Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç



İSLAMDA ÖRTÜNMENİN YERİ VE ÖNEMİ

Giyim, insanın mevkiini, cinsiyetini, kabilesini, bölgesini, milletini,
medeniyetini ortaya koyan en önemli vasıtalardan biridir. O, ferdin taşıdığı bir bayraktır. Giyim meselesini tek bir yönden ele alıp incelemek oldukça  zor. Belki de imkansızdır.
Giyim duygusu, yaratılıştan gelen bir duygudur. Örtünmek de, giyinmenin şeklini belirleyen bir Allah emridir. İslam alimleri, örtünmenin sebebi üzerinde durarak insanın niçin örtündüğünü birçok yönleriyle incelemişlerdir. Muhakkaktır ki, örtünmek, kadın için başka erkek için başkadır. Yüce dinimizde örtünmek insanlar içindir. Yani bir arada yaşamak zorunda olan insanların menfaatinedir. Bunu şöyle de ifade etmek mümkündür; insanca yaşamanın en önemli şartlarından biri de örtünmedir. “İnsanın elbiseleri bir manada onun evine benzetilebilir. Elbise insanın ilk evi, daha özel bir evidir. Çünkü insan önce elbisesi içinde, sonra evinde oturur.”
Bu girişten sonra, buyurun bu konuda yüce kitabımızın örtünme hakkındaki ayetlerine birlikte bakalım:
“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak (elbise, yüzük gibi örtünmesinde güçlük bulunanlar) ve kendiliğinden görünenler hariç. Başörtülerini yakalarının üzerine koyup boyunlarını örtsünler. Süslerini kimseye göstermesinler.” (1)
Ayette, “gözlerin sakınılması”nın önce zikredilmesinin hikmeti, yabancı bir kadına veya erkeğe şehvetle bakmanın, zinanın elçisi ve kötülüklerin öncüsü oluşundandır. Göz, kalbin elçisi ve en büyük kapısıdır. Kişi göz yoluyla birçok günaha düşer. Kısaca, göz çoğunlukla zinaya giriş, nefsani isteklere vesile, fitneye sebep olduğu için önce zikredilmiştir.
Ayette, mü’minlerin, gerek dışarıda, gerek içerde ve gerekse başkalarının evlerine girip çıkarken, otururken, kalkarken gözlerini dikmemeleri, harama bakmamaları, ayıp bir şeye gözlerini çevirmemeleri emredilmiş olmaktadır.

Yabancı Kadınlara Bakmanın Hükmü

İslam  Dini, yabancı kadınlara gereksiz bakmayı haram kılmıştır. Öyleyse insanın, karısı ve mahremi dışındaki kadınlara bu şekilde bakması haramdır.
Kasıt olmaksızın bir kadını görmekte bir vebal yoktur. Allah, kuluna gücünün yetmediği şeyi yüklemez. Dolayısıyla, mesela yolda yürürken vbeya bir yerde otururken  gözünü kapamasını da emretmez. Kasıtsız ve art niyetsiz bakıştan dolayı hesaba çekmez. Bu konuda şu hadisler nakledilmiştir: Resulullah, Hz. Ali’ye, “Ya Ali, yabancı bir kadın gördüğünde ikinci defa bakma. Çünkü ilk bakışın iraden dışındadır ve onda bir vebal yoktur. İkinci defa kasıtlı bakarsan bu iradenle olduğu için haramdır” (el-Müstedrek, II, 212)buyurmuştur.
Cerir’in de şöyle dediği rivayet edilmiştir:
Resulullah’a yabancı bir kadını görmek hususunu sordum. Bana, görünce gözlerimi çevirmemi emretti.” (Ebu Davud, II, 246)
Gözünü haramdan sakınan bir Mü’min sevap kazanır. Nitekim Resulullah(s.a.)şöyle buyurmuştur: “Bir Müslüman, bir kadının güzelliğini gördükten sonra gözünü sakınırsa, Allah Teala ona kulluğundan zevk almayı nasip eder.” (Nevadiru’l-Usul, III, 177)
Ebu Said el-Hudri’de der ki: Resulullah, ‘Yollarda beklemekten ve oturmaktan sakının,’ buyurdu. Bunun üzerine, ‘Ya Resulallaah, yollarda işlerimizi konuşmak için duruyoruz.’ Dedik. ‘O zaman yolun hakkını verin’ buyurdu.
‘Yolun hakkı nedir?’ diye sorduğumuzda da, ‘Gözleri sakınmak, kimseye eziyet vermemek, verilen selamı almak, iyiliği tavsiye etmek, kötülükten de sakındırmaktır’ buyurdu.(Buhari, II, 870)(2)
“Ey peygamber, eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle; (bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman) örtülerini üstlerine alsınlar, onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.” (2)
Resulullah’ın zevcesi Hz.Aişe’nin küçük kız kardeşi, yani Ebu Bekir’in kızı Esma, bir gün Hz.peygamberi ziyarete geldi; üzerinde ince bir kumaştan (rikaak) biçilmiş elbiseler bulunuyordu. Bunu görünce Resulullah:
“Ya Esma, bir kız erginlik çağına geldiğinde, yüzü ve iki eli müstesna, artık bir tarafının görülmesine imkan bırakmaması gerekir.” (3)
“Görüldüğü gibi, kadının örtünmesi Allah’ın ve O’nun son Peygamberi Hz. Muhammet’in emridir.Kaldı ki, “İslam’ı örtünme kaideleri, en güzel ifadeye bürünen bir tertip arz eder ve bilhassa kadını, ahlak telkin edici, haşyet verici ve hürmet çekici bir cazibe heykeli olarak karşımıza diker.”(4)
Efendim, bilindiği gibi, İslam’da tesettür çok geniş bir konudur. Sizleri fazla detaylara boğmadan satırbaşlarıyla arz etmeye çalışacağım.

