmasının alt yapısının hazırlanması,

√ Atatürk'ün "Ne mutlu Türküm diyene" vecizesinin kaldırılması,

√ İlköğretim okullarında içinde "Türk" kelimesi geçen öğrenci andının değiştirilmesi gibi idari ve yasal düzenlemeler yapılacaktır.

Bunu takiben eli kanlı teröristleri de kapsayacak siyasi af, Kürtçenin belediye hizmetleri ve siyasi faaliyetlerde yasal dil olarak kabulü ve bu dilin tüm eğitim kurumlarında ikinci dil veya seçmeli dil olarak kullanılmasının önü açılmak istenecektir.

Anayasal düzenlemeler kapsamında ise, milli kimlik tanımının değiştirilerek "Türkiyelilik" kavramının esas alınması, vatandaşlık bağının üst kimlik olarak benimsenmesi, Türkiye'nin idari yapısının değiştirilerek yerel yönetimlerin mahalli Parlamento olarak çalışacağı özerk bölgeler sisteminin hayata geçirilmesi öngörülmektedir.

Bölücülüğün bu yeni safhasının en kritik aşaması ise ayrışmanın topluma benimsetileceği kafa karıştıran bir sürecin başlatılması olacaktır. Gelişmeler maalesef gidişatı doğrulamaktadır.

Bu itibarla, "kırk katırla kırk satır" arasına sıkıştırılan Türkiye'nin "ehven-i şer"i seçmesi asla bir fırsat olmayacak, illa ki bir isim konacak ise yıkım ve dağılma olarak bedeli ödenecektir.

ERDOĞAN ÜLKEMİZİ TERÖRDE NEREYE GETİRDİĞİNİ İTİRAF ETSİN

"Nereden nereye" geldiğini her yerde tekrarlayan Başbakan'a önerimiz 2002 yılında sıfır denecek seviyeye inmiş terör eylemler ile ortadan kalkmış bölücülük tehlikesine bakarak gerçekten de ülkemizi "nereden nereye" getirdiğini artık itiraf etmesidir.

MHP'DEN ÇÖZÜM ÖNERİSİ SORANLARA CEVAP

Bize bu konuda sağduyu çağrısında bulunanlara, "herkes elini taşın altına koymalıdır, çözüm öneriniz nedir?" diyerek bizi de bu sürece ortak etmeye çağıranlara şunu söylemek istiyorum:

Ortak tarihin ve kültürün oluşturduğu bu muazzam beşeri varlığın yapay müdahalelerle çürütülmeye çalışılması karşımıza çıkabilecek en büyük felaket olacaktır.

MHP TÜRKİYE'NİN BÖLÜNMESİ YOLUNUN AÇILMASINA HİÇBİR ŞEKİLDE SESSİZ VE TEPKİSİZ KALMAYACAKTIR

Milliyetçi Hareket Partisi, hangi amaç ve düşünceyle olursa olsun, bilerek veya bilmeyerek Türkiye'nin bölünmesinin yolunun açılması karşısında sessiz ve tepkisiz kalmayacak, bunu demokrasinin bir icabı ve kader olarak kabullenmeyecektir.

Büyük ve köklü bir aile olan Türk milleti, kültür, sevgi, saygı, evlilik, duygu, bağlılık, sevinç, hüzün ve kahramanlıkla karılmış bir harcın adıdır.

Bu milleti, kabile dürtüleriyle tahrik ederek yıkmaya çalışmak, "madem ki terörü yirmi beş yıldır önleyemedik o halde isteklerini kabul edelim" yaklaşımını "fırsat" olarak dayatmak, hiç kimsenin haddi, hakkı ve harcı değildir ve olmamalıdır.

MAYIN TEMİZLEME KANUNU GÖRÜŞMELERİ

Muhterem Milletvekili Arkadaşlarım,

Geçtiğimiz haftanın en çok tartışılan konusunu bildiğiniz gibi "Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti Arasındaki Kara Sınırı Boyunca Yapılacak Mayın Temizleme Faaliyetleri ile İhale İşlemleri Hakkında" Kanun Tasarısının TBMM'nde görüşülmesi olmuştur.

Bu konuda parti gurubumuz sayısal desteğimizin de üzerinde bir gayret ile hem tasarıya sıcak bakan AKP Grubunu, hem de aziz milletimizi bilgilendirme ve uyarma görevlerini başarıyla sürdürmektedir.

Nasıl bir sonuç alınırsa alınsın yüksek bir sorumlulukla ve milli duyarlılıkla harekete geçerek bu konuda çalışmaları süren ve emeği geçen arkadaşlarımı kutluyorum.

Bu konuda, 338 milletvekiline sahip Başbakan'ın muhalefetin direnişi karşısında öfkeye kapılarak "altı madde için iki hafta, dört günümüzü aldılar" diye yakınması aczini gösteren kara mizah örneği olarak siyasi tarihimize geçmiştir.

Sınır boyunca yıllar içinde döşenmiş mayınların temizlenmesi bizim de parti olarak desteklediğimiz ve önemsediğimiz bir husustur.

Taahhüt ettiğimiz uluslararası sözleşmelerle bu alanın mayınlardan arındırılmasının gerektiğinin de farkında ve şuurundayız.

176 kilometre kare olduğu ifade edilen bu atıl arazinin bu haliyle Türk ekonomisi açısından bir kayıp olduğunu da kabul ediyoruz.

Yine, temizlenmiş arazilerin tarıma açılarak ülke ekonomisine katkıda bulunulmasına yönelik bir itirazımızın da olması söz konusu değildir.

Bizim anlayamadığımız nokta, temizlenecek bu arazilerin tarımsal kullanım haklarının hülle yöntemiyle yabancı firmalara verilmesi arayışındaki ısrardır.

AKP hükümetinin mayın temizleme işini milli kurumlara veya bu alandaki uzmanlığı bilinen NATO'ya bağlı bakım ve ikmal ajansına bırakmayıp, özel bir şirkete vererek yap-işlet-devret modeliyle organik tarıma açma ısrarı, bu işin önceden bir İsrail firmasına bağlandığına ilişkin kuşkulara güç kazandırmıştır.

Mayını temizleme işlemi ile temizlenmiş araziyi 44 yıllığına tarımsal kullanma hakkını aynı paket içinde geçirme kurnazlığına soyunan hükümetin bu tavrını milli menfaatler kapsamında yorumlamak asla mümkün değildir.

MAYIN TEMİZLEME KANUNU HAKKINDA ÖNEMLİ SORULAR

Bu konuda acilen cevap bekleyen sorularımız şunlardır?

1. Mayın temizleme ile araziyi tarım amaçlı kullanma gibi iki alakasız konu neden bir arada değerlendirilmek istenmektedir?

2. Arazinin kullanımı için tanınan kırk dört yıllık süreyi belirleyen maliyet hesabını kimler, hangi yöntemleri kullanarak yapmışlardır?

3. Hükümetin ihale için öne sürdüğü şartlardan biri olan Ottowa Sözleşmesi'nin gereği bu ise, bütün sınırlarda 2014 yılına kadar yapılması gereken mayınların temizlenmesi işi neden sadece Suriye sınırını kapsamaktadır?

4. Yalnızca tarımsal üretimi için tahsis edilen arazide bulunabilecek yeraltı zenginliklerinden yararlanmada; söz konusu ihaleyi alan firmanın bu imkanları karartmasının, örtmesinin veya yasadışı kullanmasının kontrolü nasıl yapılacaktır?

5. Milli güvenliği yakından ilgilendiren bu konunun, yalnızca Maliye Bakanlığı'nın faaliyeti olarak görülmesi ve kalkındık, zenginleştik denildiği bir ortamda para yokluğu bahane edilerek yap-işlet-devret yöntemi kullanılması gerçekçi ve inandırıcı bir gerekçe midir?

6. Türkiye ile Suriye arasındaki sınır gibi çok hassas ve stratejik açıdan en önemli topraklarımızı, yarım yüzyıllığına yabancı firmaların kontrolüne vermenin nasıl bir mazereti olabilir?

7. Maliye Bakanı'nın ifade ettiği gibi, hem mayın temizleme ve hem de tarım faaliyetlerine vakıf bir yerli şirketin olmaması durumunda, Türkiye kendi topraklarındaki mayınları, yabancı şirketlerin menfaatleri için mi temizletmek istemektedir?

BU KANUNU GERİ ÇEKİN

Başbakan'a ve AKP milletvekillerine çağrıda bulunmak istiyorum.

Gelin, bu kanunu geri çekin.

Türk milletinin yüksek menfaatlerini savunmak adına ettiğimiz yemini yabancı şirketlerin çıkarlarına feda etmeyin.

Gelecek kuşaklar nezdinde zan ve töhmet altında kalmayın.

Bu konuyu vicdanlarınızda bir kez daha sorgulayın. Yanlıştan dönün.

Türk milletinin, Türk devletinin menfaatlerine olacak şekilde yeniden düzenleyin.

Eğer bu kanun bu şekilde geçerse Adalet ve Kalkınma Partisi'nin yeni bir kara lekesi olarak alınlarına çalınacak ve Meclis tarihine geçecektir.

