Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç


TASAVVUF NEDİR?

İslam nizamı üç temel ilim dalı üzerine oturmuştur.Bunlar, FIKIH, KELAM, ve TASAVVUFTUR.
"Kelam, aklı ve nakli esas alır. Fıkıh ve Tasavvuf da aynı kaynaklara dayanır, ancak tasavvufta gönül eğitimi ön plana çıkar. Kelam, Fıkıh ve Tasavvufun gayesi birdir., sapmalardan ve İslam dışı sızıntılardan kurtarmak. Başka bir ifadeyle, İslam´ın esaslarını değişik açılardan yorumlayarak, özü daha derinden ve anlamaya çalışmaktır."


Bu kısa bir tespitten sonra, biz sözü Tasavvufa getirmek istiyoruz.
Değerli okuyucu,"İslam dininin, yapılmasını emrettiği veya nefyettiği ameller iki nevidir; bunlardan bir kısmı vücudun zahiriyle alakalıdır:Namaz, oruç, hac, ve anaya babaya hürmet....gibi. İçle(ruh) ilgili olanlar ise, iman,sabır, şükür, tevekkül, kazaya rıza, teslimiyet, Allah için ihlas, Allah ve Resulullah sevgisi ve diğer a´mal-i hasane...Tasavvuf, kalple ilgili amelleri besler ve neşvünemalarına çalışır. Beyin içi ilimlere can, gönül içi ilimlere de samimiyet katar.Yani, kişinin iç dünyasını(özünü)önce siler-süpürür ve daha sonra da derinleştirir.
Cenab-ı bu hususa şöyle işaret eder:
"NE MAL, NE EVLAT FAYDA VERİR, OGÜN, ANCAK TERTEMİZ BİR KALP İLE ALLAH´A
GELENLER SAADETE NAİL OLURLAR."(Kr. Şuara,88)Evet, Tarih boyunca tasavvufun hizmeti,"kalb-i selim" sahibi mümtaz insanların yetişmesinde sanıldığından çok daha büyüktür.

Zikri geçen ayetin şerh ve izahını Peygamberimiz, şu hadislerinde hepimizin anlayabileceği şekilde yapmışlardır. Şöyle buyurmuşlardır:
"DİKKAT EDİN Kİ, VÜCUTTA KÜÇÜK BİR ET PARÇASI VARDIR. BU ET PARÇASI SIHATTE BULUNDUKÇA, İYİ ÇALIŞTIKÇA BÜTÜN BEDEN DE SIHATTA BULUNUR. ŞAYET O KÜÇÜK ET PARÇASI FESADA GİDERSE BÜTÜN BEDEN DE FESADA UĞRAR. İŞTE BU ET PARÇASI
KALPDİR. "(Sahih-i Buhari,c.1s.20,Bulak 1311) Bize bu hadislerinde anlatmak istedikleri Nebi (a.s.)´ın şudur: Bedenin zahiri olan fiil ve hareketlerin iyiliğe doğru gitmesi veya kötülüğe doğru akması, ancak bu kalbin selah ve fesadına bağlıdır. Kalbi selah ve fesad, vücudun her nahiyesine tesir eder (Selah, vücud ikliminde sulh-ü sükunun, fesad da fısk-u fücurun kaynağıdır.) Tasavvuftan veya fıkh-ı batıniden(kalp ve gönül ilimleri) maksat kalbin selah ve tezyini ve bilumum maddi ve manevi hastalıklardan korunmasıdır."