Tesettürün Esasları Şunlardır:
1) Baş örtüsü
2) Uzun etek
3) Geniş ve vücudun mahrem yerlerini tamamen örten elbise

Baş örtüsü, kadının önemli ziynetlerinden bir olan saçlarını gerdanı ile örten kıymetli bir eşyadır.
Kadının vücut biçimini dışarı aksettirmemesi için giyeceği elbisenin geniş olması gerekmektedir.
Durum bu olunca, giyilecek elbisenin, ilk planda altını göstermeyecek kalınlıkta ve avreti kapatacak büyüklükte olması lazımdır. Giyindiği halde açık kadınlar, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınla cennetin kokusunu bile almamakla tehdit edilmiştir. (5)
Alkame b.Ebi Alkame, annesinin şöyle dediğini nakletmektedir:
“Abdurrahman’ın kızı Hafza, başında ince bir başörtüsü (şifon gibi bir şey) olduğu halde Hz.Aişe’nin yanına gitti. Aişe, onun bu başörtüsünü ikiye katlayarak kalınlaştırdı.” Bir başka rivayette de kadın elbisesinin ana vasfının “Kadının kemiklerinin iriliğini erkeklere göstermemek” olduğu belirtilmektedir. Cildi gizleyen kumaşların mutlaka altına bu lazımayı erine getirecek başka bir şeylerin giyilmesi ya da astar dikilmesi gerekmektedir. (6) Bu yüzden “Elbisesi ince olanın dini de incedir” sözü meşhur olmuştur.
Hasta ve loğusalar dışında kadınların umumi hamamlara gitmeleri; erkeklerin de peştamalsız hamamlara girmeleri (setr-i avret noktasında) yasaklanmıştır.
(7)
Çalışırken de setr-i avrete kesinlikle riayet edilmesi gerekmektedir. Misver b.Mahreme (r.a.) anlatıyor: “Taşımakta olduğum ağır bir taşı getirdim.
Üzerimde de hafif bir elbise vardı. Taş omzumda iken izarım çözülüverdi.
Taşı bırakmadan ve o vaziyette yerine kadar götürdüm. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) “Dön, elbiseni al! Çıplak dolaşmayın!” buyurdu.” (8)
Cadde ve sokaklarda şortla dolaşmayı, spor yapmayı ve çalışmayı marifet ve medeniyet sayanların kulakları çınlasın. (9)
Biliyor musunuz, bu satırların yazarı kısa kollu gömlekle dışarı çıkmak
mecburiyetinde kaldığında fevkalade  rahatsız olur. Vücutlarının en mahrem  yerlerini sere serpe ortaya seren, vitrine çıkaran insanları ve özellikle de bayanları anlamak mümkün değil. İnanır mısınız, onlar adına utanıyoruz.
Şair ne güzel ifade eder:
“Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki her yerde,
Ne çirkin yüzler örtermiş, meğer bir incecik perde.”
Haya çok önemli bir kavram... Utanma duygusu... Dışı gibi içini de “insanlaştırmış” kişiler içindir. Yaratılmışların dünyasında tek utanma hissi taşıyan insandır. Evet, utanan, sıkılan, yüzü kızaran  ancak insandır.
İnsan gibi insanlardan biri olan Ebu Musa el-Aş’ari aynen şöyle der:
“Karanlık ve kimsenin bulunmadığı bir odada yıkanırım. Allah’tan olan utancımdan belimi doğrultamam.” Bu konuda Selmani Farisi Hz.leri de “Avret mahalimi bir kimseye açma hayasızlığına iki defa ölmeyi tercih ederim.”
İslam’ın yüce simalarından biri olan Hz.Ebu Bekir de şunları söylemektedir:
“Beşeri bir zaruretle helaya girdiğim zaman “Rabbim beni bu halimle görüyor” diye terler dökerim ve başımı elbise ile örterim.”
İşte o insanların edebi ve işte zamanımız insanlarının edepsizliği...
Aramızda ne büyük uçurumlar var  değil mi can kardeşlerim!
Evet, Aziz okuyucu, kadının en büyük vasfı, en güzel meziyeti iffetli ve ahlaklı olmasına bağlıdır. Bunu kazanabilmesi için de; beynini, yüreğini, vücudunu kötü düşüncelerden, çirkin bakışlardan koruması gerekmektedir.
Kadın demek, haya demektir. İffetini, ırz ve namusunu gözetmeyen bir kadın, neye sahip olursa olsun, hangi makam ve mevkiin sahibi bulun ursa bulunsun hiçbir değer ve kıymeti yoktur. Çünkü insan, Cenab-ı Hakk’ın emir ve yasaklarına uymakla ve bu yolda hayatını geçirmekle iki dünya saadetine ulaşabilir.