HUDUT KUTSALDIR. HUDUT BİR MİLLETİN NAMUSUDUR

Bu bölümdeki konuşmamı, konu hakkında söz alan İzmir Milletvekilimiz Sayın Erdal Sipahi'nin Meclis Kürsüsünden söylediği şu sözleri tekrarlayarak bitirmek istiyorum.

"Hudut kutsaldır." "Hudut bir milletin namusudur."

Bütün hudut kesimlerinde aynı levhaları görürsünüz: "Hudut millî namus ve şerefin korunduğu yerdir."

Bu nasıl bir namus ve şereftir ki, iktidar zihniyeti tarafından kırk dört yıllığına yabancılara emanet ve havale edilmek istenmektedir.

Bunu hiçbir Milliyetçi Hareket Partilinin kabul etmesi ve sineye çekmesi mümkün değildir.

ERDOĞAN SUÇ ÜSTÜ YAKALANMIŞTIR

Muhterem Milletvekilleri,

Mayın temizleme ve arazinin tarıma açılmasına ilişin yabancı şirketlere zemin hazırlandığına yönelik tartışmaların arttığı ve kuşkuların büyüdüğü esnada Başbakan'ın sözleri gündeme oturmuştur.

Başbakan Erdoğan'ın partisinin İl Kongresinde sarf ettiği "paranın dini, milleti, ırkı olmaz." itirafı, tam anlamıyla suçüstü yakalanmış bir zihniyetin bahane ve paravan arama gayreti olmuştur.

ERDOĞAN'IN MİLLETİMİZE "FAŞİZAN" DEMESİ

Üstelik bu açıklamasına dayanak olmak üzere söylediği "Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi" sözleri kontrolünü kaybetmiş bir ruh halinin işaretini vermiştir.

Bu sözler ecdadını aşağılamayı özgüven zanneden zihniyet çürümüşlüğünün ülkemizde hangi boyutlara ulaştığını, hangi mevkilerde dolaştığını herkese göstermiştir.

ERDOĞAN RUMLAR VE ERMENİLERLE AYNI SAFTA

Bu konuda Türkiye'ye ile hesaplaşmak isteyen Rumlar ve Ermenilerle aynı safta yer alması, Türkiye için büyük bir talihsizlik, kendisi için ise altından kalkılamayacak bir kara sayfadır.

ERDOĞAN "HEPİMİZ ERMENİYİZ" DİYENLERLE AYNI NOKTADA

Asırlardan beri her din ve kökenden milyonlarca insanın zulümden kaçarak sığındığı en güvenilir, en emin millet olan Türklüğün bu tarihi gerçeği ortadayken Başbakan bu sözleri ile "Hepimiz Ermeniyiz" diyenlerle aynı noktada buluşmuştur.

YUNANLILAR VE ERMENİLER ERDOĞANI TAKDİR EDECEKTİR

Yunan basının Türk Başbakanı'nın tarihi özeleştirisi ve itirafı olarak alkışladığı bu densizliğin Ermenistan'da da takdir toplayacağı muhakkaktır.

ERDOĞAN TÜRK MİLLETİNDEN ÖZÜR DİLEMELİDİR

Türk milletini ve şerefli tarihini ağır bir iftirayla ve faşizm suçlamasıyla mahkûm etmeye yeltenen Başbakan, bunun yanlışlıkla, istemeden söylenen ve amacını aşan bir beyan olduğunu belirterek Türk milletinden özür dilemelidir. Bunu yapmamakta ısrarlı ise;

√ Tarihimizin hangi dönemini ve hangi etnik kimlikleri kastettiğini,

√ Kastının, 1923 Lozan Andlaşmasıyla mübadele kapsamında Türkiye'den ayrılan Rumlar olup olmadığını,

√ Yoksa, daha da ileri giderek 1915 olaylarına ilişkin Ermeni yalanlarına da mı sahip çıktığını acilen açıklığa kavuşturmalıdır.

Bunları yapmadığı, suskun kaldığı ve tevil yoluna saptığı takdirde Türk milleti kendisini Ermeni ve Rum yalanları ve iddialarının tümüne sahip çıkan bir Başbakan olarak milli vicdanda ebediyen mahkûm edecektir.

SİLİNMEYECEK UTANÇ BELGESİ

23 Nisan tarihinde Genel Kurul'da yaptığım konuşmada "tarihin acı ve tatlı hatıralarla kapanmış sayfalarının, son bulmayan öç ve intikam duygularıyla, asla hak etmediğimiz insanlık dışı iftiraların yüzleşme adı altında canlı tutulmaya çalışılmasına" dikkat çekmiştim.

Bunun devamı halinde ise, Selçuklu Sultanı Alparslan adına Romen Diyojen'den, Osmanlı Padişahı Fatih adına Konstantin'den ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk adına ise yedi düvelden özür dilemeye kadar götürecek olan suçlamaların, artarak süreceğini vurgulamıştım.

Ne üzücüdür ki bu konu yabancılardan değil, ülkemin başbakanlık mevkiini işgal eden zihniyet tarafından dile getirilmiş ve silinmeyecek bir utanç belgesi olarak alnına kazınmıştır.

BU KAFA YAPISI SERVİ İMZALAYAN, TARİHİMİZİ LANETLEYEN İŞBİRLİKÇİ ZİHNİYETİN ÖRNEĞİDİR

Buradan Başbakana insanlık suçlarını, zulüm ve mezalimleri yanlış adreste aradığını hatırlatmak isterim.

Bizim Başbakan'a tavsiyemiz; şayet kovulma, sürgün, göç ve katliam arayacaksa tam bir teslimiyetle peşine düştüğü Avrupa'nın sömürgeci tarihine bakmasıdır.

Balkanlarda, yüzlerce yılda kök salmış evlad-ı fatihanın, yıllar süren ıstırap ve çileyle dolu, zulüm ve meşakkatle yüklü trajik yakın tarihini incelemesidir.

İllaki eski defterler aralanacak ise bunu önce komşu ülkelerden ve kanlı tarihin temsilcileri olan emperyalist devletlerden sorgulamaya başlamasıdır.

Bu kafa yapısı artık belli olmuştur. Bu, Lozan'ı sorgulayan, Sevr'i imzalayan ve hatta Kurtuluş Savaşı verdiğimiz için pişmanlık duyan, tarihimizi lanetleyen işbirlikçi zihniyetin günümüze kadar uzanmış tipik örneğidir.

BAŞBAKAN DİLİNİN ALTINDAYI BAKLAYI ARTIK ÇIKARMALIDIR

Bu marazi yorumların başka bir izah yolu kalmamıştır. Başbakan dilinin altındaki baklayı artık çıkartmalıdır.

Başkalarının geçmişini örnek göstererek hakaret ettiği Türk milletinden duyduğu utancın ve hatta hıncın tarihi, kültürel, etnik gerekçelerini ortaya koymalıdır.

Bir Başbakan tarafından, mensubu olduğu milletin geçmişini her fırsatta aşağılama alışkanlığının, milletinden utanarak her ortamda özür dilemeye meyyal zayıflığın psikolojik nedenleri mutlaka kendi geçmişinde aranmalıdır.

Hangi siyasi görüşü taşırsa taşısın, bu kadar küçülmenin ve alçalmanın başka hiçbir mantıklı ve kabul edilebilir izahı yoktur.

EKONOMİK KRİZ VE "KRİZ VARSA ÇARE DE VAR" KAMPANYASI

Değerli Milletvekilleri,

Bildiğiniz gibi, 2007 yılının ikinci yarısından itibaren ayak seslerini duyuran kriz, finansman imkânlarını, iç ve dış talebi olumsuz etkileyerek, ülkemiz iktisadi faaliyetlerinde ciddi bir tramvaya neden olmuştur.

İçinde bulunduğumuz zamana kadar krizin iyi yönetilememesi ekonominin her alanında güven kaybını hızlandırmış, geleceğe dönük risk beklentilerini yükseltmiş, hemen her sektörde ağır tahribat yaşanmıştır.

Endişemiz kısa ve orta vadede; krizden çıkışın kolay olmayacağı, ekonomik zorlukların katlanarak artacağı şeklindedir.

Nitekim uzunca süredir gündemimizi meşgul eden ekonomideki sorunların ortadan kalkacağına yönelik umut verici gelişmeler görülmemektedir.

Hükümetten bekledikleri atılımı ve tedbirleri görmekten umudunu kesen sivil toplum teşkilatları krizi en az hasarla atlatabilmek, toplum üzerindeki etkisini en aza indirmek için örnek bir çalışma başlatarak güç birliğine yönelmişlerdir.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği önderliğinde Türkiye'nin en büyük işveren ve işçi örgütleri olan HAK-İŞ, TÜRK-İŞ, TESK, TİSK, KAMU-SEN, TİM, TÜSİAD ve MÜSİAD'ın bir araya gelerek, "Kriz varsa çare de var" adı ile başlattıkları ekonomik seferberlik, kuşkusuz ki krizin etkilerinin azaltılmasında katkıları olacak sosyal ve ekonomik boyutlu önemli bir girişimdir.

Türkiye'nin yıllardır arzu ettiği işbirliği anlayışıyla işçi, işveren, esnaf ve memurların el ele vererek, iç pazarı canlandırmayı, talep artışını sağlamayı ve istihdama katkıda bulunmayı amaçlayan bu kampanyayı takdirle karşıladığımızı ve desteklediğimizi açıklamak istiyorum.

