Hasan Sabbah'ın Cenneti: AB
HASAN SABBAHIN CENNETİ: AB
Türkiyenin AB üyeliği macerasında, önemli bir dönemece yaklaşırken, işbirlikçi medya var gücüyle beyin yıkama vazifesine devam ediyor. Dünya görüşlerini taban tabana zıt bildiğimiz değişik televizyon kanalları, gazeteler, Sayın Ömer Lütfi Mete bey’in acı ama gerçek benzetmesiyle “görelim Brüksel neyler, neylerse güzel eyler„ anlayışını, ortaya çıkan her yeni duruma uygulama yarışındalar....
Dinlerken hayretler içinde kalıyorsunuz.. Bu zevata göre Avrupanın Türkiyeden talep ettiği her dayatma, aslında bizim hayrımıza..Ama biz kabiliyetsizliğimizden dolayı farkedemiyoruz..Buna karşılık ,“vatan bölünüyor,Kıbrıs satılıyor,Sevr hortluyor,Bizans canlandırılıyor„ diyenler ise paranoyak. Derhal psikiyatrist müdahelesi gerekiyor..
Efendim neymiş... İsviçrede,Belçikada farklı resmi diller varmış, bunlar bölünmüş mü? Türkiye aleyhine olan tek bir AB talebi söylenebilirmiymiş.
İkinciye gerçekten verilecek cevabım yok.. Çünkü lağım farelerine gül kokusunu anlatmanın mümkün olmadığını bilecek kadar hamdolsun aklım var...
Ama İsviçre ve Belçika hiç bir zaman milli bir devlet yapısında ve iddiasında olmadılar.Kantonların ve bölgelerin birleşerek meydana getirdiği, ekonomik ve siyasi ortak çıkarların çimento olduğu devletler onlar. ABD de öyle.. Ancak Türkiyede yapılmak istenen bunun tam tersi. Yani milli ve üniter olan devleti bölgelere ayırmak istiyorlar..Aradaki küçük fark bu..
Biz meğer AB nin dayattığı uyum yasalarını meclisimizden vızır vızır geçirirken, aslında evrensel hukuk değerlerini kabûl ediyormuşuz, çünkü Avrupa toplumu bizim de bir an önce tamamıyla uymamız gereken evrensel hukuk değerlerini benimsemiş, bu marksist eskisi yeni liboşlara göre..
Ancak ne hikmetse, bu kıl yığını, en az 140 okkalık liboş tosuncukların bildikleri halde zikretmedikleri olaylar, AB’ nin evrensel hukuk anlayışını epeyce zedeliyor...
Kara mayınlarının yasaklanması anlaşmasına ( bu mayınların kurbanlarının ezici çoğunluğu günahsız çocuklardır.. 1 dolar civarında batı fabrikalarında imal edilip satılan bir mayının,bulunup temizlenme masrafı 1000 doları geçer), çevreyi koruyacak kyoto anlaşmasına imza koymayan birçok batılı ülke vardır.. Brüksel, Afrikanın talebine rağmen, köle ticareti devrinde Afrika insanını ticari mal olarak kullandığından, yüzbinlerce insanı vatanından zorla toplayıp Amerika pazarlarında hayvan gibi satmasından dolayı resmen özür dilememiştir. Batı Trakya Türklerinin kimliklerini tanımamakta direnen Yunanistanı, sıkıntısız içine kabûl etmiştir.. Kendi tarımına verdiği akıl almaz desteklerle kendi ciftçisini belli bir refah seviyesinin üzerinde tutarken, yem olarak sundukları ekonomik desteklerin sonucunda, yaptıkları gümrük anlaşmaları ile, birçok üçüncü dünya ülkesinin tarımını ve kendi kendilerine yeterliliklerini, oralara ucuz ürün pompalayarak çökertmişlerdir... Örneğin Gana’da bu politika sonucu birçok tarım birimi iflas etmiş, toprağını terkeden yüzbinlerce insan büyük şehirlerin varoşlarına sersefil yığılmışlardır..
Danimarka, sözde evrensel hukuk kurallarına en fazla bağlı gözüken ülkeler arasında en ön sıralardadır... Bakın size birkaç uygulama sıralayalım...
Bizim bin yıldır aynı coğrafyada haşır neşir olduğumuz insanlara ayrı dilde eğitim talep eden Danimarka, Mazisi 30 yıldan fazla olmayan göçmen işçilerin çocuklarına anadillerini öğrenmeleri için verdiği desteği kaldırmış,onların bir an önce Danimarka toplumuna uyabilmeleri için anadillerini unutmalarını tavsiye etmiştir.
Kanunen Müslüman çocukların, hristiyanlık derslerinden, velinin yazılı talebi olursa muaf tutulma hakları vardır..Bu hakkı engelleyemeyen yetkililer, böyle bir talepte bulunan velinin önce (bizdeki meshur başörtü ikna odaları gibi ) ,çocuğunun hristiyanlık dersine girmesi yönünde öğretmenler tarafından ikna edilmesine çalışılmasını istemişlerdir.