Avret Yeri Nedir?

İnsanın bedeninde açıp göstermesi günah veya ayıp olan yerlerine avret yerleri denir. Avret yerini örtmek farz ve bazı müstesnalar dışında başkasına göstermek haram olduğu gibi, başkalarının o yerlere bakması da haramdır. Şimdi burada, kadın ve erkek için İslam nazarında avret yerlerini belirtip açıklayalım.

1) Erkeğin avret yerleri:
İki kısma ayrılır:
- Erkeğin erkeğe karşı avret yeri; göbekten diz kapağına (dizler de dahil) kadar olan kısımdır.
- Erkeğin  kadına karşı avret yeri; aynen öbüründe olduğu gibi, göbekten dize kadar olan kısımdır. (Ancak Şafii Mezhebine göre, mahremlere ve erkeklere karşı erkeğin avreti göbek ve diz arası olmakla beraber namahrem kadınlar için (namaz dışında) erkeğin vücudu, bütünüyle avret ve bakılması haram sayılmıştır.) (10)
Erkeğin mezkür avret yerlerini açık olarak başkasına göstermesi ve başkasının onlara bakması (özür hali hariç) haramdır. Bu yerlerin örtünmesi farzdır (Cenab-ı Hakk’ın kesin emridir).

2) Kadının avret yerleri:
Bu da ikiye ayrılır:
- Kadının kadına karşı avret yeri; erkeğin erkeğe olan avreti gibidir. Yani göbekten diz kapakları altına kadardır. Bu meselede en yakın akrabalık ve yabancılık müsavidir. Ancak bu vaziyet Müslüman kadınlar arsındadır.
Müslüman olmayan (gayr-i Müslim) yabancı kadınlara örtünmeden bu şekilde görünmeye gelince, ihtilaf olmamakla beraber esasen bu durum caiz değildir. (10)
- Kadının erkeğe karşı avret yeri; kendisine nikah düşen (namahrem) hariç yüz, el ve ayaklar dışında bütün bedendir. Bu şahıslar amca oğlu, teyze oğlu, dayı oğlu, kayın gibi akraba seviyesinden olsalar dahi yine böyledir.
Binaenaleyh istisnalar dışında kalan bütün vücudunu ve saçlarını onlara karşı örtmek farzdır; zaruret olmadıkça açılması, bakılması haramdır. Yüz ve eller bundan müstesna olup bunların avret olmadığında ittifak vardır; fakat ayakların durumu ihtilaflıdır. Bu ancak katiyet olmakla beraber, ihtiyatlı olmak ve ayakları da örtmek icap eder. Muvafık olan da budur. (Mutemet olan rivayette, kadınların topuktan aşağı ayakları avret değildir. Ama bazı muteber eserlerde kadın ayakları namazda değil, namaz dışında avretten sayılmıştır.) (11) Fakat bazen iş icabı kolların ön kısmının açılmasına müsaade vardır.