Bağlı oldukları sivil toplum kuruluşlarının menfaatlerinin de üzerinde bir ülke sevgisi ile hareket ederek, zorlukları aşmak için bir araya gelen ve güçlerini birleştiren sivil toplum kuruluşlarını kutluyorum.

Dayanışma ve çalışmalarının milletimizin ve ülkemizin geleceği açısından başarı ile sonuçlanmasını diliyor, başta milletvekillerimiz olmak üzere aziz vatandaşlarımızı destek olmaya çağırıyorum.

Hükümeti, inisiyatif kullanarak milli bir dayanışma gösteren bu kuruluşlara destek veremeye, talep ve beklentilerine yardımcı olmaya davet ediyorum.

Bugünkü konuşmama burada son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hasan1299
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Oct 25, 2005
İletiler: 806

İletiTarih: Sal May 26, 2009 4:01 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

liderimiz DEVLET BAHÇELİ nin konuşmasını izledim,sözleri baştan sona kadar doğru ve çok önemli tespitlerle dolu,başbakan DEVLET BAHÇELİ NİN BU TESPİTLERİnden ötürü davalar açaacaktır mutlaka geçmişte yaptığı gibi,ama hiçbir şey AKP ni DAMAT FERİT PAŞA hükümetinden daha şerefsizolduğu gerçeğini değiştirmez
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hilalugruna1
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 18, 2008
İletiler: 178
Şehir: ERGENEKON

İletiTarih: Sal May 26, 2009 8:53 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Evet liderimiz r,t,e ye kursun gibi yanitlar gönderdi ,r,t,e kafatasciligi ve fasizmi diline dolamis baska diyicek kelime bulamadigi icin bu kelimelerle MHP ye saldiriyor,galiba farkinda degiller ama asil fasizmi ,irkiciligi akp hükümeti yapiyor Türkiyenin sadece belli bir kesimini ele almis bütün hizmetlerini bu kesime sunuyor bunu yapmakla digerlerini tanimiyoruz diyorsunuz bu irkcilik ,kafatascilik degilde nedir??
Hain ve canilerin sözcülerini meclise tasiyip dokunulmazlik zirhi altinda istediklerini ,ve istediginizi söylettiniz bir taraftanda onlara yönelik hizmetlere devam ettiniz bunun adinida özgürleridir diye nietlendiriyorsunuz tarihte kim kürt oldugu icin tabutluklara konuldu ,iskenceler gördü idam edildi ,Türkiye kuruldugundan beri kim ,okulami alinmadiniz,devletmi yönetmediniz hepsini yaptiniz baska ne özgürlük masalindan bahsediyorlar .
Türkiyenin bölünmez bütünlügüne bilerek kast ediyorsunuz ,cikarlariniz icin isbirlikcilerin ,dis güclerin piyonlari olmussunuz basbakan Türkiye cumhuriyetinin birligine kast eden icraatlariyla yasalarimiza aykiri ,kirmizi cizgilerimizi asarak resmen illegalite ilan ediyor su icinde bulundugumuz vahim durum,, ayrica pkk hazirana kadarda tehtitkar tavriyla dtp araciligi ile mühlet veriyor,, bu durumda nasil itiyatli olunabilir ?? devletimizin basinda ILLEGALITE icraatlar devam edip ilan edilirken.
Sayin liderimizdende Allah razi olsun ,hislerimize tercüman olmuslar aciklamalari ile.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cmt Ağu 01, 2009 8:21 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

vatan dan alıntı:
Alıntı:
'Dağa çıkmaya hazırız!'
Bahçeli'den 'Kürt açılımı'na en sert sözler..

DHA
--------------------------------------------------------------------------------



MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP Hükümetinin Kürt açılımını eleştirerek, "25 yıldan beri dağda gezenlere Türkiye'ye böldürmek istiyorsanız, 50 yıl dağda gezmeye hazır olan Türkiye'yi böldürmeyecek MHP var. 25 yılda Türkiye'nin idaresini almaya çalışanlar, 50 yılda dağda yaşamayı kabullenmiş insanları yorumladığında, Türkiye'nin bütünlüğüne sahip çıkılmasını iyi anlamaları gerekir" dedi.


Bu sözleri duydugum an da büyük bir sevince kapıldım.Günlerdir binbir türlü rezalet içerisinde,şerefsiz bölücübaşı apo itinin15 Agustos da açıklayacağını bildirdigi yol haritası laf salatasını esas alarak,muhatap kabul ederek,baş da cumhurbaşkanı olmak üzere,kürt sorunu açılımı diye millete dayatanlara karşı verilmesi gereken en kararlı cevabı ;Mhp genel Başkanı,sn.Devlet Bahçeli;şanlı GEÇMİŞİMİZE UYGUN BİR ŞEKİLDE vermiş;
Mhp nin böyle bir çözümü kabul etmeyeceğini ve bunu tanımayacağını ilan etmiştir.
Hep ,bu konuşmayı ne zaman yapacak diye bekliyordum.Demek li,lider artık gerekirse dağa çıkmayı göze aldığımızı ihtar ediyorsa,bu iş kopma noktasına gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gülü de şiddet ile kınıyorum.Çankaya ya yakışmayacak sorumsuzca söylemlerde bulunmaya devam ediyor.Bu sorunu kendimizin çözmemizin daha iyi olduğunu söylemek,nasıl devlet başkanlığı,nasıl BAŞKOMUTANLIK A SIĞAR ANLAYABİLMİŞ DEGİLİM?Ne demek bu ?Ya bu işi biz çözeriz,ya dış devletler çözdürür ya da çözerler anlamına gelecek sözleri;bu devletin başı nasıl eder?Kendisi; o makama yıkılmış bir devletin,savaş maglubu bir devletin ateşkes,mütareke anlaşması nı imzalamak üzere çıkarıldığını sanıyorsa,ancak böyle bir açıklama yapabilir.Devletin başı ;milletin moral degerini nasıl böyle sıfırlayacak şekilde konuşabilir?Ardından da güzel şeyler olacak diyor.Bu millet aptal mı?İşte bana göre kopma noktası da bu oldu.Abdullah Gül e;devlet tercihi diyenler;şimdi gerçekleri gördüler.Türkiye yi turban ile korkutup,asıl tehlike ve tehditi gizleyenler,ve Gül ü rte ye göre daha az radikal görenler,şimdi şapkalarını çıkarıp önlerine koysunlar ve durumu artık görsünler.Türkiye,en yetkili makam tarafından teslimiyete razı edilmeye çalışılıyor.Cumhurbaşkanı ile başbakan ya da Bülent arınç arasında hiçbir fark yoktur.Bu 3 lü istedikleri gibi gündem belirliyorlar,kırmızı çizgileri yerle
bir etmeye de devam ediyorlar.
Osmanlı dan beri gelmiş geçmiş binlerce devlet adamı Atatrürk de dahil hiçbir şey bilmiyordu;hata üzerine hata yaptılar,kürt sorunu diye bir şeyi kabul etmediler,devletin bölünmesine izin vermediler!
Ama Türkiyeyi 3 gündür idare eden bu üçlü herşeyi biliyor,burunlarından kıl aldırmıyorlar ve onlar en akıllı!Bunca devlet adamı çözümsüz,uyumsuz idi,bu üçlü uyumlu ve çözüm getiriyor.!
Bir it çıkıyor;söz de hapis olduğu yerden ;İpsiz kürt Bekir dallamasının 1921 deki sözlerini ediyor;benim devletimi idare edenler de "aman ondan önce biz bir çözüm bulalım"işine kalkışıyorlar.Ortaya koydukları hiçbir fikir yok,hiçbir tedbir yok;milet den kayıtsız şartsız itaat ve destek bekliyorlar!Yok ya,başka sıkıntınız yok mu?
Devlet Bahçeli sınırı çizdi.Kaç gündür anlatıyor.Bu gün de dayatma halinde ne olacağını açık açık söyledi.Bu lafın artık geri dönüşü yoktur!
Mhp tarihi sorumluluğunu bir kez daha ortaya koymuş,80 öncesinde komünizme karşı olduğu gibi;bu kez de KÜTÇÜLÜK VE BÖLÜCÜLÜĞE KARŞI tavrını ortaya koymuştur.
Haydi bakalım bölenler,kesretçiler,amipçiler!
İşte ülkücü hareket karşınızda!Bundan böyle sanmayın ki;orduyu tırstırıp;kafanızdaki melanetleri hayata geçireceksiniz.Geçmiş de paşalar konuşmaya başlamadan,biz konuşmaya başlamıştık.Gerekirse gene başlarız.5.000 degil 50.000 şehit veririz gerekirse.
Ama bu ülkeyi bu çakalara böldürtmeyiz!Bu ihtara kulak verin.Bu ordu muhturalarına falan benzemez!Biz de söz bir kere çıkar,gerisi icraattır!Kaybedeceği çok şey olanlar!
Aklınızı başınıza,başınızı da aklınıza devşirin!TÜRKLERİ ÇILDIRTMAYIN!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
hilalugruna1
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 18, 2008
İletiler: 178
Şehir: ERGENEKON

