Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1
Bozkurt NET :: Başlığı Görüntüle - İSLAM VE MİLLİYETÇİLİK
  Link 1Ana sayfa | Link 2
Arama       


Bozkurt NET
Bozkurtların Yuvası
 

Forumlar Gruplar Gruplar Hesap Aç Oturum Aç  

Sayfa: 1, 2  Sonraki »  

Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 2 sayfa)
« Önceki başlık :: Sonraki başlık »  
Yazar İleti
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Çar Şub 28, 2007 2:17 am    ileti konusu: İSLAM VE MİLLİYETÇİLİK Alıntıyla Cevap Gönder

Allah (c.c.) razi olsun Ülküdasim


karadereli demiş ki:
Selamun Aleyküm..
Elimde İslam ve Milliyetçilik konulu çok ayrıntılı bir çalışma var ve gerçekten içerii çok güzel. Çalışmayı sitede yayınlamamız mümkün mü..



Tanrı Türk'ü Korusun ve Yüceltsin..





İSLAM VE MİLLİYETÇİLİK




Hazırlayan: Bayram AKCAN
bayramakcan@mynet.com

TAKDİM

Bu çalışma Gazili Bozkurtlar Elektronik Posta Grubu medatörü Resul Kürşat Şahsi’nin tavsiyesi üzerine Ufuk Ötesi gazetesi yazarı, araştırmacı gazeteci yazar Bayram Akcan tarafından hazırlanmıştır…


GİRİŞ

Milliyetçilik üzerinde tartışmalar uzun süreden beri sürmektedir. Kavramaların içinin boşaltıldığı günümüzde milliyetçilik mefhumu da bu durumdan nasibini almıştır. Milliyetçilik nedir? sorusuna verilen cevaplar da bu yüzden çeşitlilik arz etmektedir. Meselenin düşündürücü tarafı ise; milliyetçilik hakkında görüş belirten bazı insanların konuyu derinlemesine araştırma zahmetine katlanmadan, kulaktan dolma ideolojik bilgilerle ya da ezberledikleri birkaç dini hükümle meseleyi hallettiklerini düşünmeleridir. Kolayca hüküm vermek, mesuliyet duygusundan yoksunluğun bir göstergesi olmakla birlikte gafletin, acziyetin ve ilimden yoksunluğun bir sonucudur. Bilmedikleri konunun uzmanı olmak maalesef günümüzde bir meziyet halini aldığı içindir ki, bazı insanlar bilmedikleri bir konuda dahi kendilerini konuşmak zorunda hissetmektedirler. Bu da çok ciddi zarlara yol açmaktadır.
Bizim araştırmamızın konusu İslamiyet’te milliyetçiliğin olup olmadığı, daha doğrusu İslamiyet’in milliyetçiğe bakışı nasıl olduğudur. Gerçekten çok önemli olan bu konuyu İslami kaynakları baştan sona tarayarak ciddi araştırmalar neticesinde hazırladık. Kulaktan dolma, şifaî bilgilerle kesin hüküm vermenin zararlarını ve bu zararların doğurduğu sonuçları çok iyi bildiğimizden bu konuyu derinlemesine araştırma lüzumu hissettik. Yanlış bilinen veyahut kasten çarpıtılan meselelerin hakikatini gün ışığına çıkarmaya çalıştık.
Kimileri milliyetçilik derinlemesine bir araştırma yapmadan, ya kulaktan dolma bilgilerle ya öğrendikleri birkaç ayet-i kerime ile ya da benimsedikleri ideolojinin çıkarlarına göre değerlendirmektedir. Biz burada yorumlarımızdan ve şahsi kanaatlerimizden ziyade Kur’an-ı Kerim’in bu konuya bakışını, hadislerde bu meselenin nasıl geçtiğini ve İslam âlimlerini bu konuda ne düşündüklerini ortaya koyarak ciddi ve güvenilir bir çalışma hazırlamaya çalıştık.
Çoğu kez milliyetçilik; ırkçılıkla, faşistlikle, ulusalcılıkla karıştırılmaktadır. Kimileri milliyetçiliği kavmiyetçilik, ırkçılık olarak anlarken, kimileri faşistlik olarak algılamaktadır.
Yeryüzünde milliyetçiliğin Fransız ihtilaliyle ortaya çıktığı sanan, ezberci beyinler bahsedilen ihtilalden asırlar evvel milliyetçi duygularla taşa vurulan Orhun abidelerindeki yazıdan ya habersizdirler yahut hakikati görmek istememektedirler. Orhun abidesinde geçen “Türk milletinin adı sanı yok olmasın diye, kendimi o Tanrı kağan oturttu tabiî. Varlıklı, zengin millet üzerine oturmadım. İşte aşsız, dışta elbisesiz; düşkün, perişan milletin üzerine oturdum. Küçük kardeşim Kül Tigin ile konuştuk. Babamızın, amcamızın kazanmış olduğu milletin adı sanı yok olmasın diye, Türk milleti için gece uyumadım, gündüz oturmadım.” ifadesi milliyetçilik değil de, nedir?
İslamiyet akrabalık bağlarının geliştirilmesine, kuvvetlendirilmesine çok önem vermektedir. Fakat akrabalık bağının da sınırlarını çizmiştir. İslamiyet’e açıkça düşmanlık beseleyen kişilerin ile akrabalık bağı ortadan kalkmaktadır. Türk Milliyetçileri de İslam’ın koyduğu bu kurallara aynen uymaktadırlar. Türk milliyetçileri, akrabalık bağının en büyük organizasyonu olan milletinin her ferdini sevmekte, onunla bağları kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Türk Milliyetçileri, üstünlüğün yalnızca takvada olduğuna inanmaktadır ve siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğünün olmadığının şuurundadır.
Kimileri İslam kardeşliğinden bahsederek, zehirli fikirlerini güzel bir sloganla gizlemek niyetindedirler. Elbette bütün Müslümanlar kardeştirler ve Türk Milliyetçileri de bunun şuurundadır. Fakat kişinin kendi milletinin milli değerlerini savunması bu kardeşliğe engel değildir. Zira vatan sevgisinin imandan olduğu hadisi şerifi ile ortadadır. Fakat İslam kardeşliğinden bahseden bu zevatlar ne hikmetse, bu kardeşliğe Orta Asya’daki Türkler dâhil etmemektedir! 35 milyonluk Doğu Türkistan, kızıl Çin emperyalizmi altında inim inim inlerken ne hikmetse bu kardeşlik pek hatırlanmaz. Bu kardeşlik Yunanistan’da, Bulgaristan’da bulunan soydaşlarımıza sindirme politikaları uygulanırken pek umursanmaz. Yine Ermenilerin, Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesine, 1 milyondan fazla insanın evsiz, yurtsuz kalmasına dikkat çekilmez. İslam milletleri elbette kardeştir ve bu kardeşlik bağı kuvvetlendirilerek sürdürülmelidir. Filistin’de bizim kanayan yaramızdır, esir Doğu Türkistan’da! Fakat ne gariptir ki, aynı soydan, aynı dilden, aynı dinden olan milyonlarca Müslüman Türk kardeşimizi düşünmenin neresi ırkçılıktır, neresi kafatasçılıktır?
Türk Milliyetçiliğine düşman olanların etnik kökenini araştırınız, Türk olmadıklarını göreceksiniz. Türk Milliyetçiliğine karşı hasımane davranış sergileyenlerinin etnik kökenlerinin Türk olmayışı basit bir tevafuk olamasa gerek. Hâlbuki Türk Milletinin bir mensubu olmak için etnik olarak Türk olmaya gerek yoktur. V e hiç kimse onları etnik kökeninin farklı oluşundan dolayı dışlamamıştır. Fakat ne hikmetse bunlar, belki aşağılık duygusundan yahut kuru bir kavmiyetçilik davasından olsa gerek azınlık ırkçılığının bir numaralı savunucularıdır. Türk milliyetçilerine akla gelmedik iftiralar atmalarındaki maksatları, sığındıkları dindarlık perdesi altında gizlemeye çalıştıkları azınlık ırkçılığı anlayışlarıdır.
Araştırmalarımızın neticesinde: Türk Milliyetçiliği davası, ayet ve hadislere göre, bazılarının iddialarının aksine İslamiyet’e aykırı değildir. Bilakis İslam Türk milliyetçiliğinde olduğu gibi birleştirici, kaynaştırıcı ve antropolojik ırkçılık anlayışına sahip olmayan milli bir anlayışı desteklemektedir. Kendi çıkarlarına göre ayet ve hadislerin bir kısmını insanlara anlatarak, diğerlerini kasten söylemeyen sözde dindarlar iyi bilmelidirler ki, Türk Milliyetçiliği davası İslamiyet’e uygundur.


MİLLİYETÇİLİK VE İSLAM

İslam’da milliyetçiliğin olup olmadığı ve İslam’ın milliyetçiliğe nasıl baktığı uzun süren bir tartışma konusudur. Bu tartışmada bizi üzen şey, İslam’ı ideoloji haline getirerek, ayetlere ve hadislere keyiflerince manalar vermek yerine, İslami düşüncenin tahrif edilmeye çalışılmasıdır. Ezberledikleri üç-beş ayet ve hadis ile sloganik cümleler kurarak kolayca hüküm verenler, meseleye bütün kaynakları tam ve doğru bir şekilde ele alıp inceleyerek hareket etmeleri en güzel davranış olacaktır. Sözde dindar bu kişiler bilerek yahut bilmeyerek emperyalizmin ekmeğine yağ sürmekte, İslam memleketlerini büyük bir tehlikeye atmaktadırlar.
Yüce dinimiz İslam, milleti inkâr etmek bir yana, bunun sosyal bir gerçek olduğunu ısrarla belirtmektedir. Fakat gözden kaçırılmaması gereken ve üzerinde önemli bir konu da şudur: İslam’da millet kavramı bizim bugün anladığımız mana ne milleti, ne da ırkı kastetmektedir. İslam’a millet “din” manasında ya da “ümmet” manasında kullanılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Küfür tek bir millettir” hadisinde olduğu gibi burada tek bir inançtır, ümmettir, dini bir topluluktur manasındadır. Fakat günümüzde millet diğer topluluklardan ayrı dili, kültürü, tarihi vs olan insanlar topluluğudur. Mesela Türk milleti, Arap milleti, Alman milleti… Bizim için bugün aslolan ve üzerinde tartışma konusu olan millet kavramı ikincisidir. Yine kelime ve kavram üzerinden yola çıkarak şu misali verirsek millet kavramının neden bir değişikliliği uğradığını daha rahat anlayabiliriz. Arapça’da şems güneş demektir. Ve Araplar’ın güneşten korunmak için kullandıkları küçük araca da şemsiye yani güneşlik adını vermişlerdir. Fakat Türkiye’de yağmurdan korunmak için kullanılan eşyaya da şemsiye denir. Yani kelime aynı kalmıştır fakat coğrafya değişikliliğiyle birlikte şemsiye kelimesinin manası değişmiştir. Millet kelimesi de bugün bütün dünyada bugünkü kullanıldığı şekliyle kullanılmaktadır. Fakat biz millet kelimesini bütün dünyanın anladığı ve üzerinde tartışılan şekliyle ele alacağız.
Bu noktada bir yanlışında altını çizmekte fayda vardır. Bazı ayet ve hadislerde geçen kavim veya soy kelimesi bazı art niyetli ve istismarcı kimselerce hemen millet, milliyetçilik olarak çevrilmekte ve böylece insanları yanlış yönlendirmeye çalışılmaktadır.


MÜSPET VE MENFİ MİLLİYETÇİLİK

Milliyetçilik, müspet ve menfi olmak üzere iki türlüdür. Bu ayrımları bilmediğimiz zaman yanlış düşüncelere ve kanaatlere sahip oluruz ki, bu da bizi birçok zafiyete götürür. Zira menfi ve müspet milliyetçilik sahipleri milliyetçi çatısı altında değerlendirildiği için, bu iki anlayışta aynıymış gibi değerlendirilmektedir. Şimdi kısaca müspet ve menfi milliyetçilik nedir, bunu inceleyelim.

Müspet (iyi) Milliyetçilik: Din, dil, tarih, kültür, an’ane vs gibi milleti oluşturan değerlerin korunması, geliştirilmesi için çabalayan, antropolojik ırkçılığı benimsemeyen, başka milletleri hor ve hakir görmeyen bir milliyetçilik anlayışıdır. Ör: Türk Milliyetçiliği buna bir örnektir.

Menfi (kötü) Milliyetçilik: Üstün ırk anlayışının yer aldığı, başka milletlere emperyalist bakışı olan milliyetçilik anlayışıdır. Bu milliyetçilik anlayışında ırk, dinden önce gelir. Ör: Adolf Hitler’in milliyetçilik anlayışı. Hitler Ari ırkının üstünlüğünü savunuyordu. Yine aynı şekilde amatör biyolog Charles Darwin’de Avrupa milletlerinin üstün ırka mensup olduğuna inanıyordu.


İSLAM, MİLLETİ REDDEDER Mİ?

İslam, milletlerin varlığını nasıl değerlendirmektedir? Bu konuyu incelemeye çalışalım. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bugünkü anlaşılan manasıyla milletten, Rum Sûresinin 22. ayetinde şöyle bahsedilmektedir:
“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.”

Hucurat Suresinin 13’ncü ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.”

Konuyla ilgi olarak başka bir ayette yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“O, sudan bir insan yaratıp ondan soy-sop ve hısımlık meydana getirendir. Rabbin her şeye hakkıyla gücü yetendir.” (Furkân Sûresinin 54)

Ayet-i kerimelerden de anlaşılacağı üzere Kur’an, milletlerin varlığını rabbimizin kudretinin delillerinden birisi olarak zikredilmektedir. O halde milletlerin yok olmasının engellenerek, varlığının devam ettirilmesi gerekmektedir. Milliyeti inkâr ederek, insanları soysuzlaştırıp tek bir millete mensup kılmaya çalışmak, yukarıdaki ayetlerden de anlaşılacağı üzere dinimize uygun olmadığı gibi ilme, sosyolojiye ve mantığa da aykırıdır.