Kadının kendisine nikah düşmeyen (mahrem) erkeklere karşı avret durumuna gelince; baba, kayınbaba, oğlu, kardeş, kardeş oğlu, amca, dayı... gibi kadının evlenmesi ebediyen haram olan yakın hısımlarına karşı saçını, başını, boynunu, göğsünü, (karnını değil) pazılarla kollarını, dizden aşağı baldırlarını açıkta bulundurması ve onlara bakması veya dokunması aslında caizdir. Çünkü böyle yakın akrabaya karşı şehvet değil, şefkat hakimiyeti vardır. Ancak bunun caiz olması da şehvetten emin olmaya bağlıdır. Şayet bu durumda (Haşa, Allah’a sığınırız) şehvete kapılma ihtimali varsa, o zaman bakmak, dokunmak caiz olmaz, haram olur. (12)
Kadının elindeki kına ve yüzük gibi ziynetlere ve elbisesine bakmak helaldir. Fakat altın, inci gibi boynundaki süslerini elbise üzerine çıkarıp yabancılara teşhir etmesi caiz değildir. Çünkü onlar, örtünmesi gereken yerlere mahsus, gizlenmesi icap eden ziynetlerdir. (13)
Görüldüğü gibi, İslam sarayında tesettür ünitesi oldukça önemli bir yerişkal ediyor. İnanın lütfen, konuyu özetin özeti olarak aktarmaya çalışıyorum. Bir gerçeğin altını burada bir kez daha çizmek istiyorum. Altı esasa inanan her Müslüman İslam’ın diğer vecibeleri gibi; tesettür kavramına da hakkıyla riayet etmelidir. Dünya ve ukba saadeti için buna mecburdur.
Cenab-ı Mevla’nın emir ve yasaklarına uymadan nasıl yaşanır? Yaşıyor ve  Yaşıyorlar işte!..Eğer yaşamak bu ise....Sinek böcekler de yaşıyor değil mi?... İnsan gibi yaşamak lazım İnsan!!!  Bir insanın diğer insan dışındaki canlılar gibi hayat sürmesi hakikaten de çok kötü!.. Acaba, eşrefi mahlukat olarak yaratılmış olan insanın esfel-i safilin(aşağıların en aşağısı) de sürünüp durması kadar  büyük bir talihsizlik olabilir mi, var mıdır yeryüzünde bilemiyorum.
Eğer insan olarak yaşamak istiyorsan;bir  Türk gibi hayatına devam etmeyi düşünüyorsan ve bu  dünyadan ebedi hayata, ahret yurduna Müslüman olarak gitmeyi  arzu ediyorsan; “fıtrata” uygun  biçimde yani Cenab-ı Hak’ın emir ve yasaklarını  harfiyen uymak zorundasın kardeşim! Sen bunu niçin anlamıyorsun? Yahu, yaşın kırka vardı, neredeyse ellisini bitirdin,  yakında altmışına “merhaba” diyeceksin. Ne yazık ki, bir türlü kendine gelemedin, şahsiyetini bulamadın...Halen nefsinin arzularına uyuyor ve şeytanın yolunda gidiyorsun! Abdest yok, namaz yok...Zikir yok, fikir yok...Bunlar yetmemiş gibi, alkol var, fuhuş var...yalan var dedikodu gıybet var.... Olması gerekenler yok; bulunmaması şart olanlar ise pek çok! Hayret ki ne hayret!..Yazık  sana!...Ayıp sana!...Koskocam adam oldun, halen çöplüklerde dolaşıyorsun!  Kafanı aşağılardan   bir türlü kurtaramadım. Tabii kurtaramayacaksın...Çünkü beyin boş, kalp delik, mide dersen çer çöple dolu.. Haram helal demeden doldurdun...Biliyor musun, kediler de aynen senin gibi öyle yapıyorlardı, kur bağlar da.....