İletiTarih: Pzr Ağu 02, 2009 11:21 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Zaman ,zaman kendi icimizde bile neden bu kadar susuyoruz diye liderimizi ,partimizi hedef alan elestiriler oluyor ,ancak Lderimiz yine zaman ,zaman kamuoyuna aciklamalarla SABRIMIZIN SUSKUNLUK olarak nitelendirilmesinede gerekli cevabi veriyorlaraylar önce yine liderimiz r,t,e hükümetine sert bir ikazda bulunmustu sinirlarimizi zorluyorsunuz diyerek "HENÜZ TÜRK MILLIYETCILERI SON SÖZÜNÜ SÖYLEMEDI ""diyerek r,t,e hükümetine muhtura gibi yüklenmisti.ve yine""MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, AKP Hükümetinin Kürt açılımını eleştirerek, "25 yıldan beri dağda gezenlere Türkiye'ye böldürmek istiyorsanız, 50 yıl dağda gezmeye hazır olan Türkiye'yi böldürmeyecek MHP var. 25 yılda Türkiye'nin idaresini almaya çalışanlar, 50 yılda dağda yaşamayı kabullenmiş insanları yorumladığında, Türkiye'nin bütünlüğüne sahip çıkılmasını iyi anlamaları gerekir"""dedi.
görüldügü gibi Liderimiz ,partimiz susmuyor ancak devletin,milletin ,vatanin ve davanin selameti icin ihtiyatli olunmasi yolundada bizleri,teskilatlarimizi uyariyor sizler katilirmisiniz bilmem ama bana göre sayin liderimiz ülkenin icinde oldugu durumu ve getirilmek istendigi kargasayi cok iyi analiz ediyor ""sanki türkiyede yillardir pkk terör örgütü sorunu degilde kürt vatandaslarimiz carmiha gerilmis iskence altindalarmis da bu r,t,e hükümeti onlara özgürlük veriyormus gibi bir durum var ortada"",tezgah hazir,kilif hazir bir ülkücüler eksik bizi olaylarin icine cekmeye calisiyorlar ve birileride artik anlamistir sanirim devlet beyin neden israrla ihtiyatli,sabirli olun aciklamalarini,Allah hayir etsin ancak bu hükümet kan döktürecek böyle hain icraatlarina devam edip israrci olurlarsa yoksa hicte ic acici durumda degiliz..
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
hilalugruna1
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Apr 18, 2008
İletiler: 178
Şehir: ERGENEKON

İletiTarih: Cmt Ağu 08, 2009 10:08 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder



Bahçeli: DTPyi fark etmeleri bir açılım

Kürt açılımına sert tepki gösteren MHP lideri Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğanın DTP Genel Başkanı Ahmet Türkle yarın yapacağı görüşmeyle ilgili olarak, DTPnin iki yıl sonra fark edilmesi bir açılımdır dedi.



Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, yarın DTP Genel Başkanı Ahmet Türk'le bir araya gelecek.

Kürt açılımına yönelik sert açıklamalar yapan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, görüşmeyi değerlendirdi.
Bahçeli, ''AK Parti açılımın gereğini yapıyor. DTP'nin Meclis'te iki yıl sonra fark edilmesi de açılımdır'' dedi.


(A.A)




BAHCELI BIRGÜNDE HADDINI BIL !!

Eski Başbakan Bülent Ecevit'in koruma müdürü ve şu an bağımsız milletvekili Recai Birgün'ün MHP'ye yönelik asıl iddiaları üzerine, MHP Lideri Bahçeli, Birgün'e "haddini bil" dedi.

Bahçeli'nin yaptığı yazılı açıklama şu şekilde:

İstanbul'da görülmekte olan bir dava kapsamında 57. hükümetin Başbakanı merhum Bülent Ecevit'in eski koruma müdürünün tanık sıfatıyla verdiği ifade iddianamede yer almış ve basına da yansımıştır.

Adı geçen şahsın 57. koalisyon hükümeti döneminde 2002 yılında Milliyetçi Hareket Partisinin erken seçime gidilmesi kararında etkili olan nedenler hakkındaki iddiaları bütünüyle gerçek dışı hezeyanlardır.

Dönemin Başbakanının koruma müdürünün görevi ve konumunun esasen bu konularda bilgi ve fikir sahibi olmasına imkân vermeyeceği ortadadır.

Milliyetçi Hareket Partisini asılsız iddia ve ithamlarla hedef almaya yeltenmek ve bunları bir hukuki süreçte özel amaçlarla malzeme olarak kullanmak siyasi, hukuki ve ahlaki meşruiyet sınırlarını aşan çok vahim bir gaflettir.

2002 yılında yaşanan gelişmeleri maksatlı olarak saptırmak ve Milliyetçi Hareket Partisinin baskı ve tehditle hareket ettiğini iddia edebilmek aynı zamanda marazi bir ruh halinin tezahürüdür.

Konumu, sıfatı ve görevi ne olursa olsun herkes haddini ve hududunu bilmek ve böylesine yalan ve iftiralara başvurmanın doğuracağı ağır sonuçları çok iyi düşünmek durumundadır.

Etikhaber
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Sal Ağu 11, 2009 3:54 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

etik haber den alıntıdır.
Alıntı:
BU AŞAMADA YA TÜRKİYE BÖLÜNME SÜRECİNE SOKULACAK YA DA BU SALDIRILARA GEREKEN CEVAP VERİLECEK

Gelinen bu aşamada,

Ya, bu ihanet cephesi Türkiye'nin birlikte yaşama iradesini kırarak ülkeyi kanlı bir bölünme ve iç çatışma sürecine sokacaktır.

Ya da, Türkiye Cumhuriyeti devleti, bütün milli güç unsurlarıyla ayağa kalkarak bu saldırılara ve muhataplarına gereken cevabı vererek bu ihanetin belini kıracaktır.

Bunun başka yolu ve yorumu kalmamıştır.

Vatanını seven hiç kimsenin tepkisiz kalamayacağı, suskun duramayacağı; hiçbir vicdanın kabul edemeyeceği bu tablo karşısında, ne öne sürülecek bahaneler, ne mazeret olacak gerekçeler ve nede sözde "devlette uyum var" mesajları konunun vahametini azaltmayacaktır.

Sn.Genel başkanımızın basın açıklamasının tamamını bu adresten okuyabilirsiniz. http://www.etikhaber.com/content/view/78070/28/
Camia ve yüce Türk milletine çağrı çok açıktır.
Bu iç savaşı zorunlu kalmadıkça dilemediğimize göre;yapılması gereken devletin bütün milli
birimleri ile;başta cumhurbaşkanı olmak üzere;bizi bu yola sürüklemek isteyenlere karşı gerekli cevabı vermek;ve bunlara destek olan,yönlendiren,akıl,yol yöntem gösteren ihanet odaklarının belini kırmaktır!
Bu yanlız milliyetçi olmanın geregi değil;Allah ın müslümanlara emrettiği bir harekettir.
Bir devleti bölüp parçalara ayırmak,içinden onlarca devlet üretmek amacı güden bu güdümlü harekete karşı;milli birliğimizi korumak müslümanınm diyen herkesin görevidir.
Yüce Kitabımız Kuran da bu çok açıktır.İslam düşmanlarının içimizdeki işbirlikçiler ile birlikte yaptığı bu dayatmaya karşı direnmek,bunu önlemek ayni zamanda dini bir görevdir.Filistin için sahte gözyaşı döküp de kendi devletinin içinden ilk aşamada 2 dilli,2 ayrı toplumlu bir devlet oluşturmanın hesaplarını yapanların peşine takılıp da oy vererk bunları azdıranlar bir kez daha şapkalarını önlerine koyup düşünsünler!Gün olup biteni seyretme günü değildir!Gün her şeyi ordu dan beklemek günü değildir!Gün ;teslimiyet ve bunu kader kabul ederek kenara çekilip oturmak günü degildir.Gün Türk den yana,devlet den yana,milli ve manevi degerlerden yana olma günüdür.Kişi sevdikleri ile beraberdir.
Bu dünyada iken de,dirilirken de!Emperyalist güçlerle işbirligi yapanların ne islamla ne Türklük ile,ne de insanlıkla işi yoktur!Bu devletin hiçbir bireyi;diğerinden fazla, ayrıcalıklı bir konuma getirilemez.Bu devlet,ismi ile cismi ile,dili ile Türkiye Cumhuriyetidir.
Bu değişmez,değiştirilemez.Bu isimler kaldırılamaz!Türk;namus,şeref,ve haysiyetini
bir koli erzaga satmaz!Başımızdakiler eğrilmiş ise;doğrultmak bizim görevimizdir.
Allahını ve Rasulunu seven artık daldıgı gaflet uykusundan uyansın.Bu vatan elden gidiyor.Bu gidişat gidiş değil!Ne mülkiyet hakkınız,ne de tatlı canlarınız;bunların bizi götürmeye kalkıştıkları yolda;esenlik ve güvenlik içersinde degildir.Marksistler,emperyalistler,dinciler kol kola girmiş;Türk e kefen biçmeye kalkışmıştır!
Vatan olmadan;ne din olur ne de peygamber diye defalarca yazdık,gırtlaklarımızı parçaladık.Bu bir iktidar mücadelesi,bir seçim degildir.Türk milleti hiç düşünmediği bir seçime zorlanmaktadır.Bu da bölünüp parçalanmaktır.DEVLETİN CUMHUR REİSİ,BAŞBAKANI,MECLİS BAŞKANI,BAKANLARI BÖLÜCÜ AĞZIYLA KONUŞMAKTADIR!
EŞKİYA İLE PAZARLIĞA OTURMAYA KALKIŞMAKTADIR
Yarın için her şey çok geç olacaktır.Kavga edecek bir varlığımız kalmayacaktır.Kaynaklarımız,topraklarımız gitmiş,devletimiz taammüden zaafiyete ve acziyete düşürülmüş,iş;"kırk katır mı istersin,yoksa 40 satır mı?"meselesine dönüştürülmüştür.Özal dan beri uygulanan ekonomik politikalar ile devlet;düyün-u umumiye ye bir kez daha borçlandırılmıştır.Ekonominin içine büsbütün edenler,sanki içinde bulunduğumuz krizin nedeni kendileri degilmiş gibi,bu ülkeyi yıllardır kendileri yönetmiyormuşcasına;alınması gereken tedbirleri bırakıp,batının istediği şekilde ülkeyi bölme,anayasayı degiştirip ortadan kaldırmaya odaklanmışlardır.M.Ali Şahin bu ihanet anayasasını meclise hazırlatmak üzere görevlendirilmiştir.Bunu kendi ağzı ile de itiraf etmiştir.Suç ne devlet şeklinde,ne de sistemdedir.Suçlu olanlar ülkeyi bugüne kadar;babalarının çiftliği gibi yönetmeye kalkışanlardır!Milli bir eğitim ,milli bir ekonomi uygulamayanlardır.İslamı kullanarak;milli degerlerimizi unutturanlar,milletimizi koyun haline getirenlerdir.
Gün umutsuzluk günü degildir.Moral bozmaya gerek yoktur.Biz dilersek bu kuşatmayı bir kez daha yarar;deler geçeriz.Gerçek; iktidarın anlattığı gibi degildir.Biz güçlü bir devletiz.
Biz çekinilen bir devletiz.Biz kendisinden hala daha korkulan bir devletiz.
Bizim karşımıza dikillmeye cüret edecek hiçbir devlet yoktur.Biz düşünce ayrılıklarını bir tarafa bırakırsak;hem içerideki haine hem de tüm dünyaya yeteriz.Bunu binlerce yıllık kesintisiz tarihimizde defalarca gösterdik.Bu gün de göstermekten aciz degiliz.
Kendimize inanalım,güvenelim,ve dik bir duruş sergileyelim.Yemin ediyorum yapamazlar,yapamıyacaklar!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cmt Ağu 22, 2009 1:14 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