İSLAM’IN REDDETİĞİ “IRKÇILIK”

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi milliyetçilik ile ırkçılık, kavmiyetçilik, ulusalcılık, faşistlik karıştırılmaktadır. Önce isterseniz milliyetçilik ile karıştırılan kavramların ne manaya geldiğinin, sözlük manasının ne olduğunu açıklayalım.
Ulusalcılık: Dini inanç ve kültür değerlerinden soyutlanarak ülke bütünlüğünün savunulması. Günümüz Türkiye’sinde Milliyetçiliğin en büyük düşmanıdır. Geçmişte başbak fikirleri savunan insanların, hiçbir kıstasa tabi olmadan kuru bir yurt sevgisidir.
Faşistlik: Kendi fikirlerinden başka hiçbir fikre yaşam hakkı tanımayan, baskıcı, otoriterlik. Faşizm, demokratik olmayan rejimlerde görülür. Ünlü faşistler: Adolf Hitler, Mussolini, Saddam Hüseyin, Lenin, Stalin vs. Faşistlik komünizmin olduğu yerde kendin tam olarak gösterir. Örneğin Sovyet Rusya’da kitle iletişim araçları komünist partisinin emrindedir ve komünizmin dışında herhangi bir fikre hizmet eden yayın organı kurmak, yönetmek yasaktır. Ve Sovyet Rusya’da yalnızca Pravda gazetesi vardı ve İşçi partisinin sözcülüğünü yapmakla mükellefti.


DİNİMİZDE IRKÇILIK YASAKTIR!

Yüce dinimiz İslamiyet ırkçılığı kesin ve açık bir şekilde yasaklamıştır. Bu konu da Kur’an-ı Kerim’de ayetler bulunmakla birlikte, Hz. Peygamberimizin hadis-i şerifleri de mevcuttur.
Hucurat Suresi 13 ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır.” Yine aynı şekilde Münâfikûn suresinin 8. ayetinde de “asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir” buyrulmaktadır.
Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere, İslam’a göre üstünlük takvada yani Allah’a yaklaşmadadır. Hiçbir kavmin, soyun, kişinin bir diğerine üstünlüğü takva haricinde söz konusu değildir.
İki cihanın serveri, gözümüzün nuru Hz. Muhammed (s.a.v) bu konuda Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmaktadır: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar da kardeştir. Allah katında en hayırlınız, Allah’tan en çok korkanınızdır. Arab’ın Acem’e, Acem’in de Arab’a, sarı ırkın siyah ırka, siyah ırkında sarı ırka üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”
Yine başka bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete çağırırken veya bir asabiyete yardım ederken öldürülürce onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir." (Ravi:Cündeb İbnu Abdillah Hadis No:4798)

Yine bilinen bir örnektir. Hz. resul; kızı Fatıma'ya :"Ey Fatıma, peygamber kızıyım diye güvenme kıyamet günü ben bile seni kurtaramam " buyurmuşlardır. Burada da akraba olmanın ahirette kişiye hiçbir faydası ya da zararını olmayacağı açıkça ifade edilmiştir.


Konuyla ilgili diğer bir hadis de şöyledir:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körü körüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü`min olanlarına hürmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim." (Ravi: Ebu Hüreyre Hadis No : 1729)

Ayetlerden ve hadis-i şeriflerden anlaşılacağı üzere İslamiyet ırkçılığa şiddetle karşı çıkmakla ve onu yasaklamaktadır. Hiçbir ırkın, topluluğun ve de kişinin başka bir kişiye, topluluğa doğuştan gelen üstünlüğü söz konusu değildir. Üstünlük takvada yani Allah’a yaklaşmadadır. Üstünlüğün ölçüsü apaçık ortadadır ve takva üzere olduğunuzda yani Allah’a daha yakınlaştığınızda üstünlük elde etmiş olursunuz.


İSLAM’A GÖRE IRKÇILIK NEDİR?

Buraya kadar olan bölümde İslam’da millet kavramını ve İslam’ın ırkçılığa bakışını ortaya koymaya çalıştık. Yüce dinimiz İslam’ın millet kavramını ortaya koyduğunu ve ırkçılığı kesin bir şekilde yasakladığını izah ettik. Bu nokta da çok önemli bir soru akıllara gelmektedir ve bu soru İslam’da milliyetçilik meselesinin de düğüm noktasını oluşturmaktadır: Irkçılığı kesin bir dille yasaklayan İslam’da ırkçılık nedir? Veyahut İslam kime ırkçı demektedir? Bu soruya verilecek cevap meseleyi tamamen muğlâk olmaktan, anlaşılamamaktan çıkartacaktır. Milliyetçiliğe cephe alanlar ve onları aslı astarı olmayan ithamlarla suçlayanlar, her nedense bu konuya hiçbir şekilde değinmemekte, adeta saklamaya çalışmaktadırlar. Peygamber Efendimiz, ırkçılığı şöyle tarif etmektedir:

"Ey Allah`ın Resulü," dedim, "asabiyet nedir?" "Asabiyet," buyurdular, "zulümde kavmine yardım etmendir." (Ravi: Vasile İbnu`l-Eska Hadis No: 4800)

Hadis-i şerif’ten de apaçık anlaşıldığı üzere, ırkçılık; zulüm üzerinde olan, zulüm yapan kavmine yardım edilmesidir. Yani kişinin kavmini, milletini sevmesi ırkçılık değildir. Hatta Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadırlar:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "En hayırlınız, (zulme düşerek) günah işlemedikçe aşiretini müdafaa edendir." (Ravi (r.a.): Süraka İbnu Malik el-Cu'şemi)

Yukarda ki bu hadis-i şeriften de apaçık anlaşılacağı üzere, günah işlemedikçe mensubu bulunduğumuz milleti, cemiyeti, kavmi ve aşireti müdafaa etmemiz yani savunmamız çok hayırlı bir davranış olarak görülmektedir. O halde milliyetçi olmamız, milli değerlere, aziz vatanımıza sahip çıkmamız örnek bir davranış olmaktadır.


İSLAM VE AKRABALIK BAĞI

Yüce dinimiz İslamiyet akrabalık bağlarına çok önem verir. Bildiğiniz üzere iki insan arasında bulunan ırsi yani kan bağına akrabalık denir. İslam akrabalık bağının bırakınız koparılmasını, bilakis kuvvetlendirilmesini şiddetle tavsiye etmektedir. İster yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim olsun, isterse hadis-i şeriflerde olsun bu konu geniş yer tutmaktadır.
Milletler, bir anlamda bu akrabalık bağının en geniş biçiminin olduğu sosyal bir topluluktur. Şöyle ki; kişinin anne, baba ve kardeşleri akrabalık bağının en yakın kişileridir. Akrabalık bağını genişletecek olursak eğer, kişinin ailesinden sonra sülalesi sonra köyü ilçe, ili vs derken mensup olduğu millete ulaşılacaktır. Millet dediğimiz sosyal organizasyon insanların akrabalık bağlarıyla oluşturduğu en geniş akrabalık şeklidir diyebiliriz. Kur’an-ı Kerim’de akrabalık bağı ile ilgili olarak şu ayetleri misal olarak vermek yerinde olacaktır.


• Onların bir ahdi nasıl olabilir ki! Eğer onlar size üstün gelselerdi, ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirlerdi. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışıyorlar, oysa kalpleri buna karşı çıkıyor. Onların pek çoğu fasık kimselerdir. (Tevbe Sûresi:8)

• Demek, yüz çevirdiğinizde yeryüzünde bozgunculuk çıkaracak ve akrabalık bağlarını koparacaksınız, öyle mi? (Muhammed Sûresi:22)

• Bir mü’min hakkında ne akrabalık (bağlarını), ne de antlaşma (yükümlülüğünü) gözetirler. İşte onlar taşkınlık yapanların ta kendileridir. (Tevbe Sûresi:10)

• (Önce) en yakın akrabanı uyar. (Şu’arâ Sûresi:214)

• Onlar, Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir. (Bakara Sûresi:27)

• Sizden birinize ölüm gelip çattığı zaman, eğer geride bir hayır (mal) bırakmışsa, anaya, babaya ve yakın akrabaya meşru bir tarzda vasiyette bulunması -Allah’a karşı gelmekten sakınanlar üzerinde bir hak olarak- size farz kılındı. (Bakara Sûresi:180)

• Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki: “Hayır olarak ne harcarsanız o, ana-baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız, gerçekten Allah onu hakkıyla bilir.(Bakara Sûresi:215)

• Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah’a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir. (Nisâ Sûresi:1)

• Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir.(Nisâ Sûresi:7)

• Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin. (Nisâ Sûresi:8)

• (Erkek ve kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan) varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin. Şüphesiz Allah her şeye şahittir. (Nisâ Sûresi:33)

• Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. (Nisâ Sûresi:36)

• Ey iman edenler! Birinizin ölümü yaklaştığı zaman vasiyet sırasında aranızda şahitlik (edecek olanlar) sizden adaletli iki kişidir. Yahut; seferde olup da başınıza ölüm musibeti gelirse, sizin dışınızdan başka iki kişi şahitlik eder. Eğer şüphe ederseniz, onları namazdan sonra alıkorsunuz da Allah adına, “Akraba da olsa, şahitliğimizi hiçbir karşılığa değişmeyiz. Allah için yaptığımız şahitliği gizlemeyiz. Gizlediğimiz takdirde şüphesiz günahkârlardan oluruz” diye yemin ederler. (Mâide Sûresi:106)

• Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, işte onlar da sizdendir. Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha layıktırlar. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Enfâl Sûresi:75)

• Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozanlar, Allah’ın korunmasını emrettiği şeyleri (akrabalık bağlarını) koparanlar ve yeryüzünde fesat çıkaranlar var ya; işte lânet onlara, yurdun kötüsü (cehennem) de onlaradır. (Ra’d Sûresi:25)

• Akrabaya, yoksula ve yolda kalmış yolcuya haklarını ver, fakat saçıp savurma. (İsrâ Sûresi:26)

• “Gerçek şu ki ben, benden sonra gelecek akrabalarım(ın isyankâr olmaların)dan korkuyorum, karım ise kısırdır. Bana kendi tarafından; bana ve Yakub hanedanına varis olacak bir çocuk bağışla ve onu hoşnutluğuna ulaşmış bir kimse kıl!” (Meryem Sûresinin 5-6)

• Öyle ise akrabaya, yoksula ve yolcuya hakkını ver. Bu, Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak isteyenler için daha hayırlıdır. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Rûm Sûresi:38)

• Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir. Onun eşleri de mü’minlerin analarıdır. Aralarında akrabalık bağı olanlar, Allah’ın Kitabına göre, (miras konusunda) birbirleri için (diğer) mü’minlerden ve muhacirlerden daha önceliklidirler. Ancak dostlarınıza bir iyilik yapmanız başka. Bu (hüküm) Kitap’ta yazılıdır. (Ahzâb Sûresi:6)

• İşte bu Allah’ın, inanıp salih ameller işleyen kullarına müjdelediği şeydir. De ki: “Ben buna (yaptığım tebliğ görevine) karşılık sizden, akrabalıktan doğan sevgiden başka bir ücret istemiyorum.” Kim güzel bir iş yaparsa, onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, şükrün karşılığını verendir. (Şûrâ Sûresi:23)


İki cihan güneşi, peygamber efendimizin(s.a.v), akrabalık bağı ile ilgili hadis-i şerifler de şöyledir:

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki, semada bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalık bağı) Rahman'dan bir bağdır. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet bağı) kurar, kim de koparırsa, Allah da ondan (rahmet bağını) koparır." (Kaynak: Tirmizi, Birr 16, (1925); Ebu Davud, Edeb 66, (4941) Ravi (r.a.): Abdullah İbnu Amr İbni'l-As)

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Nesebinizden sıla-i rahm yapacaklarınızı öğrenin. Zira sıla-i rahim akrabalarda sevgi, malda bolluk, ömürde uzamadır." (Kaynak: Tirmizi, Birr 49, (1980) Ravi (r.a.): Ebu Hüreyre)

Resulullah (sav) buyurdular ki: "Fakirlere yapılan tasadduk bir sadakadır, ama zi-rahm'a (yani akrabaya) yapılan ikidir; Biri sıla-i rahim, diğeri sadaka." (Kaynak: Nesai, Zekat 82, (5, 92); Tirmizi, Zekat 26, (658); İbnu Mace, Zekat28, (1844) Ravi (r.a.): Selman İbnu Amir)



İSLAM’DA AKRABALIĞIN SINIRI

Yüce dinimiz İslamiyet, akrabalık bağının kesilmesini şiddetle yasakladığını, hatta akrabalık hukukunun gözetilmesini önemle vurguladığını yukarıda görmüştük. Fakat her şeyde olduğu gibi, İslam’da akrabalık bağının da bir sınırı vardır. Bu sınırın çerçevesi ayetlerle çok kesin olarak çizilmiştir. Âlemlerin Rabbinin göndermiş olduğu yüce dine karşı çıkarak, haddi aşanlar ile akrabalık bağının hiçbir önemi kalmamıştır. Maalesef akrabalık bağının kesildiği durumları kaynak alarak, bütün akrabalık bağının kesilmesi gerektiğine inanan cahiller, gafiller vardır. Bu kişiler İslam’ın niçin akrabalık bağının kesildiğini önemsemeden, yalnızca akrabalık bağının kesilmesini dikkate alarak çok büyük hata yapmaktadırlar ve böylece ne meseleyi kavrayabilmektedirler ne de Kur’an-ı Kerim’e göre hareket etmektedirler. Aşağıda konuyla ilgili verilen ayetleri ve örnekleri dikkatli incelersek, İslamiyet’te hangi durumlarda akrabalık bağının bir öneminin kalmadığını rahatça kavrayabiliriz.
İslam’da akrabalığın sınırı belirleyen ayet-i kerimeler de şöyledir:

• Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar, zalimlerin ta kendileridir. (Tevbe suresi:23)

• Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim (topluluk) bulamazsın ki, Allah'a ve elçisine başkaldıran kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar; bunlar, ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun. (Mücadele suresi:22)

• Nûh Rabbine seslenip şöyle dedi: "Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin va'din elbette gerçektir. Sen de hükmedenlerin en iyi hükmedenisin." Allah, "Ey Nûh! O asla senin 0ailenden değildir. Onun yaptığı, iyi olmayan bir iştir. O kszb/phalde hakkında hiçbir bilgin olmayan şeyi benden isteme. Ben sana cahillerden olmamanı öğütlerim" dedi. (Hud suresi: 45-46)


Konuyla ilgili olarak çok düşündürücü, ibretli bir olayda Bedir savaşında yaşanmıştır. İslam mücahitleriyle kâfirler savaş meydanında karşı karşıya geldiklerinde, yakın akrabalar birbirine karşı saflarda yer almış ve savaşmışlardır. İslam’da akrabalık bağının hiçbir önemi kalmadığı durumun açıkça örneği olan bu olayda akrabalık bağının bir öneminin kalmadığı aşikârdır.
Bedir de ordular ibret alınacak bir dağılım sergiliyordu. Tarih hiç bir zaman bu derece anlamlı bir savaşa tanık olmamıştı. Bir tarafta daha dünyada iken cennetle müjdelenen, ilk Müslümanlardan ve Hz. Muhammed’in (s.a.v) refiki Ebu Bekir (r.a.), diğer tarafta müşrik saflarında yer alan oğlu Abdurrahman bulunuyordu. Yine bir tarafta müşrik ordusu komutanı, Utbe b. Rabia, karşısında oğlu Huzeyfe bulunuyordu. Resulullah'ın amcası Abbas ile Hazreti Zeyneb'in eşi ve Resulullah'ın damadı Ebu'l As müşriklerin arasındaydı. Akîl ise kardeşi Hz. Ali'ye karşı müşrik ordusunda yer almaktaydı.
Ebu Bekir (ra), Bedir savaşında kâfirlerin tarafında babasına karşı savaşan oğluna daha sonra şöyle söylemişti: “Allah’a andolsun ki, eğer seni o savaşta görseydim, gözümü kırpmadan seni öldürürdüm.”


SONUÇ:

İslam 'da kan bağının dini bir faydası ya da zararı yoktur. Zira Mü’minûn suresinin 101’nci ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Sûr’a üfürüldüğü zaman, (işte) o gün ne aralarında soy-sop yakınlığı kalacak, ne de birbirlerini arayıp soracaklardır” Yine aynı şekilde Mücâdele sûresinin 22. ayetinde de şöyle buyrulmaktadır:
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin.”

Kişinin bir iyi ya da kötü kişiye akraba olmasının ona ahirette hiçbir fayda veya zararı yoktur. Fakat İslam, dünyada akrabalık bağının kesilmesini şiddetle yasaklamaktadır. Yüce dinimiz İslamiyet’in bu konudaki ölçüsü kesin ve nettir. Akrabalık bağını katiyen kesilmemeli, dünyevi ilişkiler İslami kaideler içerisinde sürdürülmelidir. Kan bağının kişiye ahirette bir faydasının olmadığını örnekleriyle verdik. Fakat bu durum bazı çevrelerce yanlış yorumlanmakta ve zaman zaman istismar edilmektedir. Ve İslam’ın akrabalık bağına verdiği önem ortadayken, insanların akrabalık bağın önem vermesini eleştirmekte hatta suçlamaktadırlar.


İSLAM’DA SOYUNU SEVME

Günümüzde bazı insanlar bilerek ya da bilmeyerek İslam’da soy meselesini yanlış bir şekilde yorumlamakta ve insanları Kur’an-ı Kerim’e karşı gelmekle suçlamaktadır. İnsanların soylarıyla neredeyse bütün ilişkisini kesmesini tavsiye eden bu insanlar, kişinin soyunu düşünmesini ve onun için iyi dileklerde bulunmasını küfür gibi görmektedirler. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’e soy ile ilgili birçok aydınlatıcı ayeti görmemiz mümkündür. Mesela Bakara suresinin 124. ayetinde Hz İbrahim’e “Ben seni insanlara önder yapacağım” diyen rabbimize Hz. İbrahim şöyle söylemektedir: “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)”

Bu konuyla ilgili diğer ayet-i kerimeler ektedir:

• “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara Sûresi:128)

• Şüphesiz, Allah, Adem’i, Nûh’u, İbrahim ailesini (soyunu) ve İmran ailesini (soyunu) birbirinden gelmiş birer nesil olarak seçip âlemlere üstün kıldı. Allah her şeyi hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. (Âl-i İmrân Sûresi:33-34)

• Onu doğurunca, “Rabbim” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”(Âl-i İmrân Sûresi:36)

• Rabbin her bakımdan sınırsız zengindir, rahmet sahibidir. Sizi başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse sizi giderir (yok eder) ve sizden sonra da yerinize dilediğini getirir. (En’âm Sûresi:133)

• “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim Sûresi:40)

• İşte bunlar, Adem’in ve Nûh ile beraber (gemiye) bindirdiklerimizin soyundan, İbrahim’in, Yakub’un ve doğru yola iletip seçtiklerimizin soyundan kendilerine nimet verdiğimiz nebîlerdir. Kendilerine Rahmân’ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak secdeye kapanırlardı. (Meryem Sûresi:58)


AYET VE HADİSLERDE TÜRKLER

Bu bölüm de, mensubu bulunduğumuz Türk Milleti hakkındaki, ayet ve hadisleri inceleyelim…
Ey iman edenler! İçinizden kim dininden dönerse, Allah Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu ve zorlu, kendisinin onları seveceği, onlarında kendisini seveceği bir kavim getirir ki; Onlar Allah yolunda savaşırlar ve hiçbir kınayanın kınamasından çekinmezler. Bu Allah’ın lütfu inayetidir ki, onu kime dilerse ona verir. Allah ihsanı bol olan, en çok bilendir. (Maide suresi:54)

Bu ayet-i kerimenin, başta Vani Mehmed Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen, Bediüzzaman Said-i Nursi ve Celal Yıldırım Hoca başta olmak üzere bir çok İslam alim ve mütefessire göre Türkler’i işaret ettiği kabul edilmektedir.

• Kaşgarlı Mahmut Divanı Lügat-it Türk isimli eserinde Buhara ve Nişabur hadis imamlarından şu hadis-i kutsi’yi rivayet etmektedir: “Ulu ve Aziz olan Allah diyor ki; Benim Türk ismini verdiğim ve doğuda yerleştirdiğim bir takım askerim vardır ki, her hangi bir kavme karşı gazaba gelecek olursam o Türk askerimi işte o kavmin üstüne saldırtırım.” (Kaşgarlı Mahmut, Divanı Lügat-it Türk, C.1., 294 –1333 İst basımı)

• Kostantiyye (İstanbul) mutlaka feth olunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır ve o asker ne güzel askerdir. Buhari (et-Trah-ul Kebir, cilt 1, kısım 2, sayfa: 81) Ahmed bin Hanbel (Müsned IV/42, kahire 1313) El-Hakim (el-Müstedrek IV/42-422, Haydarabat 1335)

• Türk dilini öğreniniz, çünkü Türlerin çok uzun sürecek bir hâkimiyetleri vardır. (Kaşgarlı Mahmut, Divanı Lügat-it Türk, C.1.,s:3 –1333 İst basımı)

• Benim ümmetimi öyle bir kavim sürüp, kovalayacaktır ki; onların yüzleri (yuvarlak ve) enli, gözleri (çekik ve) küçük, çehreleri sanki üzeri derilerle kaplanmış kalkanlar gibidirler. Onlar üç defa Arabistan yarımadasına kadar ilerleyeceklerdir. İlk istilada onların önlerinden kaçanlar kurtulacaktır. İkinci istilada hücuma uğrayanlardan bazıları helak olacak ve bazıları da canlarını kurtaracaklardır. Üçüncü istilada ise onların kökleri kesilecektir (Artık istilalar son bulacaktır) işte onlar Türkler’dir. Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, Türkler (çok yakın bir gelecekte) atlarını Müslüman mescidlerinin direklerine bağlayacaklardır. Ebu Davud (Nuseym b. Hammad, Kitabü’l Fiten, Atıf Ktp. No: 602, V.121122)

• Türkler size ilişmedikçe sizde onlara ilişmeyiniz. Çünkü milletimin mülkünü ve Allah’ın ona olan ihsanını en evvel Kantura (Türk) nesli alacaktır. İmam Taberani (Mu’cem’ül-Kebir ve Mu’cem’ül Evsat isimli eserinde)

• Habeşliler sizle uğraşmadıkça siz de onlarla uğraşmayınız. Hele Türkler size dokunmadığı sürece siz de Türkler’e (sakın) dokunmayınız! Ebu Davud (Sünen-i Davud, IV.s:112)

Yukarıdaki hadis-i şerif Cüveydi tarafından şöyle nakledilmiştir: “Türkler sizlere dokunmadıkça siz de Türkler’e dokunmayınız. Zira onlar çok sert ve haşin tabiatlı kimselerdir.” (El-Cüveyni; Tarih-i Cihan-güşa, 1, s:11)

Aynı hadis-i şerifi Hamavi ise ashabdan Hz. Muaviye’den şöyle nakletmiştir: “Sakın onların üzerine süvari birlikleri göndermeyiniz (harp etmeyiniz) Türkler ve Habeşliler size dokunmadığı sürece siz de onlara dokunmayınız.”

• İmam Taberani Hz. Muaviye’den şöyle nakleder: İbn-i Zi’l Kela anlatıyor: Bir gün Muaviye’nin yanındaydım. Ermeniye vilayetinin valisinden posta geldi. Muaviye valinin mektubunu okudu, hiddetlendi; sonra kâtiplerinden birini çağırdı ve ona valinin tahriratına şöyle yaz, dedi. ‘İdarendeki araziye Türkler’in akın ve yağma ettiklerinden bunun üzerine arkalarından takip kuvvetlerini sevkettiğinden ve bu takipçilerin yağma edilen şeyleri onlardan istirdat etmiş olduklarından bahsediyorsun. Anan sana matem tutsun, sakın bir daha öyle bir harekette bulunma, Türkleri kışkırtma ve onlardan hiç bir şey istirdat etme. Çünkü ben Resulullah’dan işittim. Buyurdu ki; “Türkler yavşan otu biten yerlere (Avrupa’ya) kadar ilerleyeceklerdir.”

• Hıfz, on kısma ayrılmıştır: Dokuzu Türkler’de, biri diğer insanlardadır. (Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevi (Ramuz’ul-Ehadis 4140 nolu hadis)

Hıfz kelimesi bazı kitaplarda hafızlık, kavrama kabiliyeti olarak tercüme edilmiştir. Merhum Mehmed Vani Efendi’ye göre ise muhafazakârlık yani dinini, milletini, vatanını, maddi ve manevi değerlerini, örf ve âdetlerini, namusunu koruma duygusunun her milletten çok Türk milletindedir.

• Taberi şöyle anlatmaktadır: Hz. Peygamber Arap kabilelerin hücumu yılında (Hendek savaşı) Medine’nin etrafında kazılmak istenen hendeğin sınırlarını çizdi... Biz hiçbir zaman bu sınırları aşmak istemiyorduk. Salman hendekten çıkarak Hz. Peygamberin bulunduğu yere geldi. Bu sırada O bir Türk çadırını kurmakla meşgul bulunuyordu. (et-Taberi II. S:568)

• Ebu Said el-Hudri demiştir ki; Hz. Peygamber ramazanın ilk on gününde itikâfa girmiştir. Sonra ortasındaki on günde tentesi üzerinde hasır bulunan bir Türk çadırında itikâfa girmiştir. Ebu Müslim.

• Resulullah Efendimiz bir gece rüyasında peşine önce siyah bir koyunun, sonrada bir beyaz koyunun takıldığını görüyor. Sabahleyin mescid-i saadete gelip namaz kıldırdıktan sonra sırf iltifat olsun diye bu rüyanın yorumunu Ebubekir Sıddık Hazretlerine bırakıyor. Bu iltifata hem sevinen, hem de mahcup olan Ebubekir (r.a): “Mademki, öyle arzu buyurdunuz, yorumunu yapayım. Ey Allah’ın Peygamberi1 Peşinize ilk takılan siyah koyun Arapları, sonra da takılan beyaz koyun beyaz bir ırkı temsil eder. Yani önce Araplar size inanıp peşinize takılacak, sonra da beyaz bir ırk İslam’a girip size uyacak...” rüyadaki siyah koyun Arapları, beyaz koyun ise Türkler’i işaret etmiştir. Çünkü bir müddet sonra beyaz yüzlü olan Türkler İslam’a girmişlerdir.

