Türk kimliği
TÜRK KİMLİĞİ
Birkaç yıldır Türkiye’de, pek gözlere çarpmayan sinsi bir faaliyet yürütülüyor. Çoğunluğunu içimizdeki azınlıkların ve dönmelerin teşkil ettiği bir grup sözde yazar ve bilimadamıyla (kendileri soylarını pek iyi bilirler ve gerektiği yerde sahip çıkarlar, ama kamuoyuna açıklamamaya büyük özen gösterirler.) başlayan ”Türklük” mefhumuna saldırı, Mazlum hazretlerinin ”Türklük değil, Türkiyelilik” hezeyanıyla tekrar gündeme oturdu.
Son on yılı şöyle bir hatırlamaya çalışırsak bu güruhun sinsi faaliyetlerini sıralayabilir, varmak istedikleri hedefi anlayabiliriz. Neydi bunların zaman zaman gündeme getirerek suyu bulandırmak istedikleri ”dahi fikirler” :
-Önce kendilerine göre ”Türk“ü tarif ettiler : T.C sınırları içinde yaşayanlara Türk denir. -Sonra altıyüz yıllık Osmanlı devletinin tüm askeri başarılarını yeniçerilere maledip sayılarını onbinden yüzbinlere taşıyıverdiler. -Nihayet Osmanlı sülalesinin Türk değil Fars olduğu atıldı ortaya. -Türklerin milli sembollerinin bozkurt değil keçi olduğu balonu uçuruldu . -Türk Cumhuriyetlerine ”Türki” demeye inatla devam ettiler. -”Türküm” demenin tu-kaka, mozaik safsatasına yeni yeni parçalar eklemenin çağdaşlık olduğuna birçoğunu inandırdılar . vs,vs ”Sahibinin sesi” televizyoncular da bunları bol bol ekranlara çıkarıp, sahiplerini memnun ettiler. Maksat, milletimizin kafasında bir kimlik bulantısı yaratabilmek, Türkiyeyi mümkün olduğu kadar fazla etnik yapıya bölmek,Sivas’taki Türkmenin Antalya’daki Türkmenden farklı olduğunu iddia edip, gelecekteki muhtemel bir güçlü Türkiye endişesinden Batılıyı kurtarmak. Türkiyede iktidara gelmenin en kısa yolunun dini değerleri seçim meydanlarında istismar, iktidarda kalmanın en iyi yolunun ise Batı uşaklığı olduğuna şartlanmış bir ”Mazlum” efendi, Türk milletine ait hiç bir milli endişe taşımadan bu yolda milletimize ilkeride çok pahalıya mal olacak adımları fütursuzca atmaktadır. Türk tarihinin en kara lekelerinden biri olan 11 askerimizin başına çuval geçirilme meselesinde sesi soluğu çıkmayan, sırça köşklerden Türkiyeyi seyreden sözde devlet büyükleri ise, hala halkın tepkisini çeken gereksiz beyanatlarla Mazlum efendiye bilerek veya bilmeyerek payanda olmaya devam ediyorlar. Kuyruksuz maymunun kral olduğu gün, ”bütün maymunlar kuyruğunu kesecek” emri gibi, Mazlum efendi ”Türk değil, Türkiyeli” hezeyanıyla, kimlerin hizmetinde olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Değerli Kardeşlerim…
Türk düşmanları ortak bir cephede birleşmiştir ve saldırı direkt olarak milli varlığımızadır, Türklüğümüzedir. Bu milletin evlatları da bir an önce tehlikenin şuuruna vararak, ortak bir güçle bunun karşısına durmalıdırlar.
Şimdi, kendi kendi milli yapımıza, yani Türklüğümüze ve Türklüğümüzün, hangi değerlere sahip olduğuna bir bakalım:
Bilinen beşbin yıllık bir tarihimiz var. Bunun gerisinde kalan sisli zamanı ise henüz bilmiyoruz. Askeri, devlet kurma, toplum organizasyonu konularında, gerçekten dünya tarihinin yıldızları olan isimler, Türk tarihinin akışında her çağda önümüze çıkıyor.
Oğuzhan, Attila,Bilgehan, Saltuk Buğra Han, Alparslan, Yıldırım, Toktamış, Timurlenk, Fatih, Yavuz, Kanuni, Atatürk bunlardan sadece birkaçı. Herbiri çağının yıldızlaşmış devlet adamları, askeri dahileri..
Sonra insanlığa ilimleriyle hizmet etmiş, tıpta, matematikte, astronomide, felsefede, coğrafyada, edebiyatta mimarlıkta çığır açmış alimlerimiz: İbn-i Sina, Biruni, Farabi, Harezmi, Uluğbey, Ali Kuşçu, Piri Reis ilk aklımıza gelenler. Destanlar yaratmış, dünyayı gücü ve aklıyla yönlendirmiş, imparatorluklar, sayısız devletler kurmuş bir milletin torunlarıyız.
Binlerce yıldanberi acı günlerimize ağıtlar yakmış, toylarımızda türküler söylemiş, Ali Şir Nevainin, Fuzulinin pırlanta mısralarıyla duygularımızı şiire dökmüş, Itrinin, Dede efendinin müziğiyle kendimizden geçmiş, Nasrettin Hocayla kahkahalar atmış, Karacaoğlanla, Dadaloğluyla, Erzurumlu Emrahla, Kağızmanlı Hıfzıyla, Pir Sultan Abdalla, Aşık Veyselle kulaktan kulağa gönülleri dolaşmış bir milletin evlatlarıyız.
Asırlarca İslâmın bayraktarlığını yapmış dedelerimiz, Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Mevlana ile imân zirveleri olmuşlar, dünyaya, yüce dinimizin doyumsuz güzelliklerini, insana verdiği yüksek değeri göstermişlerdir.
Dünyanın hiç bir milletinde, Türk milleti kadar zengin bir kültür hazinesi yoktur. Sibirya’dan, Saha yurdundan Afganistan’a, Doğu Türkistan’dan Balkanlara üç kıta üzerine dağılmış Türk yurtlarında binlerce yılın birikimi, emeği capcanlı durmaktadır. Tarihimizin hiç bir döneminde alnımıza leke olacak bir olay yoktur. Savaşçı dedelerimiz ülkeler fethetmiş, ama insanlara adaletle davranmışlardır. İnançlarindan, kültürlerinden ötürü zulme uğrayan milletler, Türkün adaletine sığınmışlardır. Bütün bu kültür değerlerimiz, geçmişimizin bize, geleceğe aktarma şartıyla teslim ettiği emânetlerdir. Bunlardan asla taviz vermeden bilgi çağını yakalamalı ve geçmeliyiz. Son dönemlerde kendini gösteren, asli değerlerimizden uzaklaşma, taklitçiliğe özenme, geçmişi reddetme, sadece günü kurtarma adına gelecekle geçmiş arasındaki hayati köprüyü çökertme faaliyetleri karşısında, hepimize büyük yük düşmektedir. Bizim Türklüğümüz AB’den de, dolardan da, Amerikan dostluğundan da çok çok kıymetlidir. Sırtımızdaki yükün şuurunda olmalı, bu şuurla hareket etmeliyiz.
Allaha (c.c) emânet olunuz
İlhan Esen
|