Danimarka vatandaşı olan her yabancının adı NYDANSKER (yeni Danimarkalı) dır.Kendi milli kimliğini zikredenlere sahtekâr gözüyle bakarlar..Danimarkalılara göre onlara yeni “Danimarkalı„ sıfatı vermek, onları onure etmektir..Bizdeki doğuştan Türk nüfüs cüzdanına sahip olanları ise başka kimlikle adlandırmamızı isterler..
Son on yılda, gözaltında dayak ve işkenceden ölen iki Türk vatandaşı vardır, (Türkler genel nüfusun % 1’idir).Mahkeme sonunda ise polisler, evrensel hukuk kurallarının hüküm sürdüğü bu demokratik ülkede beraat etmişlerdir.. (ABD’ de de yaşanan ve naklen seyrettiğimiz olayların sonucunda, yine polisler beraat etmislerdi de Danimarka medyası ABD’ye bayaği kizmıştı)
Norveçte, sadece rengi siyah olduğu için 15 yaşında bir çocuk, yol ortasında dövülerek öldürülmüştür... Danimarka, burada yaşayan yabancıların, aileleriyle birleşme arzularını, “güya kanunları değiştirip uyuma yardımcı olmak için“ imkânsız hale getirmiştir...
Evet, bu örnekleri sayfalarca sıralamak mümkün.... Evrensel ve ideal hukuk değerleri bunlara müsaade edebiliyorsa ,aman benim milletimden uzak dursun... Avrupa halkı büyük çoğunlukla Türkiyenin AB içinde yer almasına karşıdır. Avrupalı yöneticiler Türkiyeyi defalarca dışlamış, diğer aday ülkelerle aynı kefede olmadığımızı açıkça belirtmiştir. Devlet olarak hukuki durumu bile tam belli olmayan Kıbrıs Rumlarını, içindeki etnik azınlıkları tanımayı kesinlikle reddeden Yunanistanı,Avrupalı yönetici sınıfı içine kabûl ederken hiçbirşey sormamıştır, ama bizden, hayali problemleri de çözmemizi istiyor.. Cihanşumül dengeler açısından Avrupanın Türkiyeden vazgeçme şansı yoktur. Ancak hiçbirşey vermeden bizi kullanmak, zayıflatmak, her zaman hükmedebilecekleri bir hale getirmek isteyen AB’ye karşı bizim sözde aydınlarımızın, karşılıklı menfaatler çerçevesinde bu ilişkiyı değerlendirmek dururken, kayıtsız şartsız sevdalarını,büyük bir aşkla kuyrukluğa teslim olmalarını anlamak ta mümkün değildir..
17 Aralıkta,müzakerelerin başlamasına evet diyerek, Avrupa,eşeğe yeni bir havuç uzatacaktır. (Türk milletinin tamamını tenzih ediyorum, sözüm Brüksel uşaklarınadır).Bu sözde jest ise, iyice kıvama getirdiklerini zannettikleri Türkiyeden yeni ve çok ağır tavizler koparmalarını sağlayacaktır..
Bizim politikacılarımızın,“AB şartlarını yumuşattik“ sözleri de külli yalandır..AB,gerekirse yumuşatmayı önceden düşünerek,bu arada da asıl almak istediklerini almak için planını yapmış ve tıkır tıkır yürütmektedir...
Su anda (ermeni soykırımı palavrası,bizansı canlandırma gibi görünmeyenleri bir tarafa bırakarak) Ab’nin üyelik için bizden,üyelik öncesi halletmemizi istediği ekonomik meselelerin en başında Kibrıs’ın resmen bu kölelik yolu için satılması ve tarımın ıslahı geliyor..
Bu talepler karşısında, 17 Aralıktan önce Kıbrıs için yeni bir adım atmayız diyen şom ağız, zaten AB ye bu konuda gereken mesajı vermiştir..
Tarım konusu ise..
AB bizden sözde çiftçiyi kalkındırmamızı ,gerçekte ise Türk tarımını yok ederek, Türkiyeyi Avrupa tarımının pazarı haline getirmek istiyor..
Medya propogandasıyla AB nin her hakaretinin, Cennet yolunda bir adım olarak sunulması milletimizin kafasını karmakarışık etmiştir.. Gerçekler millete anlatılmamaktadır.. Anlatmaya çalışanların ise sesleri duyulmamaktadır.
Türk insanı halâ AB’ye girip ,anında istediği ülkeye giderek iş bulacağını ,refaha kavuşacağinı zannediyor.. Yani Hasan Sabbahın cennetine afyonsuz koşuyor..