Muhterem okuyucu, aynı zamanda tasavvuf,iç ilimlerle birlikte, inançların ve amellerin bir düzen içinde insanın yaşayışına hükümran olmasını da sağlar.
Tasavvufun mevzuu her ne kadar kalp ilimleri ise de, ilmi zahire(İslam´ı vecibelerin tamamı)yer vermeyenleri etrafına sokmaz...."ŞÖYLE Kİ,BİR ADAM, ŞER´İ ŞERİFİN EMİRLERİNİ YERİNE GETİRMEDEN ÖMRÜ BOYUNCA KALP VE GÖNÜL İLİMLERİYLE UĞRAŞSA BUNLARIN AHVALİ HUSUSUNDA ÇALIŞSA, DİDİNSE KATİYETLE SÖYLİYEBİLİRİM Kİ YİNE ALLAH´A VASIL OLAMAZ. ÇÜNKÜ İSLAM TASAVVUFUNDA ASIL HEDEF ALLAH´I HOŞNUT VE RAZI ETMEKTİR. BUNUN DA YOLU İSLAM´IN EMİRLERİ ÜZERİNDE KAMİL BİR SEYİR TAKİP ETMEKTİR. BU İLAHİ EMİRLERİN BİR KISMI DİNİN DIŞ KUTBUNA BAĞLIDIR. İBADET KISMINDAN OLAN NAMAZ, ORUÇ, HAÇ VE ZEKAT GİBİ.
BİR KISMI DİYANET İSMİ VERİLEN MÜKELLEFİYETLERDİR.: NİKAH,TALAK,KARI KOCA ÜZERİNE İFASI VACİP OLAN KARŞILIKLI HAK VE VECİBELER GİBİ. BİR KISMI MUAMALATA TALLUK EDEN HÜKÜMLERDİR.ALIŞ-VERİŞ, MUHAKEME, ŞAHADET MÜESSESİ, VASİYET, MİRAS TAKSİMİ GİBİ.BİR KISMI ADAB-I MUAŞERET KAİDELERİDİR.SELAMLAŞMAK, YEMEK, İÇMEK, OTURMAK, KALMAK, ZİYAFET VE DA´VET GİBİ. BÜTÜN BUNLARA FIKIH İLMİNİN MESELELERİ DENİR." (Abdu´l-bari En-Nedevi, Tasavvuf Ve Hayat s.265)

"BİZ DERYAYA DEĞİL;TAKALARA KARŞIYIZ."

Evet, aziz okuyucu, yukardan beri, ifade etmeye çalıştığım gerçeklerin ışığı altında anladık ki; yüce dinimizde tasavvuf, Kuran ve sünnetle sabit olup tarih boyunca "tefeyyüz mektebi" olarak vazife görmüştür. Zaman zaman bu mukaddes müessese kötüye kullanılmış; adeta Müslümanlar "MANKURT"laştırılmıştır.

Bir zamanlar, JUAN-JUNLAR genç esirlerin saçlarını ustura ile kazıdıktan sonra, yeni kesilen bir hayvan derisini başına sımsıkı sarıp güneşte kurumaya bırakırlarmış. Bu işkenceden nadiren kurtulabilen esir, bütün mazisini ve hafızasını unutur, efendisinin her emrine uyar, sadık bir "MANKURT" yani yarı insan, yarı hayvan, acayip bir şey olurmuş ve daha sonra öz babasını ve anasını dahi öldürürmüş, çünkü onları tanımazmış. Her türlü ölçüden uzakta yaşarmış. Bunun gibi aynen günümüzde Türk insanını ve bilhassa Türk gençlerini bazı kimseler, "sizi iyi insan, iyi Müslüman yapacağız" diye sanki mankurtlaştırıyorlar. Evet, doğrudur, eskiden Tarikat, şahsiyet veriyor, kişinin içinin insanlaşmasına, içinin Müslümanlaşmasına yardımcı oluyordu. Şimdi ise, şahsın içini taşlaştırıyor, dışını da erozyonlaştırıp, işe yaramaz bir hale getiriyor.
Tarihte tarikat, dostluk ve kardeşlik bağlarını kuvvetlendiriyor; beyin ve yüreklerde tevhidi sağlıyordu. Bugün ise, insanı önce kendisinden ayırıyor ve daha sonra da çevresinden, soyundan, sopundan... vatanından, milletinden... koparıyor. Demek ki, tasavvuf müessesesi cahil ellerde, karanlık dillerde kalmış, büyük oranda, aslını, esasını yitirmiştir.

[--pagebreak--]

Aziz okuyucu, cahil kimseden hiçbir şey olmaz. Eğitimsiz insandan ne anne olur, ne baba. Ne hacı olur ve ne de hoca.. Ne derviş olur ve ne de mürit..
Vallahi derim,cahil kişiden insan bile (insan gibi insan) olmaz! İslam üniversitesi mesabesinde olan Tarikat müessesesi, ilk, orta ve lise (bilgide, ilgide ve sevgide belli bir seviyeyi yakalamış kimseler kastediliyor) okumamış insanları almak, günahların en büyüğüdür.