• Ata, bana İbnu Hişam'ın kadınları erkeklerle karışık olarak tavaftan yasakladığı zaman dedi ki: "O bunu nasıl yasaklar, Resulullah (sav)'ın zevceleri bile erkeklerle birlikte haccettiler!" Ben Ata'ya sordum: "Onların beraber hacdan örtünme emrinden önce miydi, sonra mıydı?" "(Evet, kasem olsun) buna, ben örtünme emrinden sonra şahid oldum!" diye cevap verdi. Ben tekrar sordum: "Pekala erkeklere nasıl karışırlardı?" Şu cevabı verdi: "Erkeklere karışmazlardı, Hz. Aişe (ra) erkeklerden ayrı olarak tavaf ederdi, onlara karışmazdı." Hatta bir kadın kendisine: "Ey mü'minlerin annesi, yürü (Hacerü'l-Esved'e elimizi değerek) istilam edelim!" demişti de Hz. Aişe ona: "Sen dilediğin şekilde git" deyip kendisi gitmekten imtina etmişti. Onlar geceleyin kim oldukları bilinmez halde çıkarlar, (erkeklerle beraber tavaf yaparlardı.) [Beytullah'a girmek istedikleri zaman da, erkeklerin tamamen çıkarılmış olmalarına kadar durup beklerler, sonra girerlerdi.] (Ata devamla): "Ben (Mekke kadısı) Ubeyd İbnu Umeyr'le birlikte, Müzdelife'deki Sebir dağında mücavir (yani ikamet eder) olan Hz. Aişe (ra)'nin yanına giderdim" dedi. Ben hemen sordum: "Pekâlâ Hz. Aişe'nin örtüşü ne idi?" "Keçeden yapılmış küçük bir Türk çadırının içindeydi. Çadırın bir perdesi vardı. Aişe (sav) ile bizim aramızda bu perdeden başka bir şey yoktu. Ben Hz. Aişe'nin üzerinde gül renginde bir zıbın gördüm." (Ravi (r.a.): İbnu Cüreyc Kaynak: Buhari, Hacc 64)

• Ebu Sekine (ki Muharrerlerden bir kimsedir) Resulullah (sav)'ın bir sahabesinden naklen anlatıyor: "Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizi bıraktıkları müddetçe siz de Habeşileri bırakın. Sizi terkettikleri müddetçe Türkleri terkedin." (Ravi (r.a.): Ebu Sekine Kaynak: Ebu Davud, Melahim 8, 4302)


FİKİR ADAMLARIMIZA GÖRE MİLLİYETÇİLİK

Bazı önyargılı, peşin hükümlü kimseler, Türk milliyetçilerinin önde gelen şahsiyetlerinin söz ve yazılarından adeta cımbızla cümle alarak haksız eleştiri ve iftirada bulunmaktadırlar. Biz bu bölümde Türk Milliyetçilerinin önde gelen isimlerinin yazdıkları kitaplardan alıntılar yaparak, onların fikirlerinin sağlıklı bir şekilde ele alınmasını ve onların daha doğru bir biçimde değerlendirilmesini sağlamaya çalışacağız.
Başbuğ Alparslan Türkeş’in, milliyetçilik anlayışını ortaya koymak için, Başbuğ Türkeş’in yazmış olduğu 9 Işık kitabının 88’nci sayfasında ona ait şu cümleler yeterlidir sanırım:
“Türk Milliyetçiliği ne demektir? Türk Milliyetçiliği, Türk Milletine karşı beslenen derin sevgi, bağlılık duygusunun, müşterek bir tarih ve müşterek hedeflere yönelme şuurunun ifadesidir. Türk Milliyetçiliği insani duygularla beslenen bir anlayıştır. Türk Milliyetçiliği kin ve garazı esas almayan, sevgiyi esas alan bir düşünce tarzıdır. Milliyetçilik; milletini sevmek, vatanını sevmek ve milletinin tehlikelere karşı korunması için her fedakârlığı göze almak duygusu ve düşüncesidir…
…Türk Milleti dediğimiz gerçek nedir? Bugün Türk Milleti dediğimiz gerçeği şu şekilde tarif etmek mümkün. Müşterek bir tarihten gelen ve müşterek bir tarih şuuruna sahip bulunan, aynı dine mensup, aynı kültürle yoğrulmuş, aynı devleti kurmuş, yaşatmış ve bugün de aynı devletin sahibi ve aynı devletin bayrağı altında ve sınırları içinde yaşayan insan topluluğu Türk Milletini teşkil etmektedir.”

9 Işık kitabının 59 sayfasında da ırkçılığa şiddetle karşı olduğunu şöyle söylemektedir:
“Türkçülük, milliyetçilik anlayışımız; manevi şuurlanmaya dayanır. Bu temel üzerinde Türklük şuuruna erişmiş, samimi olarak ben Türk’üm diyen herkes Türk’tür. Türkçülük ve Türk’ün tayininde, sapık ölçülere özellikle mezhepçiliğe, coğrafyacılığa, laboratuar ırkçılığına inanmıyoruz. Başka milletleri küçük gören, dünya barışını tehlikeye koyan antropolojik ırkçılık Türk Milliyetçilik ülküsünün dışındadır. Milliyetçilik anlayışımız, maneviyatçı, akılcı, demokratik, çağdaş bir milliyetçiliktir. Nazist Hitler ırkçılığının komünist ırkçılının, her türlü antidemokratik, insan sevgisine dayanmayan emperyalist ırkçılığın karşısındayız.”

Yukarıda Başbuğ Alparslan Türkeş’in milliyetçilik anlayışını aktarmaya çalıştık. Başbuğ Türkeş, milliyetçilik anlayışlarının manevi şuurlanmaya dayandığını ve laboratuar ırkçılığına inanmadığını açıkça ifade etmektedir.
Türk Milliyetçilerinin büyük şahsiyetlerinden Seyyid Ahmed Arvasi’ye kulak verelim isterseniz. Seyyid Ahmed Arvasi bildiğiniz üzere seyyiddir yani Hz. Peygamber efendimizin soyundandır. Seyyid olduğu için ırki olarak Türk olmayan Arvasi Hoca, Türk Milletinin bir mensubudur ve Türk Milliyetçiliği davasının haklılığına gönülden inanan bir büyük dava adamıdır. Seyyid Ahmed Arvasi, yazmış olduğu Türk-İslam Ülküsü isimli eserindeki Ülkücü Egosunu Yenen İdealisttir başlıklı yazısında aynen şöyle söylemektedir:

“Türk-İslam Ülkücüleri için İslamiyet, Allah'ın dini, kurtarıcımız ve Kâinatın Efendisi Allah'ın Resulü, şanlı Türk Milleti Allah'ın İslam'a hizmetle şereflendirdiği millet Türk ordusu Allah'ın ordusu Türk bayrağı mukaddes ay ve yıldızı ile yüce İslam'ın ve al rengi ile Allah için can veren şühedanın kanlarının ifadesidir. Üzerinde Ezan-ı Muhammedi okunan aziz vatanımız ise, İslam’ın ebedi güneşinin hiç batmadığı en büyük ümid ve hayat kaynağımızdır. Şunu kesin olarak biliyoruz, Müslüman-Türk Milleti yeniden tarihine layık bir diriliş ve yükseliş hareketinden başarıya ulaşırsa, İslam, bütün ihtişamı ile tekrar bütün âlemi parlatacaktır. Tarih diyor ki, Türk Milleti yücelmişse İslam da yücelmiş, Türk Milleti çökmüşse İslam dünyası da perişan olmuştur. Bu sebepten bütün küfür Türk’e düşmandır.”

Seyyid Ahmed Arvasi, Neden Türk-İslam Ülküsü? Başlıklı yazısında da şunları ifade etmektedir:
“Bunun için, Türk-İslam kültürüne, Türk-İslam medeniyetine, Türk-İslam ülküsüne bağlı, Türklük şuur ve vakarına, İslam iman, aşk, ahlak ve aksiyonuna sahip, Türklüğü bedeni, İslamiyet’i ruhu bilen, milletini teknolojik hamlelerle dünyanın bir numaralı devleti yapmak özlemi ile çırpınan, Dünya Türklüğünün, İslam dünyasının ve bütün mazlum milletlerin ümidi olmaya namzet bir gençlik yetiştirmekten başka çaremiz yoktur.”

Yukarıda Seyyid Ahmed Arvasi’nin Türk Milliyetçiliğine bakışını gördük. Türk Milliyetçierinin tamamına yakının Arvasi Hoca’nın tarif ettiği şekilde inanmaktadır.
Milliyetçilik konusunda, hakkında yeterince araştırma yapılmayan ve üzerinde en çok tartışılan kişilerden birisi de Ziya Gökalp’tir. Hâlbuki Ziya Gökalp fikirlerini açıkça Türkçülüğün Esasları isimli eserinde yazmıştır. Okuma zahmetine katlanmayıp, önyargı ile hareket edenler, kulaktan dolma bilgilerde Ziya Göklap’i eleştirmektedirler. Elbette Gökalp’in de eleştirilecek yanları mevcuttur fakat peşin hükümle değil şuurlu bir şekilde eleştirilmesi en mantıklı hareket tarzıdır. Kimilerince ırkçı olarak tanınan Gökalp’in milliyetçilik anlayışını birlikte inceleyelim ve ırkçı olup olmadığına karar verelim.
Ziya Gökalp’e göre Türkçülük, Türk milletini yükseltmek demektir. Yükseltmek ilimde, kültürde, dinde, teknolojide, sanat vs alanlardadır. Bir milletin yükselmesi başka bir milletin gözyaşlarıyla değil, milleti oluşturan fertlerin el ele, gönül gönüle vererek çalışmasıyla olur.
Ziya Gökalp, Türkçülüğün esasları isimli kitabının 22’nci sayfasında aynen şunları ifade etmektedir: “Millet, ne ırki, ne kavmi, ne coğrafi, ne siyasi, ne de iradi bir zümredir. Millet, dilce, dince, ahlakça ve güzellik duygusu bakımından müşterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden mürekkep bulunan bir topluluktur.”
Burada açıkça görüldüğü üzere Gökalp’in millet tarifinde ırk yoktur. Ve Gökalp’in bu tarifi Türk Milliyetçilerinin ekseriyeti tarafından kabul görmektedir.
Gökalp aynı eserinin 23’ncü sayfasında da Türklük için şunları yazmaktadır: “Türküm diyen her ferdi Türk tanımaktan, yalnız Türklüğe hıyaneti görülenler varsa cezalandırmaktan başka çare yoktur.”
Ziya Gökalp’in milliyetçilik anlayışını ortaya koyduktan sonra onun Türkleşmek-İslamlaşmak-Muasırlaşmak terkibinden bahsetmemek elbette olmaz. Gökalp bu terkibini 73 ve 74. sayfalarda şöyle açıklamaktadır:
“Türk milletindeniz dediğimiz için dilde estetik, ahlakta, hukukta, hatta dini hayatında ve felsefede Türk kültürüne (Türk zevkine, Türk vicdanına göre) bir orijinallik, bir şahsilik göstermeye çalışacağız. “İslam Ümmetindeniz” dediğimiz için, bize göre en mukaddes kitap Kur’an- Kerim, en mukaddes insan Hazret-i Muhammed, en mukaddes mabed Kâbe, en mukaddes din İslamiyet olacaktır. “Batı medeniyetindeniz” dediğimiz için de ilimde, felsefede, fenlerde vesair medeni sistemlerde tam bir Avrupalı gibi hareket edeceğiz.”

Tanınmış milliyetçi fikir ve aksiyon adamlarımızdan Osman Yüksel Serdengeçti milliyetçilik anlayışını “Bizim milliyetçiliğimiz, bir kere daha yazdığımız gibi Hakk’a tapan, halkı tutan yalın kılıç bir milliyetçiliktir” diye açıklamaktadır. Serdengeçti “Bizim Milliyetçiliğimiz” başlıklı yazısında da aynen şunları söylemektedir: “Bütün gayemiz Küçük Asya insanının, o bilinmez, o görünmez, bir avuç toprak kadar mütevazı, fakat o kadar manalı ruhunu anlamak, “Bu topraklar için toprağa düşenlerin” çocuklarını bu topraklar üzerinde mes’ut ve bahtiyar görmektir.”

Üstad Necip Fazıl Kısakürek Rapor 4/6 isimli eserinin 181’nci sayfasındaki Gençlik ve Umumi Tutum başlıklı yazındaki MHP’liye Hitap kısmında Türk-İslam ülkücülerine şöyle seslenmektedir:
“Sana Türkçü(ırkçı) ve kafatasçı gözüyle bakıyorlar. Onlara sen, İslam’a girdikten ve onda eridikten sonraki Türk’ün Türkçüsü ve kafacısı olduğunu göstermek borcundasın!”

Kısakürek yine aynı eserinin 79’ncu sayfasında da ülkücüler hakkında şunları söylemektedir:
“Türk’e, her şeyden önce İslam’a, tarihe, an’aneye, maddesi ve manasıyla Türk’ün ruh köküne saldıran, manada Moskof veled-i zinalarının karşılarına aldığı hedef, bugün sadece ülkücüler…
…Allah’ın, Ülkücülere layık gördüğü fedakârlık nasibine tam layık olmaları için elimizden geleni yapalım ve şimdilik, özlediğimiz neslin fideliğini onlardan başka hiçbir zümrenin vaat etmediğini bilelim!”

SONUÇ

Yukarıda Türk Milliyetçilerinin önder şahsiyetlerinin, milliyetçilik anlayışlarını bizzat kendi eserlerinden alıntılar yaparak ortaya koymaya çalıştık. Bu alıntılarda açıkça görüldüğü üzere bu büyük şahsiyetlerin milliyetçilik anlayışlarında, yüce dinimiz İslamiyet’e ters düşün hiçbir düşünce yer almamaktadır. Bazı önyargılı ve ilmi zihniyete hasım bazı kişiler bu şahsiyetlerin sözlerinden, adeta cımbızla alıntılar yaparak onları ırkçı, kafatasçı gibi göstermeye çalışarak, insanları yanıltmaya çalışmaktadırlar. Ama gerçekler, onların istediği gibi olmayınca kasten yanlış yorumladıkları ayetleri kaynak göstererek, insanların kafalarını karıştırmaya çalışmaktadırlar.