hurriyetden alıntıdır:
Alıntı:

Bahçeli'den Başbakan'a sert sözler




22 Ağustos 2009



BU HABERİN DETAYI


MHP'den hem Köşk'e hem Başbakan'a sert yanıt



Köşk’ten Bahçeli’ye ‘Yakışıksız açıklama’








Haberler Anında Cebinizde Hürriyet Mobil

Haberler Anında Bilgisayarınızda Haber Alarmı

Haber Kaçırmaya Son Hürriyet Mind

Sitene Haber Ekle Kazan Bumerang

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın dün İstanbul'da kendisini hedef alan açıklamalarına oldukça sert bir dille yanıt verdi.


Bahçeli'nin yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verildi:



''Başbakan Erdoğan’ın Milliyetçi Hareket’i hedef alan seviyesiz beyanları ve ahlak dışı saldırıları, hezeyan bataklığında çırpınan bir ruh halinin yansımalarıdır.



Etnik bölücülük konusundaki siyasi sicili ve eğilimleri çok iyi bilinen Başbakan ve hükümeti Türkiye’yi ayrıştırma ve bölme projelerini İmralı, Kandil ve Barzani’nin desteğiyle hayata geçirmek için çıktığı gaflet ve ihanet yolculuğunda suçüstü yakalanmış, gerçek niyetler açığa çıkmaya başlamıştır.



Başbakan’ın siyasi proje olarak sahip çıktığı ve topluma maletmeye çalıştığı bu sürecin etnik bölücülerin taleplerini taksit taksit karşılama amacına yönelik olduğu gün gibi ortadadır.



Barış ve kardeşlik projesi gibi sahte etiketler bu gerçeği saklayamamaktadır.



Bu projenin ABD’nin stratejik hesaplarının bir gereği olduğu ABD yetkilileri ile Barzani ve Talabani’nin beyanlarıyla sabittir.



BAŞBAKAN'A NAMUS VE ŞEREF LAFI YAKIŞMIYOR

Bu gerçekler karşısında milli vicdanın meşru endişe ve hassasiyetlerini dile getiren Milliyetçi Hareket Partisine çok ağır sözlerle saldırıda bulunan Başbakan aslında siyasi meşrebinin gereğini yapmaktadır.



Namus ve şeref gibi ulvi kavramlar yakışmayan ağızlarda değerini kaybeder.



Haddini aşarak altından kalkamayacağı sözler söyleyen ve çukurda siyaset yapan Başbakan Erdoğan’a bu gerçeği hatırlatırız.



İmralı canisi ile kuryeler aracılığıyla görüşme ve pazarlık sürecini başlatmaya çalışan Başbakan, Milliyetçi Hareket Partisine yalan ve iftiralarla saldırarak bunun tarihi vebalinden kurtulamayacağını ve vicdanını temizleyemeyeceğini çok iyi bilmelidir.



BAŞBAKAN'A 'SÜMENALTI' YANITI

2002 yılında MHP’nin tek başına karşı çıkmasına rağmen idam cezasının hangi siyasi partilerin ittifakıyla kaldırıldığı Meclis tutanaklarında kayıtlıdır.



AKP Genel Başkanı olarak kendisinin de teröristbaşını kurtarmak için idam cezasının kaldırılması seferberliğine öncülük ettiği de hafızalarda tazeliğini korumaktadır.



BAŞBAKAN GAZETE ARŞİVLERİNE BAKSIN

Başbakan’a tavsiyemiz bugün partisine mensup milletvekillerinin Meclis’te hangi yönde oy kullandığını ve kendisinin bu konuda neler söylediğini hatırlamak için tutanaklara ve gazete arşivlerine bakmasıdır.



KÖŞK'E YANIT

Milli Güvenlik Kurulunun son toplantısında yapılan açıklama hakkındaki görüşlerimiz bütün açıklığıyla aziz milletimizle paylaşılmıştır.



MHP bu görüşlerin bütünüyle arkasında durmaktadır.



Bu konuda Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklama hakkında söyleyeceğimiz şudur: Terör örgütünün ve etnik bölücülüğün taleplerini karşılayacak bir sürece girilmesini Türkiye Cumhuriyeti devletine yakıştıranların, Anayasal görev ve sorumlulukları hakkındaki beyanlarımızı yakışıksız bulmalarının aslında fazla yadırganacak bir yönü bulunmamaktadır.



Türkiye hayati bir kavşak noktasına gelmiştir. Hükümetin terörle mücadele iradesi ve siyasetinde çok vahim bir sapma ve kayma yaşandığı, bölücü emellerin şekillendirdiği bir teslimiyet sürecinin başlatılmasının amaçlandığı görülmektedir.



Herkes ve her kurum şimdi tarih ve millet önünde sorumluluklarıyla baş başadır.



Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne sözde değil özde sahip çıkmaya ve Türkiye’nin milli birliğini ve kardeşliğini bedeli ne olursa olsun sonuna kadar korumaya azimli ve kararlıdır.



Nihai hükmü elbette tarih ve Büyük Türk Milleti verecektir.''