TÜRBAN
İzin verirseniz sevgili okuyucu, günümüzde cereyan etmekte olan” türban” meselesine de kısaca temas etmek istiyorum.
Evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti laik bir devlettir. Türk Milleti de Müslüman’dır. Hiçbir laik ülkede dini inançlara ve dindarlığa baskı ve müdahale yapılmaz. Ama, yeryüzünde hiçbir inançlı kişi de dinini  birtakım menfaatler için istismar edip, onu siyasi  mülahazalarla rast gele kullanmaz!  Gerek  İslam memleketlerinde ve gerekse Hıristiyan ülkelerinde dini politikaya alet etmek gibi bir davranışa katiyen rastlayamazsınız.
Maalesef bu durum sadece bizim vatanımızda var. Eğri oturup doğru konuşalım, bu memlekette milli ve manevi kavramları kullanarak dünyalık kazananların sayısı tahminlerin çok ötesindedir. Kimi din satar bu vatanda kimi dindarlığı.... Kimileri milliyeti satar ve kimleri de şeriatı.... Kimileri tarikat ticareti yapar ve kimileri de demokrasi... Kısaca bu ülkede herkes bir şeyin ticaretini yapar... Ülkücülüğü ve Ülkücüleri kullanarak bir çok köşeyi birden dönen haramzadeleri de tanırız biz....
Evet, kısaca biz Türk Ülkücüleri,  her samimi  dindar gibi, Türk kadınlarının baş örtüsü ile uğraşılmasını asla tasvip etmiyoruz. Ama, biz, “tesettür” gibi dini bir kavramın siyasete ve ticarete alet edilmesine de kesinlikle  karşıyız. Peki, bu vatan topraklarında tesettürü istismar edenler var mı? Ne demek” var mı”. Olmaz olur mu:... Var hem de sanıldığından çok daha fazla var...
Bir buçuk yıl öncesine kadar, üniversite kapılarında türbanları için amansız mücadele veren kızlarımız  nerede, acaba  neden şimdi    türban savaşını  sürdürmüyorlar?  Allah aşkına siz söyleyin; o günden sonra ne oldu da, genç türbanlılar üniversite kapılarındaki  savaşlarına son verip,  oturumlarını bir anda  bitirdiler....Üniversiteye ve diğer kamu alanlarına türbanlı olarak girmeyi yasaklayan kanun yürürlükten  kalktı mı?.. Ben duymadım.  O halde ne değişti?.. Değişen sadece bir şey oldu: Hükümet değişti...57. hükümet gitti, yerine bugünkü 58. AKP hükümeti geldi. Hepsi bu... Demek ki hükümet değişince, beyinler  de değişti... Fakat Cenab-ı Hakk’ın “tesettür”
emri değişmedi ki! .O zaman  soruyorum: samimiyet (ihlas) bunun neresinde?...Allah için rica ediyorum; ne olur biri bana cevap verip, bu durumu izah etsin. Üzgünüm, ben  sergilenen bu ve benzeri davranışlarda, Yüce Mevla’nın ilahi hükümlerinin siyasete ve ticarete  alet edildiğini. Görüyorum. Bu hakikatin burada bir kez daha altını çizmek istiyorum.
Değerli dostlar, kısaca , o günlerde, baş örtüsü savaşı veren kızlarımızın büyük bir kısmı, maalesef  bazı karanlık  odaklar tarafından resmen kullanılmaktaydı. İstiklal marşımız okunurken, ayağa kalkmayıp oturan genç kızlarımız bunun yalnız küçük bir örneğidir. Bu konuda, bizim bilmediğimiz   çok kötü şeyler de olmaktadır Ancak biz,. şu anda, içi zehir dolu küpün, dışarıya sızan bir iki damlasına şahit olmaktayız. Kim bilir o  küpün içinde başka neler var....