İki yıl kadar önce yazdığım bir yazıdan bir paragrafı aşağıya alıyorum:
“Bizler, bu gün AB den daha AB’ci olan siyasetçi, işadamı, yazar ve bilumum akıl hocalarının, bize boş tencereleri ve boş keseleri göstererek bizi davet ettikleri yola girersek hayali bir maddi zenginlik uğruna başımıza neler gelecek, bizden sonraki nesillere hangi tehlikeleri bırakacağız bir düşünelim:
. Bugün mecliste kabül edilen anadilde eğitim, Türkiyenin kendi ihtiyaçlarından doğan ve milli iradesiyle verdiği bir karar olmayıp, pkk ’nın siyasallaşma planlarıyla doğru orantılı olarak AB nin dayatmasıyla alındığı için (bu arada AB kendi içindeki mesela İspanya ve Yunanistandaki etnik meselelere hiç ilgi duymamaktadır.) zaman içinde ikinci resmi dil – özerk bölge talebi-ve vatanımızın bölünmesi sürecinin ilk adımı değilmidir ?
· Yunanistanın baskısıyla paketin içine dahil edilen Kıbrıs meselesi, bürokratik kulvara çekilip , Yunanistanın istediği gibi pratikte tekrar rum yönetimine teslim edilmeyecekmidir?
· Ermeni soykırım palavrası Türkiyeye dayatılıp, arkasından tazminat talepleri milletimizin sırtına yüklenilmeye çalışılmayacakmıdır ?
· Kürtlerden sonra Türkiyede yaşayan veya yaşadığı iddia edilen etnik kökenliler için de (kendilerinin böyle bir talebi olmasa dahi taşeronlar kullanılarak) özerkliğe varan talepler gündeme gelmeyecekmidir.
· Bugün işkembe çorbasına, kokorece karışan AB, yarın ezân sesine, mezbahalardaki İslâmi hayvan kesimlerimize, yönetmeliklerine aykırı buldukları gelenek ve göreneklerimize karışmıyacakmıdır.
·Milli birlik ve bütünlüğü yaralanmış, ordusu AB ordusu emir-komutasına dahil olmuş, Türkiyeyi Türkiye yapan, Türkü Türk yapan maddi ve manevi değerleri başkaları tarafından kontrol altına alınmış ülkemizi, TÛRKİYE olarak gelecek nesillere bırakabilecekmiyiz ?
· Fener rum patrikhanesinin ekümenlik hayalleri ve patrikhanenin Avrupa gezileri sırasında bu hayallere çanak tutan Avrupalı devletlerin davranışları ortada iken, Vatikan gibi bir devlet kurma peşinde olanları neyle engelliyebileceğiz.
Okuyanlar içinde yazımızı fazla karamsar bulanlar çıkabilir. Ancak milletine karşı sorumluluk duyan her devlet adamının, hatta sokaktaki her insanımızın Ekonomiyi, midesini ve kesesini düşündüğü kadar bunları da iyi düşünmesi gerekir.”
Bütün bunlar birdenbire ortaya çıkan sonuçlar değildir.. Sonucu önceden belli olan bu yola, gözü bağlı dalanlar, gözlerindeki bağı çözmemekte direniyorlar..
Biz kendi Tarım problemimizi çözdükten sonra, tarımımızı sanayiyle birleştirdikten sonra zaten dünyanın en önemli ülkelerinden biri haline geliriz.. Zaten refah seviyemiz AB’siz yükselir..
Bu konularda ak-kara anlayışındada dikkatli olmak lâzımdır.. Ben bir fert olarak fikirlerimi rahatça beyan edebilirim..Ana politikamız Türk devletinin milli yapısını korumak, bağımsızlığını herşeyden üstün tutmak, kendi öz kaynaklarıyla yükselmeye gayret etmek olmalıdır.Ancak devlet adamlarımız fertler gibi ak-kara beyanında bulunamazlar..Ana politikadan uzaklaşmadan günün şartlarına göre tavırlar alırlar. Onları ak-kara seçimine zorlamak belki fert olarak bizleri tatmin eder, ancak uluslararası kaypak zeminde ,devlet olarak pazarlık gücümüzü azaltır....
AB’nin menfaatleri, bölgemizdeki Amerikan çıkarları,İsrailin geleceğe ait planları çok zayıf ve hastalıktan belini doğrultamayan bir Türkiye istemektedir.. Bütün bu odaklar, çok çetrefilli, karmakarışık uluslararası oyunlarla bizi bu duruma sürüklemeye çalışıyorlar.. Şimdiye kadar da epeyce başarılı oldular...
Henüz herşey bitmiş değildir.. Gidişatı düzeltecek öz cevherimiz vardır, bu cevheri parlatabiliriz..
Ancak, nefis adlı bizi saran çemberden çıkmak şartıyla...
Gelecek nesillerin bizleri lânetle anmalarını istemiyorsak, artık birbirimizi yemeyi bırakmalıyız. Benliğimizin savaşını vermekten vazgeçmeli, tüm milli güçleri, Hasan Sabbahın cennetine giden ve sonu milli hüsran olan bu yolu tıkamak için birleştirmeliyiz....
Hürmetlerimle
İlhan Esen
|
|