Eger tutuyorsa(tutup tutmadigini bimiyorum,Allah bilir ancak))oruc;rte yi etkilemis olacak ki
dun cok berbat bir şekilde,sokak agzıyla mhp ve sayın Bahçeli hakkında yakısıksız sözler sarfetti.Buna ne yazık ki,tarafsız bir konumda olması umulan kosk de katıldı.
rte gecenlerde verdigi bir demeç de mhp tabanını dısında tutup gene liderimize yüklenmişti.
Gerekli cevap bugun kendilerine verildi.rte mhp tabanının Liderimiz gibi duşunmediğine emin oldugunu söylemek gafletinde de bulunmustu.
İşte taban burada.Ben buradan rte ye diyorum ki;
hiçbir ulkucu liderini satmaz,sana da oy vermez!
Liderrimizle birlikte omuz omuza;bu açılm ve sureç safsatasına karşı ayaktayız.
Bu ülkede komunizm terörü ortalıgı kırıp geçirirken;mhp konusmak icin kimseden izin almadı.
Geregini yaptı.Varsın koca koca paşalar;bu rezil gidişata;Atatürkçülüğü imha harekatına
kayıtsız kalsınlar.Varsın milli bütünlükten;parçalanmaya gidişata karsı;bunu bir tiyatro oyunu gibi seyretsinler.Varsın bu devletin en yüce makamlarından birisine yükselmiş emekli
paşa,bu açılıma alkış tutsun.Ama başta sen ve tayfan sunu iyi bilin ki;ülkücü hareket teyakkuzdadır ve bu parçalanmaya seyirci kalmayacaktır!
Ben tam 4 yıldır bu otak da;bu ülkenin gerçek Atatürkçülerinin ÜLKÜCÜLER OLDUĞUNU HAYKIRDIM!İşte kanıtı!
Herkes susuyor;herkes bu paçavralara boyun egmiş;ama ülkücüler dimdik ayakta ve bekliyor!
Cumhurbaşkanı ve rte yi tarih asla affetmeyecek!
Ekonomik bunalımı örtüp gizlemeye çalışarak,onun etkileri altında inleyen,kafası karmakarışık zavallı milletimin gafletinden istifade ederek;2002 de geregini yapmak uzere iktidara atananların bu ihaneti;ülkücüler ve saflarına katılacak milliyetçiler karşısında bozguna uğrayacaktır.
12 eylul oncesini de bugun gibi seyredip de;devleti yıkmak icin çalışan boluculerin karsına dikilmiş ülkücü hareketi cezalandıran paşalar!
Bugun gene ayni yolda oldugunuzu uzulerek goruyoruz.
Ülke iç savaşa giderken siz gene seyrediyorsunuz!
İleride dogacak olayların sorumlusu başta cumhurbaşkanı ve rte olmak uzere bu olayları başlatanlar ile,devletin kuruluş felsefesini inkar ederek;aşağılık onıun bunun çocuğu kansız paçavralarla pazarlığa oturulmasını seyreden;ellerine yetki,makam ve bir iç hizmet kanunu verilmiş guçlerdir.
Demokratik gorunme ugruna;bu devletin kurulusunu dahi tartışmaya açanları sessizce
dinleyenlerin;Anıt mezara gidip de;bağlılık yeminleri etmelerini de içime sindiremiyorum.
Hiç bir şey;vatanımız,be bütünlüğümüzden önemli degildir!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Pzr Ağu 23, 2009 8:15 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

vastan dan alıntıdır.
Alıntı:
Gül Köşk’e çağırdı Bahçeli reddetti

MHP lideri, Cumhurbaşkanı Gül'ün uzattığı zeytindalına olumsuz yanıt verdi

Bahçeli, Kürt açılımı nedeniyle sadece Erdoğan ile değil, Cumhurbaşkanı Gül ile de köprüleri attı. Gül’ün MGK’ya sert çıkan Bahçeli’yi Köşk’e davet ettiği, MHP liderinin bu daveti reddettiği ortaya çıktı. Gül de bu ret üzerine Bahçeli’nin sözleri için ‘yakışıksız’ açıklaması yaptı

ANKARA - MHP lideri Devlet Bahçeli ’Kürt açılımı’ nedeniyle Başbakan Erdoğan’ın yanı sıra Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Milli Güvenlik Kurulu’na da ağır eleştiriler yöneltiyor. Karşılıklı sert açıklamalarla süren gerginliğin perde ardında ilginç bir ayrıntı yatıyor. Cuma günü toplanan MGK’dan hükümetin ’Kürt açılımı’na destek veren bir bildiri çıkması üzerine MHP lideri kurulun kendi yasasını çiğnediğini söyleyen bir açıklama yaptı. Bahçeli “MGK’nın devletin ve milletin bekasını halel getirecek tavsiye kararları alması kabul edilemez” dedi.

Bahçeli’nin devletin en tepedeki kurumlarını da ülke bütünlüğü konusunda hassas olmamakla suçlaması üzerine Çankaya Köşkü’nden bir açıklama yapıldı ve MHP liderinin sözleri ’yakışıksız’olarak değerlendirildi.

Gül Köşk’e çağırmış

Bu açıklama yapılmadan önce Gül’ün MHP lideri Bahçeli’yi Kürt açılımı konusunda bilgilendirmek için Çankaya Köşkü’ne davet ettiği ortaya çıktı. Gül’ün daveti Özel Kalem Müdürü Hüseyin Avni Karslıoğlu ile MHP Bahçeli’nin özel kalem müdürüne iletildi. Ancak Bahçeli Cumhurbaşkanı ile ’bu konuda’ görüşmek istemediğini bildirdi. Bahçeli’nin daveti reddetmesi üzerine Köşk’ten MHP liderinin MGK kararı ile ilgili yapılan açıklamalarının “yakışıksız” değerlendirilmesi yapıldı. Bahçeli, Gül’ün bu açıklamaya da dün yine bir yazılı açıklamayla cevap verdi. MGK’nın son toplantısında yapılan açıklama hakkındaki görüşlerinin bütün açıklığıyla milletle paylaşıldığını ifade eden Bahçeli, MHP’nin bu görüşlerin bütünüyle arkasında durduğunu belirtti.

Bahçeli, şöyle devam etti:

“Bu konuda Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklama hakkında söyleyeceğimiz şudur; terör örgütünün ve etnik bölücülüğün taleplerini karşılayacak bir sürece girilmesini Türkiye Cumhuriyeti devletine yakıştıranların, Anayasal görev ve sorumlulukları hakkındaki beyanlarımızı yakışıksız bulmalarının aslında fazla yadırganacak bir yönü bulunmamaktadır. Türkiye hayati bir kavşak noktasına gelmiştir. Hükümetin terörle mücadele iradesi ve siyasetinde çok vahim bir sapma ve kayma yaşandığı, bölücü emellerin şekillendirdiği bir teslimiyet sürecinin başlatılmasının amaçlandığı görülmektedir. Herkes ve her kurum şimdi tarih ve millet önünde sorumluluklarıyla baş başadır.”

Şu rezalete bakın.Boyle bir sey olamaz.Baskomutan olması gereken makam;kendisine ağır eleştiriler yoneten bir muhalefet liderini;elma sekeri verip de gonlunu almak istedigi bir cocuk gibi makama davet ediyor.Ne yapacak?Yıllardır yaptıgını!Kapalı kapılar ardında bağlama çekip,ikna etmeye çalışacak.Dışişleri bakanlığın da,başbakanlığın da yaptıgı gibi.
Asli gorevini bırakıp dışişleri bakanlığı yapmaya çalıştığı bu donemlerde,ticaret bağlantıları kurmaya yeltendigi gibi.Birebir kapalı kapılı ardında gorusecek.
Liderimiz bu oyuna gelmiyor.Sen misin gelmeyen?O zaman "yakışıksız ifadeler "diye başlıyor suçlamaya.Yani liderimiz davete icabet etseydi,koskten bu açıklama gelmeyecekti.
Devlet Bey in Cumhurbaşkanını suçlayan ağır ifadeleri yenilip yutulacaktı.
Bu ;trübünlere oynamanın,korkmanın ta kendisidir.
Başkomutan korkuyor!!!!!!Neden korkuyor?Çünkü korkulacak işler,korkulacak açıklamalar yapıyor.Yaptıklarının;bu makam ile ve anayasa ile çeliştiğini çok iyi biliyor.Çünkü gerçek şu.
Hadi çıksın yalanlasın!Cumhurbaşkanı hem bu devlet hem de anayasa ile kavgalı.
Geçmişteki açıklamaları bunu ispatlıyor!Oraya çıkan Abdullah gül olduguna gore;kendisinin bu yaştan sonra,bu saatten sonra degişmeyeceği apaçık ortada olduğuna gore!
Niye Bahçeliyi davet ediyorsun sn.Cumhurreisi?
Yaptıgınız açıklamalar,kürtçe açılımlar ortada.Bu milletin sizin açılımınızı ,en az Devlet Bey kadar bilmeye hakkı yok mu?Gene ne konuşacaksınız kapalı kapılar ardında?
Hani şeffalık iddialarınız?Ne oldu?Zaten açıklamalarınız yorum getirmeyecek derecede açık,ne yapmaya çalıştığınız çok belli?Başka ne var milletden saklayıp da Devlet Bey e açıklayacağınız?Siz Devlet Bey de dahil;alyınızın vekil olduğunu;aslolanın ise MİLLET oldugunu hala öğrenemediniz mi;yoksa bilmek işinize gelmiyor mu?Siz çoban biz sürü müyüz yoksa?Çıkın eteğinizdeki taşı tamamen dokun ortaya!Ne soyleyecekseniz millete soyleyin!
BİLİYORLAR Kİ MHP YE RAĞMEN BU AÇILIMI YAPMAYA KALKIŞAMIYACAKLAR.
SAYIN CUMHURBAŞKANI;SAYIN RTE SUNU İYİ BİLİN!
TAVLAMAK İSTEDİĞİNİZ MHP TABANI,YANİ ULKUCULER;SİZLER HAKKINDA SAYIN LİDERİMİZ KADAR HOŞGORULU VE SABIRLI DEGİL!BU SABRI LUTFEN DAHA FAZLA ZORLAMAYIN.YETERLİ COGUNLUĞUNUZ VAR.HADİ YAPIN AÇILIMINIZI,BÖLÜN ÜLKEYİ DE GORELİM!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pzr Ağu 23, 2009 4:02 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Gazete Vatan Mustafa Mutlu' nun yazısıdır...







ABD’deki Konsey’den ‘açılım’ için çok ilginç bir ‘yol haritası!’






Şiddetli tartışmalara neden olan “Kürt açılımı” bir türlü açılamadı ama şimdi de “Bu açılımın mimarı ABD mi, Türk hükümeti mi” tartışması başladı.