TÜRK MİLLİYETÇİLERİNE YÖNELTİLEN SUÇLAMALAR

1. “Bozkurta Tapıyorsunuz” Suçlaması

Bazı kişi ve zümreler Türk Milliyetçilerini, Türklüğün sembolü olan bozkurt’a tapmakla suçlamaktadırlar. Hâlbuki bozkurt bir put, bir totem değildir. Bozkurt, Türk Milli destanlarına ve tarihi kayıtlara göre Türk Milletinin sembolüdür. Fakat bazı maksatlı kişiler, Türklüğün bu sembolünü bir put gibi görmekte ve göstermektedir. İmanlı, ihlâslı Türk Milliyetçileri, Âlemlerin Rabbi olan Hz. Allah’tan gayrısına tapmaz.
Semboller, kişi yahut toplulukların kendilerini ifade etme araçlarıdır. Nasıl ki hilal dünyanın her yerinde yüce dinimiz İslam’ı temsil ediyorsa, bozkurtta Türklüğü temsil etmektedir. Esasen hemen hemen her büyük milletin bir sembolü vardır. İngilizlerin aslan, Fransızların horoz, Almanların kartal, Rusların ayı, Avustralyalıların kanguru, Çinlilerin ejderha, Farslıların pars milli sembolleridir. Bozkurt denilince her yerde Türklük ve Türk Milliyetçileri gelmektedir. Mesela, Hz. Peygamberin hadisine mazhar olmuş, Fatih Sultan Mehmed Han İstanbul surlarına saldıran askerleri için: “Haydi kurtlarım göreyim sizi” diye bağırmıştır. Yine aynı şekilde Hz. Peygamber, Hz. Ali (r.a)’ye cesaretinden ve kahramanlığından ötürü Allah’ın aslanı lakabını vermiştir. Birazcık idrakten nasibini alanlar ve konuyu araştırma zahmetine katlanan görecektirler ki, Türk Milliyetçilerinin hayattaki en büyük servetleri gönüllerinde taşıdıklara Allah’a olan sonsuz imanlarıdır. Büyük mütefekkirlerimizden Seyyid Ahmed Arvasi, bozkurtun hiçbir zaman Türk’ün totemi olmadığını açıkça ifade etmektedir.

2. Türk Milliyetçileri Tanrı Kelimesini Kullanıyorlar!

Türk Milliyetçilerine iftira atmayı görev edinmiş, idraki kıt, peşin hükümlü, ilimden nasibini almamış kişiler Tanrı kelimesinin kullanılmasını günah saymakta hatta ve hatta neredeyse İslam’dan çıkmak olarak görmektedirler. Bilmedikleri konun uzmanı olan bu kişiler, hâşâ kendilerini yüce yaratıcının yerine koyarak insanlara kolayca kâfir damgasını vurabilmektedirler. Hâlbuki hadis-i şerifte bir Müslüman kâfir diyenin kendisinin kâfir olacağı apaçık ifade edilmiştir. Şimdi, İslam’ı ideoloji haline getiren ve samimi Müslümanları kasten yanılttıklarına inandığımız bu insanların suçlamasına cevap verelim…
Tanrı kelimesi Türkçe’dir ve ilah yani yaratıcı anlamına gelir. Bazılarının iddia ettikleri gibi Tanrı kelimesi ilahlar manası gelmez. Mekke’de bulunan kâfirler yani müşrikler Allah’a ortak koştuklara şeyleri tanrılar demiyorlardı. Çünkü yukarda söylediğimiz gibi Tanrı kelimesi Türkçe’dir ve Arapların putlarına, Tanrı diye hitap etmeleri mümkün değildir. Hepimizin bildiği gibi müşrikler ilahlarına çeşitli isimler vermişlerdi; Lat, Menat, Uzza, Hubel gibi…
Her dil yüce yaratıcıya çeşitli isimler vermiştir. İbranice: Vahîm, Farsça: Hüda, Rumca: Sibos, İngilizce: God. Bunların hepsi yaratıcı, yaratan manasına gelmektedir. Büyük âlimlerden İmam Şarani bu konu da “Tabakatü’l Kübra” isimili eserinin 3. cild, 1053’ncü sayfasında şöyle buyurlaktadır: “İsm-i zât birdir, iki olmaz… Ama her dildeki tabiri başkadır”
Tanrı kelimesini bir çok âlim ve müteffessir de kullanmıştır. Büyük Allah dostlarından Yunus Emre’de yazdığı ilahilerde çokça kullanmıştır:

Müslümanım diyen kişi /Şartı nedir bilse gerek / Tanrı buyruğun tutup / Beş vaktini kılsa gerek
Yine
Eksik olma ehillerden / Kaçıverin cahillerden / Tanrı bizar bahillerden / Bahil Hakk’ı görür değil

Görülüyor ki; Yunus Emre, Tanrı kelimesini kullanmakta bir sakınca görmemiştir. Şimdi sormak gerekir; Yunus Emre cahil midir ki, Tanrı kelimesini kullanmıştır? Yahut Tanrı kelimesini yasaklayanlar, Yunus Emre’den daha mı Müslümanlardır?
Yunus Emre, Tanrı kelimesinden başka Esma-i Hüsna’da olmayan ve Çalap kelimesini de kullanmıştır!
Gönül Çalab’ın tahtı / Çalap gönüle baktı / İki cihan bedbahtı / Kim gönül yıkar ise
Ayrıca
Hergiz gitmez gönülden / Hiç eksik olmaz dilinden / Çalap kendi nurun / Gözüme nuş eyledi
Yine büyük Allah dostlarından Mevlana Hz.’de Tanrı kelimesini kullanmıştır:
“Canım tende oldukça Kur’an’ın kölesiyim. Ben Tanrı’nın seçkin peygamberi Muhammed’in yolunun toprağıyım. Her kim bundan başka benden bir söz naklederse ona çok üzülür, sözden de çok üzüntü duyarım.”
İstiklal Marşımızın yazarı, milli şairimiz Mehmed Akif Ersoy’da Hudâ kelimesini kullanmıştır:
Cânı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.

Yukarıdaki örneklerde de açıkça görüldüğü gibi Allah dostları ve abide şahsiyetler Tanrı ve Hüda gibi Esma-i Hüsna’da olmayan isimlerin kullanılmasında bir sakınca görmemişlerdir. Tanrı kelimesinin kullanılmasının hoş karşılanmamasının bazı sebepleri vardır. Bunlardan önemli ikisi şudur: Birincisi Allah isminin insana ahireti ve buna benzer şeyleri hatırlatmasından ötürü, Allah lafzını ağzına almak istemeyen, günübirlik yaşan sosyetenin Tanrı kelimesini kullanmasıdır. İkincisi de, başta aziz milletimizin severek seyrettiği Çağrı filmindeki müşriklerin, putlarına Tanrı diye hitap etmesi ile yabancı Hıristiyan filmlerinde Müslüman olmayanların Tanrı lafzını kullanmasıdır.
Burada açıkça belirtmek gerekir ki, yüce yaratıcıya Allah (c.c) diye hitap edilmesi en güzeli, en doğrusudur. Fakat örneklerini açıkça verdiğimiz gibi Tanrı, Hüda, Çalab denilmesinin dinen bir sakıncası yoktur.
3. Tanrı Türk’ü Korusun Duası

Tanrı kelimesinin kullanılmasının bir sakıncası olmadığını yukarıda açıklamıştık. Bazı kişiler, Türk milliyetçilerinin “Tanrı Türk’ü Korusun” duasının yanlış olduğunu, duanın genel olduğunu iddia etmektedirler. Yine bu kişiler “Tanrı, Türk’ü korusun da, başka milleti alçaltsın mı?” diye çok garip bir soru sormaktadırlar. Şimdi de bu yanlış düşünceye cevap verelim.
Dua genel olur diye bir İslami emir yoktur. Kişi ister genel, isterse özel dua edebilir. Duruma, şartlara göre değişebilir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de özel duaların edildiğine işaret eden ayetler vardır. Bunlar biri de Hz. İbrahim’in duasıdır.
Bakara suresinin 124. ayetinde Hz İbrahim’e “Ben seni insanlara önder yapacağım” diyen rabbimize Hz. İbrahim şöyle söylemektedir: “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)”
Görüldüğü gibi Hz. İbrahim kendi soyu için özel dua etmektedir.
Yine aşağıda Kur’an-ı Kerim’den soyuna özel dua ile ilgili ayetleri vererek, meseleyi daha iyi kavramanıza yardımcı olmaya çalıştık.

• “Rabbimiz! Bizi sana teslim olmuş kimseler kıl. Soyumuzdan da sana teslim olmuş bir ümmet kıl. Bize ibadet yerlerini ve ilkelerini göster. Tövbemizi kabul et. Çünkü sen, tövbeleri çok kabul edensin, çok merhametli olansın.” (Bakara Sûresi:128)

• Onu doğurunca, “Rabbim” dedi, “Onu kız doğurdum.” -Oysa Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir- “Erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana bırakıyorum.”(Âl-i İmrân Sûresi:36)

• “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.” (İbrahim Sûresi:40)

Bu örnekleri daha da çoğaltmamız mümkündür.

4.Türk Müyüz, Müslüman Mı?

Bazı kişi ya da zümreler maksatlı olarak, beyinleri bulandırmak için “Önce Türk müyüz, Müslüman mı?” diye cahilane bir soru sormaktadırlar. Bu soruya verilecek en güzel cevap: “Müslüman Türk’üm”dür. Zira Türklük ve İslamiyet birbirine zıt iki değer değildir. Bu durumda ne milliyetimizi ne de dinimizi inkâr etmemiz söz konusudur. Çünkü Allah (c.c.) bizi bir milletin ferdi olarak yaratmıştır ve bunu inkâr etmemiz yüce dinimize de aykırıdır. Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz üzere ayet-i kerimede Allah’ın insanları kavim kavim, millet millet yaratması onun kudretindendir. Milliyetimizi inkâr etmemiz onun bu kudretini hâşâ inkâr etmemizdir. Ayrıca bu konuyla ilgili çok önemli bir hadis-i şerifte mevcuttur: “Aslını inkâr eden soysuz kişi, cehennemdeki durağını hazırlasın, zira o bizden değildir”
Türk Milliyetçileri bu konuda en güzel cevabı bu zihniyetin mensuplarına şöyle vermektedirler: “Türklük bedenimiz, İslam ruhumuzdur. Ruhsuz beden cesetten ibarettir.”
Allah, bizi ne soysuz Müslüman, ne de İslam nuruyla aydınlanmayan Türk yapsın!


TÜRKLER’İN İSLAM’A HİZMETİ

Her milletin kendine has özellikleri vardır. Ve bu özellikler onu diğer milletlerden ayırır. Türk Milleti, diğer İslam milletlerinden farklı özellikleri vardır. Ve bu özellikler onu çok farklı bir konuma sokmaktadır. Türk milletinin diğer İslam milletlerinden ayrı özelliklerine bir göz atalım.
1.Türk Milleti savaşsız olarak, toptan Müslümanlığa geçmiştir.
2. İslam’dan önce Türkler’de Göktanrı inancı hâkimdi ki, bir olan ilaha inanıyorlardı.
3. Türkler, İslamiyet’i kabul etmeden önce çok mazbut bir hayat sürüyordu. İslam’ın büyük günahlardan saydığı ve yasakladığı cinayet, zina, yalan yere yemin etme, hırsızlık ve livata gibi fiiller eski Türkler tarafından şiddetle cezalandırılıyordu.
4. Bugün Türklerin ekseriyeti ehl-i sünet ve’l cemaat itikadındadırlar.
5. İslami kutsal sayılan şeylere hürmet duygusu Türkler’de çok yüksektir.
6. Kur’an-ı Kerim’in ve Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuşlardır.
7. Kutsal emanetlerin koruyucusudurlar.
8. Hilafet en son Türkler’de kalmış ve başka bir millete geçmemiştir.

Yukarıdaki vasıflara haiz Türk Milletinin İslam’a hizmeti çok fazladır. Yüce dinimiz İslamiyet’in Asya’ya, Uzak Doğu’ya ve Avrupa’ya yayılmasına vesile olmuşlardır. Avrupa Hıristiyanlarının hazırladığı ve İslam âlemi için çok büyük tehlike olan Haçlı Seferlerini durdurarak çok büyük hizmetler yapmışlardır. Ayrıca İslam âleminin hamiliğini üstlenerek, birlik ve beraberliği tesis ederek, insanların mutlu ve barış içinde yaşamasını sağlamışlardır.