Osmanlılarda tekke ve medresenin yan yana oluşundaki sebebi düşünmek lazım.
Medresede, uzun bir süre ilim, irfan görmeyenleri, tekkelere asla kabul etmezdi ecdadımız. Hiç unutmam, bir zamanlar zeki, cesur ve akıllı bir arkadaşımız vardı. Onu birkaç ay teşkilatta göremedik. Bir vesile ile bir yerde karşılaştık. İlk etapta onu tanımakta inanır mısınız güçlük çektik.
Fizyonomisi müthiş bir şekilde bozulmuştu. Sanki o boylu-boslu ülküdaşımız gitmiş, yerine eğrilmiş- erimiş, tükenmiş biri gelmişti. Gözlerinin de ışığı sönmüştü. Ellerinden tuttuk (affedersiniz) ölü eli gibiydi.. Sizin anlayacağınız can dostlar, kahraman arkadaşımızı birileri "MANKURT"laştırmıştı. "İyi bir Müslüman olma" adına tüm değerleri reddediyordu. Biz "VATAN" diyorduk, o "karnımın doyduğu yer" demekteydi. Biz "BAYRAK" dediğimizde ise "O, hiç önemli değil, sadece bir bez parçasıdır" diye karşılık veriyordu. "ÜLKÜCÜ HAREKET" dediğimizde de, "güzel yılarımı aldı götürdü" cevabında bulunuyordu. Biz, ANNE- BABA dediğimizde de, muhatabımız, "eğer avam ( bulunduğu halkanın dışı) iseler beş para etmezler" demekteydi. Lütfen söyler misiniz, JUAN JUNLARIN, "MANKURT"laştırdıkları kimselerden farkı var mı, bu genç adamın?

Aziz okuyucu, istisnaların dışında, ne yazık ki, Tarikat mensuplarında temas ettiğim bu durumu her zaman her yerde müşahede etmekteyiz.Bu hal ise bizi, başta yüce dinimiz İslam ve O´nun içinde barındırdığı mübarek Tasavvuf mektebi adına kahretmektedir." Daha iyi Müslüman"olmak için;insanlıktan uzaklaşan kardeşlerimize de Rabbim biliyor ki;çok hem de pek çok üzülüyoruz.Eyvah!!! Çok yazık!!!Buna"DİMYATA PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULĞURDAN OLMAK" denilmez de ne denilir?!

Bir kez daha altını kalın bir çizgiyle çizerek ifade edelim:Tasavvuf okulunun tek gayesi:"sürükleneni tutmak,oturanı kaldırmak,ayaktakini yürütmek,yürüyeni koşturmak ve koşanı da uçurtmaktır.Böyle bir müessese hiç milli kimliğe karşı çıkar mı? Hayır, asla çıkmaz ve çıkmıyor da!.. Çünkü o
biliyor ki;Milletleri millet yapan unsurların başında gelmektedir milli kimlik.. Bir diğer ifadeyle:Milli kimliğe sahip olmadan, dini şuura ulaşmanın da keza asla kabil olamayacağının elbette idrakindedir o kutsal kavram.Evet, aynen öyle;İslam bir bütündür;O bütünü oluşturan dinamikler çoktur. İşte "Tasavvuf" bunlardan biridir. Birdiğeri de "Milliyetçilik" tir! Bunlardan birini kabul edip, diğerini inkar etmek ve birini yaşarken diğerini terk etmek kesinlikle, İslam ruhuna aykırıdır.