En sayın ve pek muhterem yöneticimiz diyor ki: “Bunun ABD planı olduğunu söyleyen ama ispatlayamayan namussuzdur.”

Ortada henüz “açılım” falan olmadığı için, olmayan bir şeyin “kim tarafından hazırlandığı” konusunda “namus” üzerine iddiaya girmek saçma olur!

Ben sadece iki ay önce hazırlanan bir “rapor” a dikkat çekmek istiyorum.



***

ABD’de kurulu Atlantik Konseyi isimli kuruluş bu yılın haziran ayında “Türkler ve Irak Kürtleri Arasında Güven Tesisi” başlıklı bir rapor hazırladı.

Proje Direktörü ve raporu kaleme alan kişi David L. Phillips... Kendisi, ABD’nin dış politikasında oldukça etkin bir isim...

Ayrıca proje grubunda eski ABD Büyükelçisi Ross Wilson, ABD’li General Charles Wald ve Soros’un kurduğu Açık Toplum Enstitüsü’nün politika analizcisi Mike Amitay da var.

Ziya Gökalp’in kardeş torunu olan Dicle Eroğul oturmuş, internetten indirdiği bu raporu tercüme etmiş.

Bana gönderdiği bilgi notunda, “Bu raporu tercüme ederken irkildim, çünkü yazılanların nasıl bire bir uygulattırıldığını gördüm” diyor...


***

Bu rapordaki görüşler ve öneriler, Türklerle Irak Kürtlerinin 13-15 Nisan 2009’da Washington’da yaptıkları toplantıdaki görüşmelere ve Phillips’in Türkiye ve Irak’taki görüşmelerine dayanıyormuş...

(Rapor çok uzun, isteyenlere tam metnini gönderebilirim...)

Ben sadece, “yol haritası çizme iddiası” ndaki bu belgenin “öneriler” bölümünden birkaç satır başlığını aktaracağım:


***

* Erişimi genişletin: Habur Kapısı’nı iyileştirin, ikinci bir kapının açılmasını sağlayın. Sınır yakınlarına Gaziantep’teki gibi serbest bölgeler kurularak ticari işbirliğini artırın.

* Transit işlemleri hızlandırın: Türkiye’den Irak’a çabuk bozulan malzeme veya diğer tüketim mallarını taşıyan TIR’ları geciktirmek yerine ulaşımı hızlandırın.

* Bağlantıları kurumsallaştırın: Kürdistan Bağımsız Yönetimi’nin (KBY), İstanbul, Bursa ve Diyarbakır’da ticaret ofisleri açmasını teşvik edin.

* Algıyı değiştirin: Diğer Kürdistan liderlerinin yanı sıra, Masoud ve Nechirvan Barzani’nin Türkiye’ye daha çok ziyaret yapmasını ve ilişkilerin gelişmesini sağlayın.

* Araştırma geliştirmeyi genişletin: TPAO’nun, Irak Kürdistanı’nda jeolojik araştırmalar yaparak kendisini ayrıcalıklı bir pozisyona sokmasını sağlayın.

* Kerkük sorununu çözün: Kerkük’ün statüsü için anlaşmayı ertelemek, azınlık grupların heveslerini şiddetlendirecek, kırılganlığı arttıracak ve şiddet olasılığını kuvvetlendirecektir. Bu sorunu bir an önce çözün.

* Teröre karşı çıkmanın ötesine geçin: PKK sorununun çözümü, güvenlik önlemlerinin ötesinde adımlar gerektirmektedir. Nihai çözüm Türkiye’nin sürdürülebilir demokratikleşmesinde ve gelişiminde, aynı zamanda PKK liderleri ve birlikleri için af organizasyonu yapmakta yatmaktadır.

* Tutukluları serbest bırakın: Demokratikleşmeyi geliştirmek için DTP’li tutukluları serbest bırakın.

* Yasal reformları üstlenin: Türkler, federalizmi bölünmeyle eş anlamlı gördüğünden, daha az göze çarpan “adem-i merkeziyet” planlarını tasarlayıp devreye sokun.

* Türklük tanımını değiştirin: “Türklüğü” vatandaşlık olarak tanımlayan Anayasa’nın 7. Maddesi’ni değiştirin. Terörle Mücadele Yasası’ndaki 215, 216, 217, 220. maddeleri ve Türk Ceza Kanunu’-ndaki 301. madde gibi gerici yasal düzenlemeleri yürürlükten kaldırın.

* Yargıyı ıslah edin: Katı, hesap sorulamaz ve aşırı tutucu olan yargının ıslahı için de önlemler alın.

* İş olanakları yaratmaya odaklanın: Güneydoğu’daki ekonomiyi canlandırın, özelleştirmeye hız verin, toprak reformunu gerçekleştirin.

* Sosyal servisleri geliştirin: Özellikle kadınlar ve kızlar için sağlık ve eğitim gibi sosyal servisleri genişletin, kadınları fakirlikten, cahillikten ve eziyetten kurtaracak adımlar atın. Böylece aşiret düzenini ve feodal yapıyı parçalayacak ve gelişmeyi hızlandıracak önlemler alın.

* Düşmanla konuşun: Ankara, Öcalan’la konuşmayı reddedebilir fakat DTP etkin birer muhatap olabilir. Erdoğan’ın, DTP’yle görüşmesini ve geniş kapsamlı görüşmeler için bir kanal olarak görmesini sağlayın.

* Avrupa ile entegrasyonu cesaretlendirin: Türkiye’nin AB üyeliği yolundan sapmasını önleyin.


***

Bu yazıyı kesip saklayın...

“Açılım” açıklandığında tekrar okur ve “asıl mimarın kim olduğuna” kendiniz karar verirsiniz!


*****

GÜNÜN SORUSU

Yukarıdaki yazıyı okuyunca siz de benim gibi, “Yaşasın tam bağımsız ve demokratik Türkiye” diye çığlık attınız mı?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Pzr Ağu 23, 2009 7:32 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder





Bahçeli'nin sertleşmesinin 9 nedeni !




Milliyet Ankara Temsilcisi Fikret Bila, MHP Lideri Bahçeli'nin, Kürt açılımına neden tepki gösterdiğini yazdı.





Bahçeli, Org. Başbuğ'u sıkıştırıyor

MHP lideri Devlet Bahçeli, arka arkaya yaptığı üç yazılı açıklamayla gündeme oturdu.

Bahçeli'nin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e açıktan yönelttiği sert eleştirilerin satır aralarında esas itibarıyla Genelkurmay'ın tutumunu sorguladığını ve Org. İlker Başbuğ'u sıkıştırdığını söyleyebiliriz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ise Bahçeli'nin Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) kararına yönelik eleştirisine verdiği yanıtta Genelkurmay Başkanı Org. Başbuğ'u koruduğu gözleniyor.

Bahçeli'nin analizi
MHP lideri Bahçeli'nin söylemini giderek sertleştirmesinin nedenlerini söyle sıralayabiliriz:
1- "Kürt açılımı" adı altında yürüyen sürecin yol açacağı sorunları Türkiye açısından bir "beka" sorunu olarak görüyor.
2- "Ülkesiyle ve milletiyle bölünmez" vurgularına rağmen Türkiye'nin "millet olarak bölünme"ye sürüklendiği kaygısını taşıyor.
3- "Kürt açılımı" süreci sonunda etnik ve kültürel farklılıkların Anayasa veya yasalarda yer bulmasıyla -PKK'nın hedefleri- doğrultusunda "iki uluslu" ve fiilen "iki devletli" bir yapının kurumsallaşacağından endişe ediyor.
4- Böyle bir yapının, "Türk milleti" kimliğinin etnik bir kimliğe indirgenmesine yol açacağını öngörüyor.
5- Bu sürecin Güneydoğu'ya etnik temelli bir özerklik verilmesine dönüşeceğini, ulusal, siyasal ve idari birliği bozacağını düşünüyor.
6- Kürtçe konusunda yapılacak düzenlemelerin bölünmeyi ve iki uluslu yapı sürecini hızlandıracağına inanıyor.
7- Yapılan çalışmaların Atatürk'ün millet tanımının ve uluslaşma sürecinin terk edilmesi ve Atatürk milliyetçiliğinin reddedilmesi anlamına geldiği görüşünü taşıyor.
8- PKK'nın Güneydoğu topraklarını da içine alan "Bağımsız Büyük Kürdistan" hedefinden vazgeçmediği, bu yolda silahla elde edemediklerini masada elde etmeye çalıştığı ve hükümetin PKK ile müzakere halinde olduğu yorumunu yapıyor.
9- Türkiye'nin milli birliğini, diğer ifadeyle üniter-devlet, ulus-devlet yapısını temelden sarsacak bir sürecin işletildiğini düşünüyor. MGK'nın görevinin bu sürece karşı durmak olması gerekirken, sürecin devamını tavsiye etmesinin, kurulun Anayasa'nın 118. maddesinde belirtilen görev ve sorumluluğuna aykırı olduğunu vurguluyor.