GENEL DEĞERLENDİRME

İslam’da milliyetçilik konusunu ayet ve hadisler ışığında genişçe gördük. Yüce dinimiz İslamiyet’te millet kavramını inceledik. Bütün bu bilgiler ışığında sonucu şöyle özetleyebiliriz:
İslamiyet akrabalık bağlarının geliştirilmesine, kuvvetlendirilmesine çok önem vermektedir. Fakat akrabalık bağının da sınırlarını çizmiştir. İslamiyet’e açıkça düşmanlık beseleyen kişilerin ile akrabalık bağı ortadan kalkmaktadır. Türk Milliyetçileri de İslam’ın koyduğu bu kurallara aynen uymaktadırlar. Türk milliyetçileri, akrabalık bağının en büyük organizasyonu olan milletinin her ferdini sevmekte, onunla bağları kuvvetlendirmeye çalışmaktadır. Fakat, İslamiyet’e düşmanlık besleyen, insanlar arasında kin ve nefrete sebep olan kişileri, kendi canın ve kendi kanından biri dahi olsa ilişkisini kesmekte hatta onunla her türlü mücadele etmektedir. 1980 öncesi, Türkiye’yi dinsiz rejim olan komünizmin gelmesini isteyen, bu amaçla çok büyük faaliyetlere girişen komünistlerle en sert şekilde mücadele etmiştir. Bu komünist faaliyetleri yapanlar, beyinleri uyuşturulmuş Türk gençleriydi. Fakat İslam inancına göre, akrabalık bağının bir sınırı vardı. Türk Milliyetçileri de bu anlayışla mücadelelerini sonunu kadar yaptılar. Türk Milliyetçileri her kim olursa olsun, ne derece akraba olursa olsun İslamiyet’e düşmanlık beseleyen her kişi ve gruba düşmandır.
Türk Milliyetçileri, üstünlüğün yalnızca takvada olduğuna inanmaktadır ve siyahın beyaza, beyazın siyaha üstünlüğünün olmadığının şuurundadır.
Kimileri İslam kardeşliğinden bahsederek, zehirli fikirlerini güzel bir sloganla gizlemek niyetindedirler. Elbette bütün Müslümanlar kardeştirler ve Türk Milliyetçileri de bunun şuurundadır. Fakat kişinin kendi milletinin milli değerlerini savunması bu kardeşliğe engel değildir. Zira vatan sevgisinin imandan olduğu hadisi şerifi ile ortadadır. Fakat İslam kardeşliğinden bahseden bu zevatlar ne hikmetse, bu kardeşliğe Orta Asya’daki Türkler dâhil etmemektedir! 35 milyonluk Doğu Türkistan, kızıl Çin emperyalizmi altında inim inim inlerken ne hikmetse bu kardeşlik pek hatırlanmaz. Bu kardeşlik Yunanistan’da, Bulgaristan’da bulunan soydaşlarımıza sindirme politikaları uygulanırken pek umursanmaz. Yine Ermenilerin, Azerbaycan toprağı olan Karabağ’ı işgal etmesine, 1 milyondan fazla insanın evsiz, yurtsuz kalmasına dikkat çekilmez. İslam milletleri elbette kardeştir ve bu kardeşlik bağı kuvvetlendirilerek sürdürülmelidir. Filistin’de bizim kanayan yaramızdır, esir Doğu Türkistan’da! Fakat ne gariptir ki, aynı soydan, aynı dilden, aynı dinden olan milyonlarca Müslüman Türk kardeşimizi düşünmenin neresi ırkçılıktır, neresi kafatasçılıktır?
Mensubu bulunduğumuz Türk Milletini elbette ayrı bir değerle severiz. Türk Milleti hem mensubu bulunduğumuz millettir hem de diğer İslam milletlerinden çok ayrı bir yere sahiptir. Seyyid Ahmed Arvasi şöyle söylemektedir: “Türk Milleti ne zaman yükselmişse İslam âlemi yükselmiştir” Ayrıca yeryüzünün neresinde bir Türk varsa Müslüman’dır. Dünyadaki Türkler’in yüzde 99’u Müslümanken, Araplar’ın yüzde 82’si Müslümandır. Şu gerçeğin altını önemle çizmekte fayda vardır ki; Hıristiyan Avrupa’da Türk demek Müslüman demektir ve Müslüman olan bir kimseye Türk oldu denmektedir. Asırlardır İslam’ın sancaktarlığını yapan ve Haçlı ordularına göğsünü siper eden Türk milletini sevmenin neresi suçtur, neresi ırkçılıktır, neresi faşistliktir?
Türk Milliyetçiliğine düşman olanların et
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Mar 01, 2007 7:56 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Yazi 44 sefer görüntülenmis.

Bunun en az 10 seferi benim görüntülemem. Ortalama her üye 2 sefer görüntülese ortaya ciliz bir okunmusluk cikiyor...

Ülküdaslar bu yaziyi mutlaka okuyun. Aranizdan bazilari uzun diye okumayacaktir. Onlara soruyoruz;

Uzun yazilari okumuyorsunuz da uzun ve cileli Ülkü yolunda ne isiniz var?


Saygilarimla...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Per Mar 01, 2007 11:14 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bu yazıyı 5-6 kez okuyanlardan birisi de benim.Bu yazacaklarım değerli moderatörümüz vuslatim ülküdaşıma karşı da kesinlikle değildir.
Yazının ana başlığına ,ve içerisindeki bozkurt kavramı ile Allah ismi yerine Tanrı kelimesinin de kullanılabileceği hususlarına kesinlikle aynen katılıyorum.Ancak bu eserde beni rahatsız eden bir şeyler var.Bunun için de bir kaç kez okudum.Ve üzerinde dünden beri de epeyi düşünüyorum.
Ben bu konuda yapılan savunmayı çok iyi bulduğumu söyleyemem.
Veda hutbesinin ele alınış ve yorumlanış biçimi beni çok rahatsız etmiştir.Burada yapılan açıklamalar dincilerin iddiaları ile bire bir örtüşmekte ve onların eline koz vermektedir.Ayetler çok az ele alınmış,genellikle uzun uzun hadisler üzerinde durulmuştur.Hadislerde de bazı şeyler parantez içerisinde adeta yazarca yoruma tabi tutulmuştur.
Bu yazıyı biraz daha inceledikten sonra yazıdaki savunma hatalarını vakit bulduğum bir zamanda yazıp,ülküdaşlarımıza faydalı olmaya çalışacağım.
Sonuç olarak başlık ve ele alınan sav doğru,ama savunma hataları gördüm ben bu yazıda.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Vuslatim
Forum Yöneticisi
Forum Yöneticisi



Kayıt: Nov 02, 2004
İletiler: 3121
Şehir: Turan/Almanya

İletiTarih: Per Mar 01, 2007 11:20 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Allah (c.c.) razi olsun Agabeyim..

Ayni sekilde Bedii Hocamizdan da bizlere yardimci olmalarini bekliyoruz...

Saygilarimla...
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Per Mar 01, 2007 8:01 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Alıntı:
Fakat gözden kaçırılmaması gereken ve üzerinde önemli bir konu da şudur: İslam’da millet kavramı bizim bugün anladığımız mana ne milleti, ne da ırkı kastetmektedir. İslam’a millet “din” manasında ya da “ümmet” manasında kullanılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Küfür tek bir millettir” hadisinde olduğu gibi burada tek bir inançtır, ümmettir, dini bir topluluktur manasındadır. Fakat günümüzde millet diğer topluluklardan ayrı dili, kültürü, tarihi vs olan insanlar topluluğudur. Mesela Türk milleti, Arap milleti, Alman milleti… Bizim için bugün aslolan ve üzerinde tartışma konusu olan millet kavramı ikincisidir.

Bu görüşe katılmıyorum.Kuran-ı Kerim de insan topluluklarından bahsedilirken bazen millet,bazen kavim,bazen de ahali kelimeleri kullanılmıştır.Örnek mi;İbrahim milleti,kavm-i beni İsrail,medyen ahalisi gibi.Genellikle kavim sözü geçmektedir.Türk dil kurumunun sözlüğünden kavim kelimesinin anlamına ve karşılığına bakalım.
Alıntı:
Aralarında töre, dil ve kültür ortaklığı bulunan, boy ve soy bakımından da birbirine bağlı insan topluluğu, budun.

Görüldüğü gibi bu günün millet tarifine tamamen oturuyor.Öz türkçesi de budun.Nasıl oluyor da" Kuran;millet denilince ne ırk ne de bugünkü millet tarifini yapmıyor da dini birliktelikten bahsediyor" denilelebilir?
Şimdi burada milliyetçilik savunulurken,kalkıp da millet tarifini Kuran böyle anlatmıyor demenin manası ne?Bu karşı düşünceye verilnmiş büyük bir kozdur.İnsanlar yaratıldığından beri millet tarifi aslında hiçbir zaman değişmemiştir.Hele Rasulullah bir millet tarifi yapacak ve bu değişecek!Bu mümkün değil!
Sen burada “küfür tek bir millettir “sözünü,ümmet olarak anlarsan,bu gün gelinen noktada millet tarifinin değiştiğini ileri sürersin.Rasulullahı düşünceleri,vahiy kaynaklı olduğu için,ve genellikle Kuran dili ile düşündüğü için bu mümkün değil.Onun tüm sözleri hem geçmişi hem de geleceği kapsar.
Burada tek bir millet demekle bir millet tarifi yapılmıyorBunlara tek bir ümmettir de denilmiyor.Burada bir düşünce ve islama karşı ortak bir hareket birliği söz konusudur.
Yoksa orta bir inanca sahip insanlar değil.Çünkü küfürün içerisinde;puta tapanı da vardır,ateşe tapanı da,ay’a,
Yıldıza tapanı da,şeytana tapanı da,hiçbir şeye tapmayanı da.Sen bunları nasıl bir ümmet olarak niteleyebilirsin?
Burada küfür ehlinin;islama karşı ortak hareketi kastedilmiştir.
Bu sözün tersini yorumlarsak inananlar da tek bir millettir.Burada milletten kasıt yine ayni düşünce ve ortak hareket içerisinde olan insanlar demektir.Yoksa Türk,Arap,72 milletten müslüman var.Müslüman denilince nasıl tek bir millet anlamıyorsak,küfür denilince tek bir ümmet akla gelemez!Dolayısıyla millet tarifi alemler yaratıldığından beri hiç değişmemiştir.Bunu değiştiren insanlardır.Yani Allah ve Rasulullah ;kavramları değiştirmiyorlar.Kavramları değiştirenler onlarla oynayanlar sosyologlardır!
DEVAM EDECEK KONU BİRAZ UZAYACAĞI İÇİN PARÇA PARÇA YAZACAĞIM.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Per Mar 01, 2007 11:12 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Alıntı:
DİNİMİZDE IRKÇILIK YASAKTIR!

Yüce dinimiz İslamiyet ırkçılığı kesin ve açık bir şekilde yasaklamıştır. Bu konu da Kur’an-ı Kerim’de ayetler bulunmakla birlikte, Hz. Peygamberimizin hadis-i şerifleri de mevcuttur.
Hucurat Suresi 13 ayetinde şöyle buyrulmaktadır: “Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır.” Yine aynı şekilde Münâfikûn suresinin 8. ayetinde de “asıl üstünlük, ancak Allah’ın, Peygamberinin ve mü’minlerindir” buyrulmaktadır.
Bu ayetlerden anlaşılacağı üzere, İslam’a göre üstünlük takvada yani Allah’a yaklaşmadadır. Hiçbir kavmin, soyun, kişinin bir diğerine üstünlüğü takva haricinde söz konusu değildir.
İki cihanın serveri, gözümüzün nuru Hz. Muhammed (s.a.v) bu konuda Veda Hutbesi’nde şöyle buyurmaktadır: “Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Böylece bütün Müslümanlar da kardeştir. Allah katında en hayırlınız, Allah’tan en çok korkanınızdır. Arab’ın Acem’e, Acem’in de Arab’a, sarı ırkın siyah ırka, siyah ırkında sarı ırka üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.”

Şu fikirler tam karşı tezi iddia edenlerin yorumları.Veda hutbesi bu şekilde ele alınırsa,haliyle bu yorum çıkar.Bu nasıl milliyetçilik savunması anlamıyorum.Karşı taraf da böyle konuşuyor.Burada tüm insanların bedenen,ruhen ve yetenek olarak ayni yani eşit yaratıldığı anlamı çıkmıyor.Milletlerin belirli alanlarda birbirlerine daima üstünlükleri vardır.
Akıl var mantık var.Bunların hepsi ayni olsa nasıl birbirlerine üstünlük sağlayacaklar?Soyununun özelliklerini korumak,geliştirmek şu yukarıda açıklanan ayet ve hadislerin neresiyle çelişiyor?Dikkat edin,"sizin en üstününüz" ifadesi'ne ve gerçek üstününüz ifadesine!Burada "Ben size birbirinize göre farklı karakterler,yetenekler,üstünlükler verdim,ama benim katımda üstününüz takva sahibi olanınızdır diyor.Yaratan farklı yarattığını söylüyor,bunlar kalkmış eşittir diyorlar.Bunu bir kaç kez yazdım.Tekrar olacak ama bunu yazmak zorundayım.
Burada” kimliğini,soyunu sopunu yok et,başka bir potada eri,benliğini kaybet”diye bir öğüt yok.Buradaki eşitlik,insanların Allah ve yasalar karşısındaki eşitliğidir.
Burada insanlar uyarılıyor,deniliyor ki;”soyunu sopunu öne sürerek kendine ayrıcalıklı davranılacağını düşünme aldanırsın,sizler Allahın karşısında takvanız,kanunlar karşısında da,ona gösterdiğiniz saygı ile ancak değerlendirilirsiniz”Yoksa bu sözlerden çıkan anlam,”siz hepiniz eşit özelliklerdesiniz,ayni yeteneklerdesiniz,onun için bırakın bu milliyetçiliği,soy sop işlerini”demek değildir.
Veda hutbesini alır “hepimiz eşitiz derseniz”,bu en başta yaradılış kanunlarını inkar anlamına gelir.Eşitlik Allah katında ve kanunlar karşısındadır.
Türkler; Devletçiliğe,teşkilatlanmaya,askerliğe yatkındır.İngiliz ve fransız siyasete,zenci ırkı spora,skandinav ırkı bilime(”yaklaşın ey ferruhoğulları,andolsun ki ilim zühre yıldızında olsa onu gidip alacaksınız hadisinde açıklandığı gibi),yahudiler ve ermeniler ticarete,araplar tembelliğe,almanlar bedeni çalışmaya gibi..
Bize teşkilatçılık ve iyi harp yapma yeteneği verilmiş.Şimdi bunu inkar mı edelim yani?Burada kınanan ırkçılık değildir.Bunu dünyadaki insanları kendisine benzetmeye çalışan yahudiler kasten yanlış yorumlattırıyorlar!
Kınanan zulümdür,ayrıcalıktır;ayni toprakta yaşayan vatandaşların bir kısmının farklı,bir kısmının farklı kanunlara ve haklara tabi tutulmasıdır.
Bir millet günümüzdeki gibi ,Osmanlıdaki gibi farklı tebaalardan oluşuyorsa;kendi ırkı dışında olanlara köle muamelesi yapmak,onlara zulüm etmek ırkçılıktır.Yoksa soyunu sopunu sevmek,beğenmek,onun özelliklerini muhafaza etmeye çalışmak suç değildir.Buna dikkat eden insanı ırkçılıkla suçlayamazsınız.Bu,en başta yaratılış kanunlarına saygılı olmak,kendine saygılı olmak demektir.Eğer veda hutbesinden karşı tarafın ve bu yazarın söylediği gibi bir anlam çıksaydı ne gerek vardı 72 çeşit millet yaratmaya?Bunlar diyorlar ki,"bırak kardeşim soy sop işlerini,sen takva sahibi ol"Bu tam bir uyutmacadır,insan neslini bozmaktır.
Elbette geldiğin boyun soyun belli olması lazım.Zina ne için reddediliyor;bunu söyleyenler hiç düşündü mü?Çünkü soyu sopu bozuyor.
Zinanın en büyük sakıncası budur.Bunları biraz daha iyi ve derin düşünmek lazım.
DEVAM EDECEK.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cum Mar 02, 2007 7:13 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Burada İslamiyet Irkçılığı reddeder diye ;çok kötü örnekleri olan Hitler ve Darwinden bahsedilirken;ırkçılığı elleriyle tahrif ettikleri Tevrat'a kadar sokan yahudilere tek kelime bile söylenmemiş.Bu kadar araştırma yapılmış,bu kadar örnek verilmiş ama İsrailden tek kelime bile yok.
"Kahraman Irk'ıma bir gül;ne bu şiddet bu celal?"O zaman Büyük Akif de mi suçlu,Irk lafı etmiş?Veda hutbesinde olsun,örnek verilen ayetlerde olsun;Irk karşıtlığı tek bir cümle,tek bir kelime var mı?Hem Irkları yaratacak,hem de Irkları kabul etmeyecek?Olur mu böyle şey.Kınanan Irk değildir.Kınanan zulüm ve haksızlıktır.Yasaklanan da gene bu kavramlardır!
Alıntı:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim ummiyye (gayesi İslam olmayan) bir bayrak altında bir asabiyete çağırırken veya bir asabiyete yardım ederken öldürülürce onun ölümü, cahiliye ölümü üzeredir." (Ravi:Cündeb İbnu Abdillah Hadis No:4798) “