Bu konuda,Tasavvuf sultanlarının yüzlerce güzel tespitleri var.İzninizle onlardan bir kaçını buraya almak istiyorum.
"Tasavvuf, kalbi, beşeriliğe saplanıp, kalmaktan arıtmak, bedeni hazlardan ayırmak, beşeri sıfatları silmek, benlik davasından kaçınmak, ilahi sıfatlarla bezenmek,, hakikat bilgisine bağlanmak, bütün insanlara iyiliği tavsiye etmek, Allah´ın Resulüne tam uymaktır."
"Tasavvuf, senin her şeye malik olduğun halde, hiçbir şeyin sana sahip olmamasıdır."
Tasavvuf, vücut organlarını kontrol altında tutmak ve ruhtan gelen uyarma ve sezgilere önem vermektir."
"Tasavvuf, Kitap ve Sünned´e tam bağlanmak, bidat ve zevkleri terk etmek, güzel ahlakla bezenmek, dostlarla hoş sohbet edip, kendilerine hizmette bulunmaktır."
"Tasavvuf,bütünüyle cehd ve gayrettir. Ona, vurdumduymazlık, aldırmazlık, zaaf, gaflet karıştırmayın."
"Tasavvuf,ahlaktan ibarettir.ahlakta seni geçen, Tasavvufta da geçer."
Tasavvuf, şeriatın yardımcısı olup,şeriatın üçüncü mertebesi olan ihlası elde etmeye yarar."
"Tasavvuf, elde olmayan bir şeyin, gönülde de olmamasıdır."
"Tasavvuf, elin boş, gönlün hoş olmasıdır."
"Tasavvuf, malik ve memluk olmamaktır."
Kısaca,"TASAVVUF, KİŞİNİN, DIŞI GİBİ, İÇİNİ DE İNSANLAŞTIRMASI, İSLAMLAŞTIRMASI VE TÜRKLEŞTİRMESİDİR." (S.T.)
"Sufi,(tasavvuf ehli)fakirdir, zahiddir,tevekkül ehlidir, rıza halindedir.Zühd( Zühd:dünyaya rağbet etmemek, nefsani istek ve arzulardan kendini çekerek ibadete vermek)fark,tevekkül,rıza ve şükür tasavvufun ilk basamaklarındandır ve sufinin bu hususları; gerçekleştirmesi madde ve menfaatin ruh üzerindeki etkisini imkan ölçüsünde silmesi anlamına gelip, maddenin etkisinde bir sufinin ne kendisine, ne de çevresindekilere hayrı vardır.
Sufiler,"hubb-i cah dedikleri şöhret ve itibar sahibi olmaktan, hubb-i riyaset dedikleri baş ve önder olmaktan sakınır ve bu tür şeylerin manevi hayata vereceği zarara dikkat çekerler. Özellikle ünlenme ve baş olma konusu üzerinde önemle durur ve "ARİFLERİN GÖNLÜNDEN EN SON ÇIKAN KÖTÜ HUY;BAŞ OLMA HIRSIDIR" derler.

[--pagebreak--]

Sufilere göre samimi ve hakiki sufiyi diğerlerinden ayırt etmenin ölçüleri şunlardır: Hakiki sufi, zengin iken fakir,aziz iken zelil, ünlü iken namsız olur. Sahte mutasavvıf ise, fakir iken zengin, zelil iken aziz ve namsız iken namlı olur. Yani samimi bir sufi servet, itibar ve ün peşinde değildir.Tersine bu tür şeylerin manevi hayat açısından sakıncalı olduğunu bilir ve kendisini ondan korur.
Büyük sufiler, sürekli olarak dünyayı ve maddeyi kötülemişler, maddeci felsefeden uzaklaşmışlar, daha çok maddeyi kötüleyen ve inkar eden idealist felsefelere yakınlık duymuşlardır.
Tasavvufta el emeği ve alın teri ile geçinmek esastır. Bu bakımdan onlar bağ bekçiliği yaparak geçimini sağlayan İBRAHİM b.EDHEM´i kendilerine örnek alırlar.
Manevi yolda ilerlemenin, ruhen yükselmenin ve yüce Allah´a yaklaşmanın şartı her türlü çıkarcılıktan, egoizmden ve nefsin arzularından arınmaktır.
Bu arınma olmadan Tasavvuf yolunda mesafe almak mümkün değildir.Tarikatlar bu arınmanın nasıl olacağını uygulamalı olarak belleten eğitim araçlarıdır.
Burada manevi terbiye gören mürşitler, ruhen olgunlaşır, iyi ve ergin insan haline gelirler. Bu bakımdan müritlere yol gösteren, onları eğiten ve olgunlaştıran tecrübeli ve kamil insanlara "ŞEYH" veya "MÜRŞİD" denir. İnsanları iyi edep ve terbiye etmesi şeyhin en büyük kerametidir."