Org. Başbuğ'a mesaj
MHP lideri Bahçeli'nin MGK'nın sürece devam edilmesini tavsiye eden kararına yönelttiği sert eleştirilerin satır aralarında Genelkurmay'a dönük mesajlar olduğu da görülüyor. Bahçeli'nin açıklamasındaki satır araları okunduğunda esas olarak TSK'ya dönük iki temel mesajdan söz edebiliriz:
1- MGK'nın "tavsiye" kararı alması, kurulun asker üyelerinin de süreci desteklediği algısına yol açmıştır. TSK kurum olarak kendini bu süreçten ayırmalıdır.
2- (Bu yapılmazsa) Bu tarihi sapmaya onay verenler ve taşıyanlar kadar, sessiz duranlar veya ses çıkarmayanlar da ağır ve tarihi vebal altından asla kurtulamayacaklardır.

Gül'ün savunması
Bahçeli'nin MGK kararını eleştiren sözlerine Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün verdiği yanıtın satır araları da önemli.
Gül, "MGK'da yapılan sunuşun içeriği ve bu konuyla ilgili çalışmaların sınır ve doğrultusu konusunda üyelerin ifade ettiği görüş ve tavsiyeler hakkında bilgi sahibi olunmadan MGK'yı ve sayın üyelerini hedef alarak yapılmış olan açıklama yakışıksız bulunmuştur" açıklamasıyla, Org. Başbuğ ve komutanları korudu.
Gül, bu açıklamasıyla, Bahçeli'ye "Toplantıda kimin ne söylediğini bilmeden eleştiriyorsunuz" mesajı vererek, "onaylama" veya "sessiz kalma" eleştirisinin bilgiye dayanmadığını söylemiş oldu.

Askeri cenapta durum
Askeri cenapta ise tırmanan tartışmalara TSK'nın karıştırılmasının yanlış olacağı düşüncesi hâkim. MGK bildirisinde "devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü"ne vurgu yapıldığının gözden kaçırılmamasına dikkat çekiliyor. Ayrıca tavsiye kararının ortaya çıkmış somut bir paketle ilgi olmadığına, genel tutumun "Ne çıkacağını görelim" çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.

Fikret Bila / Milliyet
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Gokcebala
Amatör Üye
Amatör Üye



Kayıt: Dec 20, 2008
İletiler: 172

İletiTarih: Pts Ağu 31, 2009 6:16 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Kürtlerin yüzde 78'i "Türkiye Cumhuriyeti'ne aidiz" diyor.


Kürt vatandaşlar arasında yapılan anketten çarpıcı sonuçlar çıktı. Ezici çoğunluk ayrılma fikrine karşı. Sorunların çözümünde ise DTP'ye PKK'dan daha çok güveniyor.

Başbakan Erdoğan'la MHP Lideri Bahçeli'yi birbirine dava açtırmaya kadar götüren 'Kürt Açılımı' konusunda yeni bir araştırma da BİLGESAM'dan geldi. Aralarında emekli Büyükelçi-Bakan İlter Türkmen, eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, Yargıtay Onursal Başkanı Prof. Dr. Sami Selçuk ve siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu gibi isimlerin bulunduğu BİLGESAM yaklaşık 1.5 senedir Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Kürt meselesinin çözümüne yönelik bir anket çalışması gerçekleştirdi. 200 kişilik bir ekiple ve yaklaşık 300 bin TL harcayarak gerçekleştirilen bu çalışmadan ise son derece çarpıcı sonuçlar çıktı. BİLGESAM Kürt sorununun sosyolojik analizine yönelik yaptığı anket çalışmasını iki saat süren bir sunumla Çankaya Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e de anlattı. Anketin yapıldığı iller ağırlıkla Doğu ve Güneydoğu Anadolu'dan seçildi. Ankete toplam 10 bin 199 Kürt kökenli vatandaş katıldı. Ankette ayrıca İstanbul ve Mersin gibi Kürt nüfusun yoğun olduğu illerde de gerçekleştirildi.

Etnik bilince yönelik çarpıcı sonuçlar

Anketi gerçekleştiren çalışma grubunun başındaki isim ise BİLGESAM Başkan Yardımcısı Sadi Bilgiç. Bilgiç bu anket çalışması için üniversite öğrencileri arasından Kürtçe ve Zazaca bilen birçok öğrenciyi gruba kattıklarını ve 200 kişilik bir ekiple 29 Mart Yerel Seçimleri öncesinde bölgede çalışmaya başladıklarını belirtiyor ve 19 ilde gerçekleştirilen projenin yaklaşık 250-300 bin TL'ye mal olduğunu ifade ediyor. Bilgiç Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki Kürt kökenli vatandaşlar için sorunların 25 yılın ardından bir yumak haline geldiğini ve eğitim, istihdam ve kültürel gelişme konularına senkronize bir yaklaşım sergileyecek ortak bir çözüm paketi gerektiğini söyledi. Bilgiç bu önerisine şu örneklerden yola çıkarak vardıklarını açıkladı: "Anketimizin amacı bölgedeki genel resmi çekmekti. Bölgede anket yaptığımız Kürt kökenli vatandaşların yüzde 9.7'si bağımsızlık talep ediyor. Yüzde 5'i federatif yapı talep ediyor ve yüzde 31.6'sı kültürel hak talep ediyor. Yani bölge insanının yüzde 15'i yüksek düzeyde etnik bilince ulaşmış. Bölgede Türkler Arap kökenlilerle ve Kürtler'de Zazalarla sosyolojik olaylara benzer bir şekilde bakıyorlar. Ancak Kürtler'de Zazalara oranla etnik bilinç daha kuvvetli. Yaşa göre örneğin 40 yaşın altındakilerde etnik bilinç çok yüksekken 40 yaş üzeri insanlarda bu seviye düşüyor. Cinsiyete göre baktığımızda erkeklerde ve bekarlarda etnik bilinç yükseliyor, kadınlarda ise bu oran daha düşük. Bölgede ekonomik bir ayrım da gözümüze çarptı. Örneğin fakirlerde ve zenginlerde etnik bilinç yüksek ancak orta gelirlilerde nispeten daha düşük. Eğitimde de etnik bilinç sınıfsal bir özellik gösteriyor. Lise mezunlarında ve sadece okuma yazma bilenlerde etnik bilinç yüksek ancak ilkokul mezunlarında bu seviye düşük çıkıyor. Dolayısıyla sadece eğitim ya da sadece ekonomik önlemlerle bu sorun çözülmez. Aynı anda sorunun tüm boyutlarının çözümüne ilişkin bir paket hazırlanmalıdır."

KÜRTLER NE İSTİYOR?

Ankete katılanların yüzde 31'i kültürel hak, yüzde 14'ü bağımsızlık ya da federatif yapı cevabını verdi.

KÜRT KÖKENLİLER NEREYE AİT?

Kürt kökenliler nereye ait sorusuna ankete katılanların yüzde 76'sı Türkiye Cumhuriyeti cevabını verirken, yüzde 23.6'sının aidiyeti yok.

BU ÜLKEDE DİĞER ETNİK KÖKENLERLE YAŞAMAK İSTİYOR MUSUNUZ?

Katılımcıların yüzde 78'i bu soruya evet cevabını verdiler.

KÜRT KÖKENLİLER KİME GÜVENİYOR?

Ankete katılanların yüzde 34'ü DTP milletvekilleri, yüzde 15'i PKK'ya ve yüzde 19'u Abdullah Öcalan'a güvendiklerini söylediler.

ÇÖZÜM İÇİN ÖNERİLERİNİZ NEDİR?

En yüksek payı yüzde 68'i eğitim yapısının güçlendirilmesini dile getirirken, yüzde 66'sı ekonomik yatırımların artırılmasını ve işsizlik probleminin çözülmesini istedi. Katılımcıların sadece yüzde 9'u da bağımsızlık verilmesini dile getiriyor. Ankete göre bağımsızlık isteyenler ağırlıkla göçlerle geldikleri metropollerde yaşayan Kürt kökenli vatandaşlar. Kentlerde yaşayanların yüzde 18'i bağımsızlık istedi. Üniversite mezunlarının ise sadece yüzde 8'i bağımsızlık istedi.


BAHÇELİ: KÜRTÇE KONUŞAN KARDEŞLERİM PKK'LI DEĞİL, TÜRK MİLLETİNİN ÖZ EVLADI


MHP Lideri Devlet Bahçeli de Ağustos'un hemen başında, Bursa İl Kongresi'nde, Kürtçe konuşanların PKK'lı değil, bu milletin öztları olduklarınu şu sözlerle dile getirmişti:


"Türkiye'de hiçbir kişi, Kürtçe konuşan kardeşim olarak, PKK'nın yandaşı ve onun destekçisi değildir. Zorla destekçi görünmek mecburiyetinde, devletin zaafıyla görünen insanlar haline düşmüşlerdir. Kürtçe konuşanların hiçbirisini PKK'lı zannetmeyin. PKK'nın ucu Yunanistan'dadır, Batı Avrupa'dadır, Avrupa Birliği'ndedir, Suriye'dedir. Diyarbakır'da, Şırnak'ta, Mardin'de, Hakkari'de orada yaşayan bin yıllık kardeşimiz olan insanlar milletin öz evlatlarıdır. PKK'lı değil, Türk milleti ailesindendir."
ALİNTİ


En son Gokcebala tarafından Pts Ağu 31, 2009 6:18 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 2. sayfa (Toplam 3 sayfa)

Sayfa: « Önceki  1, 2, 3  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1