Bir de, küçük bir araştırma yapıldığında,  türban için  hayatlarının en  önemli mücadelesini  veren  bayanların sadece  yüzde yirmi beşinin namaz kıldığı görülecektir. Baş örtüsüne bu denli duyarlı olanların, İslam’ın beş esasından biri olan namaza karşı bu kadar ilgisiz  kalmalarının sebebini, bir türlü anlayamamışımdır. Şu ana kadar da, bunu bize anlatacak ve izahını yapacak, herhangi biriyle de  karşılaşmadık.
Cenab-ı Hakk, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’de doksana yakın ayette namazdan bahseder. Biraz önce  ifade edildiği gibi,  tesettür hakkında sadece iki ayet vardır.Burada soruyorum:Yüce Allah(c.c.)katında  namaz mı, daha önemli yoksa tesettür mü?..Tabii ki önce, her şeyden evvel namaz! Bunu niçindir ki, İslam’ın beş şartının içinde zikredildi namaz.   Hayır, tesettürü asla küçümsemiş değilim! İmanın  altı esasına inanan,  her  kadın mutlaka kapanmalıdır!. Biz böyle bilir ve böyle  inanırız.!Uygulama biçimimiz de bu minval üzeredir. Herhalde yeteri kadar  bu gerçeğin altı çizildi.... Geçiyorum... Ben burada, sadece,  “bozkurt.net”in değerli okuyucularını biraz  düşündürmeye sevk etmek istiyorum. Herhalde bu kadarına da  hakkımız vardır....
Başlarını örtmek için bunca sıkıntıya talip olan kardeşlerimiz, acaba beyinlerini ve kalplerini beslemek için nasıl bir gayret göstermektedirler. Bize göre,  meselenin bu  cephesini de  ayrıca konuşup, tartışmak lazım.   İçi milli ve manevi  değerlerler zenginleştirmeden, başları ipek türbanlarla sarıp sarmalamanın  fazla bir mana taşıdığına  da inanmam ben. Söz buraya gelmişken, bir defa daha , dış ile birlikte içi  de kapatmanın  mutlak şart olduğunu ifade etmeliyim.  Buna “iç tesettür ve dış tesettür” denilmektedir.
Düşünsenize, arkadan bakıldığında gayet zarif, dinimizin kuralları ölçüsünde, görünmemesi gereken yerlerini kapatmış, başında güzel bir türban.... Hanım  hanımcık biri... O da ne? Bir de öne geçip bahtınızda, affedersiniz  dudaklarda kan yalamış gibi bir ruj (Hem de çerçeveli) gözler kalem çekmekten ve rimel kullanmaktan en az 3 kat büyümüş.
Adeta kendini renkten renge, şekilden şekile sokmuş.. Bas bas bağırıyor..... Gözler  yukarda.. Sultana selam vermiyor... Havasından geçilmiyor..... Gökleri ben yarattım, yerler babamdan kaldı bir ruh hali  içinde etrafta  savrulup duruyor....  Hani nezaket, nerde kaldı zarafet... İnsan böyle mi davranır?... Hanımlık, hanımefendilik bu mu Allah aşkına?!.. İslam’ın terbiyesi, edebi, iffeti bu mu?..Bu ne cesaret,  cesamet hanımefendi?.... Müslüman Türk kadınının , Türk kızının tavrı mıdır bu!.... Bu görüntü ne ifade ediyor acaba? “Aslında benim içim ile dışım çok farklıdır.  İçim, ruhum alabildiğine açıktır benim. Bazı sebeplerden ötürü yalnız  dışımı kapatıyorum” demek mi istiyorsun? Bilmiyorum...Çok iyi bildiğim bir şey varsa,o da;  burada  Allah rızasından başka her şey var. Sadece O yok!.. Gösteriş.... Şekilperestlik.... belli ki. İç dünyan hoca merhumun kabri gibi.. duvar, pencere  yok... Ama kapı var.... Ah eline bir fırsat geçse, mini eteğin en minisi giyeceksin  aslında...
Namus ve ahlak kavramı insanların beyinlerinde başlar, dillerinde gelişir.
Hal ve hareketlerinde olgunlaşır. Bellerinde de son bulabilir.... Mesele beyindir, gönüldür....Bu mekanları sıkı sıkı  örtmeden olmaz....