MÜRŞİDİN BAŞLICA ÖZELLİKLERİ
Evet,"mürşid de her şeyden önce insandır.Bu, bir eli beşeri vasıflarda, bir eli ilahi vasıflarda bir vasıta insandır. İmamı Rabbani diyor ki:"İNSAN ÇOK ADİ VASIFLARIN ZEBUNU OLARAK YARATILMIŞTIR. BÖYLE BİR VARLIĞIN ALLAH´A ULAŞMASI İÇİN, İKİ KUTBA YANİ HEM İNSANA, HEM DE ALLAH´A BAĞLILIĞI OLAN BİR VASITA VARLIĞA İHTİYAÇ VARDIR. O DA KAMİL İNSANDIR."  (Rabbani; 1.mektup108) Bu kamil insana, Peygamber mertebesine çıkarmamak şartıyla her türlü paye verilebilir.Unutulmaması gereken nokta şudur: İslam düşüncesi, mertebesi ne olursa olsun, hiçbir veliyi peygamberle aynı hizaya çıkarmaz. Çünkü Peygamberlik yalnız Allah vergisiyle elde edilir. İnsanın gayretiyle elde edilen velilik onunla asla bir çizgiye yükselemez.

Mürşid, bir silsile ile Hz. Peygamber´e ulaşmalıdır. O halde tarikat terbiyesi görmemiş kişi, mertebesi ne olursa olsun, tasavvufi manada mürşid sayılmaz. Çünkü mürşitliğin temel vasıflarında olan"PEYGAMBERE VARİS OLMA" keyfiyeti ancak silsile sayesinde mümkündür.vakıa, tasavvuf tarihinde ÜVEYSİLİK diye bir kurumdan söz edilmiştir.Üveysilik,bir şeyhe, sonuç olarak da bir silsileye bağlı olmadan manevi terbiyesini tamamlamış olmayı ifade eder.Ancak burada da,maddeten olmasa da bir intisap vardır. Fark şudur ki, üveysi intisabını,"RUHİ ALEMDE, RUHANİ YOLLA" yapar.Mesela Peygamber´den veya ölmüş bir mürşitten bu yolla eğitim görebilir. Şöyle-veya böyle, üveysilik kurumunun tasavvuf tarihinde önemsendiği söylenemez. Hakim ve itibarlı tarz daima mürşidin bir silsile ile peygamber´e bağlı olmasının esas alınışıdır.

"Türk tasavvuf tarihinde mürşidi ifade etmek için daha çok şeyh veya pir deyimleri kullanılır. Tabirlerin ilki Arapça, ikincisi Farsça´dır. Şeyh kelimesinin, daha hicri ikinci asırda ve Tabiun tarafından bugünkü anlamında kullanıldığını görüyoruz. Hicri 110larda ölen Yezid b. Meysere şöyle diyor:
"ŞEYHLERİMİZ DÜNYAYI ALÇAK VE SEFİL GÖRÜRLER VE ONA YANAŞMAZLARDI." Şeyh için verilen tanım ise şudur: "ŞERİAT VE HAKİKAT İLİMLERİNDE KEMALE ERMİŞ İNSAN" İslami kavramları tanıtan eseriyle ünlü Tehanevi´nin bu tanımı gösteriyor ki; şeyh iki ilmi birleştirmiş olacaktır: şeriat ilimleri (kitabi ilimler), hakikat ilimleri (tasavvufi eğitim ve deruni tecrübe ile elde edilen ilimler).