Burada bahsedilen asabiyetin ırkçılık ile ne alakası var?
Bu sav'ı desteklemek için ayni doğrultuda başka hadislere başvurulmuş
Alıntı:
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körü körüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü`min olanlarına hürmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim." (Ravi: Ebu Hüreyre Hadis No : 1729) “

Ardından başka bir rivayet;
Alıntı:
Ey Allah`ın Resulü," dedim, "asabiyet nedir?" "Asabiyet," buyurdular, "zulümde kavmine yardım etmendir.

Cemaatten ayrılma meselesi.Ne kadar da güzel yerine oturtulmuş?!Değerli ülküdaşlarım,arapça dilini doğru dürüst bilmeden Allahaşkına siz neyi araştırıyor,neyi yorumluyorsunuz?Bu iş çocuk oyuncağı mı?Şu cemaatten ayrılma işini içine sindirecek bunu kabul edecek bir beyin var mı düşünen?
Cemaat mi,İslam mı?Cemaat yanlış yolda ise ne olacak peki?Şu rivayet edilen hadisteki cemaatten ayrılmayın lafını ;benim az okuyan araştıran milletim ne anlayacak?Adam bunu duyarsa cemaatten çıkar mı?Tamam yandık,bundan sonra cemaatçiler artık cemaatlerini asla bırakmaz.
Ama hadisin devamında gelene bakın;
Alıntı:
Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü`min olanlarına hürmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim

İşte ayağa kalkacak,ceketinin önü iliklenerek alkışlanacak tam peygamberimize yakışan bir söz.İşta Rasululllah bu!
Ülküdaşlarım Rasulullah millete bulmaca mı çözdürüyordu,asabiyet kelimesini kullanacak,ardından sorulacak o da açıklayacak?Bu mantık mı?
Asabiyetin ne olduğu belli değil mi?AMA SÖZÜN ÖNÜNE ARKASINA BİR ŞEYLER KOYACAKLAR Kİ,KAFALAR KARIŞSIN İNSANLAR YANLIŞ YÖNLENSİN.iYİ ŞEYLERDE KAVMİNE YARDIM EDERSEN IRKÇI DEĞİLSİN,KÖTÜLÜK TE YARDIM EDERSEN IRKÇISIN.Benim anladığım anlamda burada asabiyet; zulüm etmek maksadıyla kalkışmanın ön halidir.Bunun ırkla mırkla alakası yok.
Çok hadislerde bu var.Rasulullah bir şey söylüyor,arkasından sorduk"ya Rasulullah bu nedir?"Rasulullah insanlara anlatmak,açıklamak için gönderilmiştir.Onun için Kuran Arapça gönderilmiştir.Hz Muhammed sa.tebliğini ingilizce ya da başka bir dil ile değil,kavminin dili ile açıklamıştır.Ayet olsa tamam.İnsanların kavrayamadıkları olabilir,ya ağzından çıkan sözler,bunlar da mı açıkla ma gerektiriyor,Rasulullah neden bu zor yolu seçsin,maksadı kısaca anlatmak var iken?
Ya adam kalkmış ne kadar asabiyet kelimesi yerine rahatlıkla ırk kelimesini oturtmuş.Ondan sonra da fetvayı veriyor,neymiş ırkçılık yasakmış!
Bir kez daha söylüyor ve doğru olduğuna da inanıyorum.Irkçılık yasak falan değildir.Yasak olan ;Irkının kanunlar önünde ayrıcalıklı olduğuna inanmak,nalıncı keseri gibi kendi tarafına yontmak,pastadan en büyük payı almak,kendi ırkı dışındakileri aşağılamak,onları köle yapmaya kalkmaktır.Daha açıkcası israil ne yapmak istiyorsa onları yapmaktır!
SEN ÖNEMLİ MAKAMLARA AKRABALARINI GETİRECEKSİN,EVLATLARININ HEPSİNİ DEVLETE YERLEŞTİRECEKSİN,DANIŞMANLARINI SOY SOPUNDAN OLANLARDAN SEÇECEKSİN,MAKAMLARI AYNİ GÖRÜŞTEN YANDAŞLARINA TESLİM EDECEKSİN EHİL OLMADIKLARI HALDE;O ZAMAN EN BÜYÜK IRKÇI SENSİN,SEN VEDA HUTBESİNİ NASIL BENİM KARŞIMA DİKİP DE TÜRKÜM BEN DİYE HAYKIRAN İNSANA DAYATIYORSUN KAFATASÇILIK YAPMA DİYE!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
hasan1299
Kıdemli Üye
Kıdemli Üye



Kayıt: Oct 25, 2005
İletiler: 806

İletiTarih: Cum Mar 02, 2007 9:31 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

KURAN-I KERİM de kavminizi sevin diyor.islam dininde milliyetçilik vardır.herkes mensup olduğu milleti sevmelidir gerekirse onun için canını veremelidir.kavmini sevmeyen ahirette hesabını çeker.bütün bunlar dinimizde var.işin diğer tarafı ırkçılığa girersek dinimiz kesinlikle ırkçılığı yasaklıyor ve TÜRK MİLLETİ tarihinin hiç bir döneminde ırkçılık yapmamıştır.yapmışl olsaydı yeryüzünde TÜRK TEN başka millet kalmazdı.bu hususta biz temiziz.ALLAH ın huzuruna millet olarak temiz çıkacağız.ALLAH TÜRK ü korusun ve yüceltsin
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cum Mar 02, 2007 9:45 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Alıntı:
4.Türk Müyüz, Müslüman Mı?

Bazı kişi ya da zümreler maksatlı olarak, beyinleri bulandırmak için “Önce Türk müyüz, Müslüman mı?” diye cahilane bir soru sormaktadırlar. Bu soruya verilecek en güzel cevap: “Müslüman Türk’üm”dür. Zira Türklük ve İslamiyet birbirine zıt iki değer değildir. Bu durumda ne milliyetimizi ne de dinimizi inkâr etmemiz söz konusudur. Çünkü Allah (c.c.) bizi bir milletin ferdi olarak yaratmıştır ve bunu inkâr etmemiz yüce dinimize de aykırıdır. Çünkü yukarıda da bahsettiğimiz üzere ayet-i kerimede Allah’ın insanları kavim kavim, millet millet yaratması onun kudretindendir. Milliyetimizi inkâr etmemiz onun bu kudretini hâşâ inkâr etmemizdir. Ayrıca bu konuyla ilgili çok önemli bir hadis-i şerifte mevcuttur: “Aslını inkâr eden soysuz kişi, cehennemdeki durağını hazırlasın, zira o bizden değildir”
Türk Milliyetçileri bu konuda en güzel cevabı bu zihniyetin mensuplarına şöyle vermektedirler: “Türklük bedenimiz, İslam ruhumuzdur. Ruhsuz beden cesetten ibarettir.”
Allah, bizi ne soysuz Müslüman, ne de İslam nuruyla aydınlanmayan Türk yapsın!

Bu soruya cevap verilmez.Bu soruya cevap vermek demek,bu soruyu ortaya atan ümmetçi kafaların tuzağına düşmek demektir.Atsız Ata'nın da
işaret ettiği gibi,Türklük ile islamiyet; et ve tırnak gibi birbirine geçmiş,kaynamış kavramlardır.Bütün dünya'nın aklına Türk denildiğinde müslüman gelmesi gerçeği ortada dururken;bu sorunun sorulması salaklıktan ve ard niyetten başka bir şey değilfdir.Yazar müslüman Türk'üm diye cevaplamış soruyu.Bakın bu adamın her şeyden önce kendine güveni yok bir defa.Müslümanlığı öne alıp aklınca kendini garantiye alıyor.Mantık "ya hata yaparsam?".İyi de kardeşim o zaman kalkıp da,Türkçülük,ırk üzerine yazmaya kalkışma.Bana birisi bu soruyu yöneltirse,kesin olarak o adama dönüp bakmam bile,bırak sorusuna cevap vermeyi.Böyle olmaması gerekir,ama dünyanın gerçeği şu.İnsanın dinini de gelenekleri ve ailesi belirliyor.Türk milleti Allah korusun geçmişte hristiyanlık ya da yahudi dinini seçseydi ne yapacaktınız?Kaçımız tahkik ederek islam oldu?Demek ki dinin belirlenmesinde bile gelenekler,töreler,aile etkisi,soy sop etkisi var.Bunların dışına çıktığınız anda başta aileniz,ardından toplum sizi dışlar.Bu çok acı bir gerçektir.
Biz yatıp kalkıp ecdada dua edelim,hayırla analım ki,kendileri islam olmuşlar,bizi de bu şerefle onurlandırmışlar.Şimdi ben,beni bununla onurlandıran ecdadı,kimlik bildirimimde kullanmayacağım,ya da ikinci plana iteceğim!Böyle rezalet,böyle aşağılık bir soru olamaz.Buna uzun uzun kal'e alıp cevap yetiştirmek resmen tuzağa düşmek demektir.
Adam gibi soru sorsunlar cevabını verelim.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Bedii
Özel Üye
Özel Üye



Kayıt: Aug 22, 2003
İletiler: 119

İletiTarih: Cum Mar 02, 2007 10:48 am    ileti konusu: İslam ve Milliyetçilik Alıntıyla Cevap Gönder

Aziz Dosttum Vuslat Bey,

Değerli araştırmacı yazar Bayram Akcan Beyin bu kıymetli çalışmalarını Bozkurların beyin ve gönül OTAĞ ına taşıdığınız için size öncelikle teşekkür ediyorum. Bu hizmetin tahakkukunda emeği bulunan Resul Kürşat Ülküdaşımıza da şükranlarımı sunmak istiyorum.
DAVA dosttum, bahismevzu eseri, şu ana dek baştan sona okuma imkanı bulamadım. Bu uzun çalışmayı , gönül gözlerimden geçirmeyi fikren, ruhen ve bedenen en rahat olduğum bir zmana bıraktım. Gerek bu eserden ve gerekse değerli Dosttum Kadir Beyin yazı üzerinde yaptığı isabetli görüş ve düşüncelerinden azami derecede istifade edeceğime inannaıyorum.
Size ve sizin şahsınızda bütün Ülküdaşlarıma selam ve muhabbetler.
Cenab-ı HAKK bu yolda-Türk'e hizmet yolunda- bize güç, bize sabır ve bize metanet versin.
Yolumuz ve behtımız açık olsun.
ALLAH(c.c.)emanet olunuz.

Not:Mevzubahis çalışma ile ilgili, görüşümü, ifade etmeye çalıştığım sebepten ötürü,daha sonra takdim etmeyi düşünüyorum. Beni -şimdilik-lütfen mazur görünüz.(B.E.)
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cum Mar 02, 2007 11:19 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Sayın araştırmacının kitabında her şey din açısından alınmış ve kanıtlanmaya çalışılmış.Ben kendisine şunu sormak isterim,peki müslüman olmamış Türk boylarını ne yapacağız?Dışlayacakmıyız?Az olsun,şu olsun bu olsun.Yukarıdaki açıklamalarına bakarsak dışlamamız gerektiğini ima ediyor ,konu sadece din açısından yorumlanmış çünkü.Peki bu hak mı?Sen topraklarında yaşayan museviye,ermeniye,hristiyana,katoliğine,ortodoksuna,şuna buna inancına saygı gösterecek,baskı yapmayacak,ayni hakları tanıyacaksın;ama Türklere gelince islamiyeti kabul etmeyenlere benliğini kaybetti diyeceksin?Adam kabul etmemiş ki,benliğinin nesini kaybetmiş,neye göre kaybetmiş?Kendisi gaaguz Türkü olsaydı ,acaba bugün yazdıklarını yazabilecek miydi?Osmanlı tebaası arasında din ayrımı yaptı mı?
Bundan islama Allah korusun karşı çıktığımız anlamı çıkmasın.Allaha şükür ki ben de ailem dolayısıyla islamı kabul etmiş ve ayrıca araştırmış,içi yatışmış,en doğru din olduğuna inanmış bir kimseyim.Büyük çoğunluğu islam olan bir ülkede sayın araştırmacının yazdıklarını yazmak çok kolay.
Asıl olan tarafsız yazabilmek,olaya farklı cephelerden,farklı gözlerle bakabilmek.Bilimin de temeli olan araştırmanın da adalet ve şanı tarafsızlıktan geçer.
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cum Mar 02, 2007 12:49 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Yazıdaki çelişkileri incelemeye devam ediyoruz:
Alıntı:
Hucurat Suresinin 13’ncü ayetinde ise şöyle buyrulmaktadır:
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.”