İHLAS ŞART

İhlas(samimiyet) ile alakalı şanlı Resul aynen şöyle buyurmaktadır:

“Cahiller helak oldu; alimler müstesna. Alimler de helak oldu; ilmiyle amel edenler müstesna. İlmiyle amel edenler de helak oldu; ancak ihlas (Allah rızası) ile hareket edenler kurtuldu.”
Mesele bu canlar....
Samimiyet... Samimiyet ve yine samimiyet....

Hiç unutmam, bir zamanlar, “insan ve İslam” başlığı altında vermeye çalıştığım bir konferansta, salonda  yirmi otuz civarında olduklarını tahmin ettiğim tesettürlü genç hanımlar da vardı. Bir ara, onlara dönerek;:”
Sizleri tebrik ediyorum. İlahi ölçülere uygun şekilde giyinmişsiniz. Ne güzel...Burada bir büyüğünüz, bir ağabeyiniz olarak bir konuda küçük bir hatırlatmakta bulunmak istiyorum: Ne olur,  başınızı kapatmak için  gösterdiğiniz dikkat ve ihtimamın  çok azını ,  kafanızın  içini doldurmak için de gösteriniz..Evet,İslam’ı kurallar içinde kapanıp,  başınızı örtmüş olmanız bizi fevkalade sevindirmiştir. Eğer  o başın İçini aç açık
bırakırsanız, işte bu bizi aynı derecede üzer. Bunu demek istiyorum.”
Dinleyiciler arasında bulunan mütesettir kızlarımız, bu sözlerimizden hoşlanmamış olacaklar ki, bir anda(içlerinden   birinin işaretiyle) isyankar bir tavır içinde salonu terk etmişlerdi. Halbuki onlara yönelik  bu uyarı, son derece yerinde ve zamanında yapılmış bir hatırlatmaktan başka bir şey değildi. Bundan daha önemlisi, bu hareketimiz, Yüce  Allah(c.c.)’ın bir emri ve  iki cihan peygamberinin sünnetiydi. Yüce Halık’ın ilk emri”Oku!..” Bu, beynini, kalbini ilimle, irfanla..besle demekti. Biraz önce”iç tesettür” derken  biz bu gerçeği de  kastetmiştik. Bu bağlamda şanlı Resul de:” Bir saat ilim tahsil etmek, yetmiş yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır.” Bir diğer sözlerinde ise:” dini sahada yetişmiş bir bilgin, şeytana karşı, kendisini ibadete vermiş bin kişiden daha hayırlıdır.”(14)demektedir.
Bir çok defa ifade ettik. Burada bir kez daha altını çizerek söylemek isteriz:
Bilmek yetmez, Allah için bileceksin!...
Vermek yetmez, Allah için vereceksin!...
Ölmek de yetmez, Allah için öleceksin!...
İGS’den giyinmek, Vakko’nun bahalı eşarbı ile başı örtmek de asla yetmez, a benim kendini beğenmiş zavallı ve  aynı zamanda da ukala   kızım!  Allah için kapanacak ve başını Allah için örteceksin!
Bunun için, yani ihlasa sahip olmak için; beynini ilimle, yani milli ve manevi değerlerle; kalbini ise, başta insan sevgisi olmak üzere din, vatan,  millet ve  devlet sevgisiyle  ve mideni  de helal lokma ve helal su ile doyurup, besleyeceksin!  Vesselam!...

Dip Notlar

1-Kr. Nur, 24/31.
2-Abdulaziz Hatip, tercüman Gaz.18 Mayıs 2004.
3-Kr.Ahzab, 33/59.
4-Ebu Davud
5-N.Fazıl, İnsan ve islam Atlası, 79.
6-Müslim Muvatta, Ahmed b. Hammel.
7-Muvadda, Libas Bahsi 6.
8- Mirka’l- Mefatih, 4-432.
9-Mişkatu’l-Mesabih, 2, 1269.
10-Müslim, Hayz, 19.
11-Prof. Dr.İ.Çakan, İslam’da Kılık Kiyafet ve Örtünme, 54.
12-Abdurrahman el-Ceziri: Kitabü’l-Fıkh alelmezahibül- erbaa, 1/192.
12-Fahreddin er-Razi:Mefatihu’l-Gayb(Tefsir-i Kebir):6/375;İbn Abidin
:Reddül-Muhtar,                    6/371.
13-Reddil-Muhtar, 1/406, 6/369.
14-Bedaus-Sani; 5/120.
15-Yusuf Özcan, Gençlik Ve Evlilik, 149-151.
16-İbn Mace, 1/81.









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2004-05-23 (2447 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1