Mürşidin vasıflarını, bir liste halinde toplayan sûfî yazarlar vardır. Biz burada, biri, ilk devirlerden, biri de son devirlerden olmak üzere, iki örnek vereceğiz:
"Hicri 440´da ölen ve İbn Sina´ya da mürşitlik yaptığı kabul edilen Ebu Said İbn Ebil Hayr mürşidin vasıflarını şöyle sıralıyor:
1.Örnek olmalı ki, mürit ona bakarak kendini yönlendirsin.
2.Tarikattan yetişmiş olmalı ki, tarikat terbiyesi verilebilsin.
3.Edep ve ahlak güzellikleriyle bezenmiş olmalı ki, bu güzelliklerle bezendirebilsin.
4.Cömert olmalı ki, malını müritleri uğruna harcayabilsin.
5.Müridin malında gözü olmamalı ki, müridiyle arasına engel girmesin.
6.İşaretle kadir olduğu öğüdü sözlü olarak vermemeli.
7.Yumuşaklıkla verebileceği terbiyeyi şiddet ve celalle vermemeli.
8.Başkalarına öğütlediklerinin tümünü önce kendi yapmalı.
9.Yasakladığı şeylerin tümünü, önce kendi yapmamalı.
10.Allah rızası için kabul ettiği müridi, insanların rızası için terk etmemeli."
[--pagebreak--]"Muahhar bir kaynak olan Mirat´ül Makaasıd´da Bektaşi yazar Ahmed Rifat (ölm. 1876) mürşidin vasıfları başlığı altında şunları yazıyor: Şeyh olan kişi şu fiillerle mukayyet olmalıdır:
1.Bütün hallerde ehli sünnet velcemaat yolu (ortodoks yol) üzre olmalıdır.
2.Batınî ilimlerden almamalı ve böylece kendine arz edilen olayı isabetsiz bir biçimde yorumlamamalıdır.
3.Akıllı ve kemal sahibi olup dervişleriyle tatlı sohbet etmelidir.
4.Cömert olmalıdır.
5. Cesur olmalı ve Allah´tan gayrı kimseye boyun eğmemelidir.
6.Şehvetten ve kadınlardan sakınmalıdır.!
7.Dünyaya sevgi beslememeli, müridin malına göz dikmemeli, zorunlu haller dışında çiftçilik vs. ile uğraşmamalıdır.
8.Müritlerine müşfik davranmalıdır.
9.Yumuşak huylu olmalıdır.
10.Bağışlayıcı, affedici olmalıdır.
11.Güzel ahlaklı olmalıdır.
12.Müridinin kendi işleri dururken onu alıp özel işlerinde çalıştırmamalıdır.
13.Soylu, ruhen asil ve mert olmalıdır. Çünkü bu vasıflar Peygember Ehlibeytinin vasıflarıdır.
14.Tevekkül içinde olmalıdır.
15.Teslimiyet ve Allah´tan razı olma haline ulaşmış olmalıdır.
16.Kaza ve kadere rıza göstermelidir.
17.Vakar sahibi olmalı, ahdine vefalı olmalıdır.
18.Acelecilikten uzak, sakin olmalıdır.
19.Karar verip azmettiği şeyden caymamalı, dönmemelidir."(Bkz.Tasavvufun ruhu ve Tarikatler,sh.65)

ŞANLI TARİHDEKİ YERİMİZ
"Müslüman -Türk Milleti´nin tarihteki yücelişi ve muhteşem büyüklüğü kendiliğinden oluveren bir olay değildir. Yirmi üç milyon kilometre kareyi bulan topraklar üzerinde kurulan büyük bir medeniyetin, elbette bazı sırları olmalıdır. Yıkılışın sebeplerini aramak, ne kadar gerekli ise;ihtişamın
sırlarını da aramak, o kadar gereklidir.
İşte bu sırları şöyle özetlemek mümkün:
1.Türk-İslam medeniyetine ve İslam´ın tevhit inancını yürekten inanmak.
2.İslam´ın tevhit inancını, Ahlak ve faziletini, dünyaya hakim kılma sevdası.
3.Anadolu´da yaşayan ve bütün saflığını koruyan TASAVVUFUN, kişiyi olgunlaştırıp, bencil duyguların ötesinde, hak ve adalet duygularını kökleştirip topluma yön vermesindeki etkili rolü.
4.Mezhep ve tarikat ayrılıklarının, derin ihtilaflara dönüşmeden hoşgörü sınırları içinde tutulması.
5."Millet için devlet"politikasının hakim kılınması.
6.Miri esasa dayanan toprak sistemi sayesinde, işleyene toprak verilmesi ve bu yolla sosyal adaletin en önemli gereklerinden birinin daima diri tutulması.
7.Ahilik denilen esnaf teşkilatının, İslam ahlak ve faziletini esnaf üzerinde hakim kılması.
8.Türk ordusuna canlılık veren Şehitlik ve gazilik inancının askerin ölüm korkusunu kaldırıp, yerine cihat sevgisini getirmesi ve askerlerin eğitiminde bu düşüncenin hakim kılınması.
9.Emanetlerin ehline verilmesi ve bir işin başına getirilecek kişide önce liyakat ve becerinin aranması.
10.Eğitimin, her alanda ehil insan yetiştirecek şekilde düzelmiş olması. Ve idarecilerin keyfi tutumlarını frenleyen faziletli ilim adamlarının yetiştirilmesi.
11.Bir milletin yok oluşunu hızlandıran; alkol, fuhuş ve uyuşturucu gibi zararlı unsurlardan, başta genç nesiller olmak üzere, bütün toplumun korunması için gerekli düzenlemelerin yapılmasında azami dikkat gösterilmesi.
12.Toplumda;kardeşlik, birlik ve beraberlik duygularının sözde değil, özde yaşatılmış olması."