Bu yazarın alıntı yaptığı ayet;
Bu da yazarın islamın millet tarifine dair yorumu;
Alıntı:
İslam’da millet kavramı bizim bugün anladığımız mana ne milleti, ne da ırkı kastetmektedir. İslam’a millet “din” manasında ya da “ümmet” manasında kullanılmıştır. Hz. Muhammed’in (s.a.v) “Küfür tek bir millettir” hadisinde olduğu gibi burada tek bir inançtır, ümmettir, dini bir topluluktur manasındadır. Fakat günümüzde millet diğer topluluklardan ayrı dili, kültürü, tarihi vs olan insanlar topluluğudur.

Ayet başka şey söylüyor,sn yazar başka şey.Ayet ne diyor?Sizi milletlere va kabilelere ayırdık.Bu sözü biraz düşündüğünüzde milletin mükemmel bir tarifi var.Milletler kabilelerden oluşmaktadır.Yani kabileler birleşiyor milletleri oluşturuyor.Ayni bu gün olduğu gibi.Peki tatbikatta inançları farklı,ama kaderde ,kıvançta,tasada ortak,ayni devlete ayni bayrağa bağlı insanlar geçmişte de bu gün de millet oluşturmadılar mı?Oluşturdular sayısız örneği var.Peki Kuran haşa bir ütopya kitabı mı,olmayacak ideal şeyleri anlatan bir kitap mı,yoksa her şey için için başvurulacak bir kaynak mı?Şüphesiz ikincisi.Peki nereden çıkarıyor sayın yazar bir milletin millet olabilmesi için sadece din birliğ olması gerektiğini,ya da islamın millet tarifine böyle baktığını?
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cum Mar 02, 2007 4:33 pm    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bu konuda daha pek çok hata bulmakla birlikte bunları artık bir tarafa bırakıp değerlendirmeye geçiyorum.Değerli ülküdaşlarım,bir konu hakkında araştırma yaparken,başvurduğunuz kaynaklar çok önemlidir.
Ebu hureyre den rivayet edilmiştir diye bu işe başlarsanız;bu işin içinden çıkamazsınız.Bu gün ebu hureyreden rivayet edilmiştir diye başlayan hadislerden dolayı islam;bitmek tükenmek bilmeyen tartışmaların içerisine girmiş,birbirini yemektedir.Alim olarak kabul edilen bazı insanların ünlü alimleri kafirlikle suçladıklarına tanık oluyoruz.Size bir örnek vereceğim.Büyük İslam bilgini ve mütefekkiri diye kabul olunup kendisine “Hücetü’l İslam” yani Müslümanlığın delili denilen Gazali (yahut Gazali) “el-Munkız” adlı eserinde Farabi ile İbni Sina’yı kafir ilan etmiştir. Halbuki bu ikisi yalnız islamiyetin değil, bütün insanlığın iki büyük dehasıdır. Aristo’dan sonra Farabi’ye insanlığın “ikinci öğretmeni”, İbni Sina’ya da “üçüncü öğretmeni” diye bakılmıştır.Böyle bir kaos içerisindeyiz.Peygamberimizin hayatından sonra yazılan hayatı hakkındaki eserlerin asıl kopyaları ortada yoktur.Sap ile saman birbirine karışmıştır.
İslam bu yüzden büyük bir çıkmaz içerisindedir.Kuran ın emrine rağmen onlarca yerinde "hiç düşünmüyormusunuz,hiç akıl etmiyormusunuz?"ayetlerine rağmen düşünce hala kuduz köpek gibi kovalanmaktadır.Ya ne olur Allah rızası için,uzanın bir yere,kapatın gözlerinizi,bırakın ebu hureyre şöyle demiş,bilmem kim böyle demiş;Allah rızası için düşünün ve öyle konuşun.Bilmediğiniz konuda da konuşmayın.
Tercüme edilen mealleri düşünün,kafa yorun.Hazır şablonları alıp da karşı tarafı kafirlikle suçlamayın.Kuran da Neden düşünün,akıl edin diye talimatlar tekrarlanıyor?Falancaya filancaya inanın diye bir şey var mı kardeşim?
Bunları yapmazsan işte gerçeğe hiç de uymayan bir takım zorlama ile yazılmış,bir takım meçhul kaynak ve hadislere dayandırılmış yığınla safsata arasında boğulup gidiyoruz.Bu şekilde meselenin içerisinden çıkılmaz.Bunları bırakın yetkili,bilgili uzmanları tartışsın.Yanlış,ne olduğu ve doğruluğu şüpheli kılavuzlarla nereye varacaksınız?Din milli bir beraberlik için,millet olmak için gereken şartlardan sadece bir tanesidir.
Bunu alıp da tek şart demeyin.Bunu yaparsanız ecdada hakaret etmiş olursunuz.Bırakın insanları boğucu kalıplara alıp da delirtmeyi.Korkutmayın şu insanları artık.Korkutuyorsun da ne oluyor?
Tam tersine bir gençlik yetişiyor.Bunlaım içerisinde bir gençlik.Yazık günahtır.5 yaşındaki çocukları zorla uyandırıp namaza kaldırmaklar,saatlerce ders vermeler,çocukluklarını gençliklerini yaşamalarına izin vermemekler;bunlar hep islam adına yapılıyor.
Sonuç,sonuç isyan!Sonuç ruhi bunalım,sonuç sapmalar!Kimseye bir şey dayatmayın,kimseyi dinsizlikle suçlamayın,kimseye dinini en üst düzeyde yaşa diye akıl vermeye kalkmayın.Dinin esası doğruluk ve yüksek ahlaktır.Çocuklarınıza bunu verin hadis ezberleteceğinize.Düşük ahlak,yalan dolan üzerine ne din kurulur ne de başka bir şey.Örnek alacaksanız,Rasulllahın doğruluğunu ve güvenilirliğini esas alın.Veda hutbesi diye karşımıza devamlı ırkçılık çıkarılıyor,artk gına geldi.Bununla uğraşacağınıza,"FAİZİN HER TÜRLÜSÜ AYAĞIM ALTINDADIR","HARAM AYLARIN YERLERİNİ DEĞİŞTİRMEK DİNDE EN BÜYÜK AZGINLIKTIR","KÖLELİK AYAĞIMIN ALTINDADIR"sözlerini niye konuşmuyorsunuz da milliyetçiliğe,ırkına olan bağlılığa sataşıyorsunuz?
Neden gidip abd ye avrupalılara yalvarıp yakarıp,gönüllü köleliğe kalkışıyorsunuz?Kim ne diyorsa desin.Ben önce Türkü'm.Benim adım Türk!
Yok öyle politik cevap,yok kıvırmak.İnancım islam.Taptığım Allah.Kitabım Kuran.Ama bana kim olduğumu sorarlarsa,kimlik tesbitinde benim cevabım şudur.BEN TÜRKOĞLU TÜRK'ÜM!VE BUNUNLA GURUR DUYUYORUM!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
kadir45
Site Yöneticisi
Site Yöneticisi



Kayıt: Jun 03, 2004
İletiler: 3100

İletiTarih: Cmt Mar 03, 2007 9:53 am    ileti konusu: Alıntıyla Cevap Gönder

Bu asabiyet kelimesine bir hayli canım sıkıldı.Maalesef bu keilmeyi Ziya Gökalp de ırkçılık anlamında kullanmış.Türk dil kurumu sözlüğünde kelimenin aslının asabiyyet olduğu,eskimiş arapça bir kelime olduğu ve manasının da bizim bildiğimiz şekilde sinirlilik olduğu yazılıyor.
Yaptığım araştırmada Ziya Gökalp in de bu kelimeyi ayni şekilde yazar gibi ırkçılık anlamında kullandığını gördüm.Bu büyük bir ihtimalle hadisin etkisinde kalınarak yapılmış.Yani oradaki açıklama aynen kabul edilmiş.
Bir başka kaynakta şu anlamlar verilmiş.
asabiyet-i nev'iye:yakunlarına,sülalesine,milliyetine yakınlık damarı
asabiyet:sinirlilik,aşırı gayret,iman ve islamiyeti,kendi akrabasını vatanını ve milletinisavunma gayreti,hamiyyet
asabiyeten:asabi olarak,milliyet ve soy açısından
osmanlıca sözlükte asabiyet:sinirlilik,gayret
Beğenin beğenin seçin.Görüldüğü gibi bir kaynakta da vatan millet için gayretli olma hali olarak tarif edilmiş.
Kur'an-ı Kerim'de asabiyet kelimesine rastlanmaz. Ancak, akraba olsun ya da olmasın bir cemaat anlamı ifade eden "usbe" tabiri geçer
Kuran-ı kerimde asabiyet ırkçılık olarak geçmiyorsa,ben de bu kelimeyi ırkçılık olarak kabul etmiyorum.Nereden çıktığı belli olmayan doğru mu değil mi asla bilinemeyecek olan varsayımlardan yola çıkarak bunu kabul edemem.İsterse Ziya Gökalp kullansın,isterse ravi bahsetsin,isterse ebuhureyre demiş olsun.
Bir de tarihçi ve sosyolog ibn-i haldun un görüşlerine bakalım.
Alıntı:
İbn Haldun'a göre, tebliğ ve irşad faaliyetleri asabiyete dayanmadan tamamlanamaz. Hatta peygamberlerin başarıya ulaşmalarında da asabiyetin büyük bir rolü vardır. Zira toplumlarda ortaya çıkan sosyal değişmelere karşı tabiî bir mukavemet ve muhalefet mevcut olduğundan peygamber bunu kıracak kadar asabiyet sahibi güçlü bir kabileden değilse, şüphesiz zor durumlarda kalacaktır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.s.): "Allah, bir peygamberi, sadece kavminin metin ve bahadır (şerefli ve güçlü) taifesinden gönderir" buyurmuştur. Bundan dolayıdır ki, peygamberler en şerefli kabîlelerden gelmişlerdir.

Asabiyetin gayesinin mülk (hâkimiyet, iktidar) olduğunu söyleyen İbn Haldun asabiyeti kötüleyen hadisleri şu şekilde telif eder: "Resulullah'a göre dünya ve dünya işleri âhiret için bir binek ve vasıtadır. Vasıtadan mahrum olan, maksada ulaşmaktan da mahrum olur. Resulullah insanın bir fiilinin terk edilmesini isterse, bundan maksadı, o fiilin tamamen atılması, fiilin kaynağını teşkil eden tabiî kuvvetlerin ve vasıfların işlemez hâle getirilmesi değildir. Maksadı, o fiilleri ve kuvvetleri doğru olan hedeflere yöneltmek için son haddine kadar gayret sarf etmektir.

Resulullah, insandan "gadab (hiddet)"ın tamamen kalkmasını istememiştir. Zira insandan "gadab kuvveti" gidecek olsa, "Hakka yardımcı olma" özelliği yok olur, bunun neticesinde de cihad ihmal edilir. Çünkü cihat yapma sadece gadab kuvvetinin varlığıyla mümkün olur. O. sadece kötü maksatlar uğrunda kullanılan gadabdan sakındırmıştır. Yoksa gadab Allah rızası için olursa arzu edilen hedef ve noktaya ulaşılır.

Hz. Peygamber'in şehvetleri kötülemesi de böyle olup, gayesi bunları tamamen yok etmek değildir. Bir kimsede şehvetin bulunmayışı onun için eksiklik olur. Şehvetten maksat, onun, meşru yollarla bazı faydalar ihtiva edecek şekilde kullanılmasıdır.

Şimdi bunları okuyunca asbiyet ırkçılık anlamına gelmiş bile olsa buna kötü
bir şey diyebilecek bir beyin var mı?Burada RASULULLAH BU SÖZÜ FARZEDELİM Kİ SÖYLEMİŞ OLSUN,ZULÜM ŞERHİ VAR.YANİ ZULÜMDE AKRABAYA,SOYA DESTEK ÇIKMAK.BİZ BUNUN İÇİN Mİ MİLLİYETÇİLİK YAPIYORUZ,İNSANLARA ZULÜM ETMEK İÇİN Mİ IRKIMIZI ÖN PLANA ÇIKARIYORUZ.ASLA!O HALDE NE DİYE ASABİYETİ ALIP DA KINANAN DAVRANIŞ OLARAK ÖNÜMÜZE ÇIKARIYORLAR.
BU KONUDA SİZE VAKİT GAZETESİNDEN BİR TERBİYESİZİN ASABİYET HAKKINDAKİ YORUMUNU İBRET-İ ALEM İÇİN ÇIKARTIP DA YAZACAĞIM.
BAKIN BİZ MİLLİYETÇİLERE NE DİYOR BU KÜSTAHLAR!
Kullanıcı bilgilerini göster Kişisel ileti gönder E-Posta gönder
Yeni Başlık Gönder   Cevap Gönder 1. sayfa (Toplam 2 sayfa)

Sayfa: 1, 2  Sonraki »  


 
Forum Seçin:  
Bu forumda yeni konular açamazsınız
Bu forumdaki iletilere cevap veremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizi değiştiremezsiniz
Bu forumdaki iletilerinizisilemezsiniz
Bu forumdaki anketlerde oy kullanamazsınız


Powered by phpBB © 2001, 2005 phpBB

alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1