[--pagebreak--]

Evet, evet can okuyucu,Özet olarak" Şeriat gemi, tarikat deniz, hakikat ise gemiye yüklenen madenlere benzer.Şeriat bir nesnenin koruyucu kabuğu, tarikat bu nesnenin içi, hakikat ise aynı nesnenin içindeki özü, usaredir.
Ancak bu inceliğe çok dikkat etmek gerekmektedir.: Hakikat tarikatın, tarikatta şeriatın neticesidir. Bunların birinde kemale ermeden ötekine varmak mümkün değildir. O halde şeriata muhalif bütün tarikatler batıldır.
Şeriata aykırı bir yoldan giderek hakikate ulaşacağını sanan, şeytana oyuncak olmuştur. Tarikatın zahiri şeriat, içi hakikattir. Hakikat çoğu kez sırlara, sembollere bürünür. Bu sır ve sembolleri anlamak sadece şeriat yolunda yürüyenlerin işidir."

En son söz Yunus´un olsun.
"MÜRŞİD GEREKTİR BİLDİRE,
HAKKI SANA HAKKALYAKİN
MÜRŞİDİ OLMAYANIN,
BİLDİKLERİ GÜMAN İMİŞ!...

HER MÜRŞİDE DİL VERMEKİM,
YOLUNU SAFA UĞRATIR.
MÜRŞİDİ KAMİL OLANIN,
GAYET YOLU ASAN İMİŞ!...

Sohbetimizin duasını da Mürşitler sultanı Abdülkadir Geylani Hz.lerine bırakalım. Buyurun gönüller mimarı sultanım:
ALLAH´IM, YARAMAZ HALİMİZİ, YARAR HALE GETİR. İHTİYAÇLARIMIZI BİLEN SENSİN, YERİNE GETİR. HATALARIMIZ SANA MALUM, BAĞIŞLA. AYIPLARIMIZ SENDEN SAKLI OLAMAZ, BAŞKALARI GÖRMESİN, ÖRT. YASAK ETTİĞİN İŞLERİ BİZE GÖSTERME.
EMRETTİĞİN ŞEYLERİ BİZE KAYBETTİRME. ZİKRİNİ BİZE UNUTTURMA. MEKRİNDEN BİZİ EMİN KIL. SENDEN BAŞKASINA AVUÇ AÇTIRMA. BİZİ GAFİL KİMSELERDEN EYLEME.
ALLLAH´IM DOĞRU YOLUMUZU BİZE İLHAM ET. NEFSİN ŞERRİNDEN SANA SIĞINMAYI ÖĞRET. SENİNLE OLALALIM SİVAYI BIRAKALIM, BUNU NASİP EYLE.
BİZİ SENDEN AYIRMAYA KALKAN HER ŞEYLE ARAMIZA PERDE GER. SENİ ANALIM,
ŞÜKREDELİM, İYİ KULLUK EDELİM; GÖNLÜMÜZE BUNLARI İLHAM EYLE.
İÇİMİZDE SAKLILARI AÇIĞA VURMA. PERDELERİMİZİ YIRTMA. YAPTIĞIMIZ HATALI İŞLERLE BİZİ MUAHAZE ETME. GAFLETLE ÖLDÜRME. KEREMİNE GÜVENDİĞİMİZ İÇİN, SORGUYA ÇEKME. UNUTTUĞUMUZU SORMA. HATAMIZI YÜZÜMÜZE VURMA. BİZDEN ÖNCEKİLERE VERDİĞİN YÜKÜ, VAZİFEYİ BİZE VERME. RABBİMİZ GÜÇLÜ OLMADIĞIMIZ ŞEYİ BİZE YÜKLEME.. BİZİ AFFEYLE., MAĞFİRET EYLE, RAHMETİNİ VER.

(Amin! Elfi elfi amin!)









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2003-01-02 (3031 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1