Bozkurt NET{ Bozkurt NET
  Tıklayın kayıtlı kullanıcı olun
Ana sayfa ::Hasabınız :: Forumlar :: Makaleler :: İndir :: İletişim :: KURALLAR
alt1 alt1 alt1
alt1 alt1
alt1
Atatürk
Başbug
Atsız´ın Mektupları
Bozkurt
Tarihte Türkler
Osmanlı Sultanları
3 Mayis
Türk İslam Ülküsü
Ülkücü Hareket
İslam
Türk Büyükleri
12 Eylül
Dokuz Işık
Kızıl Elma
Doğu Türkistan
Türk Dünyası
Şiirler ve Marşlar
Ülkücü Şehitler
Ülkücüye Mektuplar
Sorular ve Cevaplar
Komünizm
Videolar
Müzikler
Postakartı

alt1 alt1
alt1
 Haber :
 Haber Ekle
 Haber Arşivi
 Arama
 Konular
 Baskıya hazırla
 Üyeler :
 Hesabınız
 Günlük
 Üye Listesi
 Özel İletiler
 ICQ Servisi
 Servisler :
 Kur'an-ı Kerim Meali
 Resim Galerisi
 E-Kart
 Dosyalar
 Müzikli Postakartı
 Cep Melodileri
 İletişim :
 Forumlar
 Bozkurtlar 100
 Bize Ulaşın
 Bizi Önerin
 Dökümantasyon :
 Makaleler
 Fikir ve Tarih Dünyası
 Kısa Nükteler
 Şairler ve Şiirler
 İzlenimler
 Ansiklopedi
 Dosyalar
 Dosya Ekle
 Popüler
 İlk 10
 Bağlantılar
 

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1
AB'YE HAYIR

alt1 alt1
alt1
Makaleler
·Meluncanlar ve Biz
·Türk Tarihi ve Türk Adı
·Amerikan Genç Hristiyanlar Cemiyeti (Y.M.C.A.) ve Amerikan Kolejleri
·SEVR YASALARI MECLİS’TEN GEÇİRİLEREK TÜRKİYE YENİ BİR KURTULUŞ SAVAŞINA BAŞLAMAK MECBURİYETİNDE BIRAKILDI!
·ABD, Alenî Bir Düşman Haline Gelmiştir!
·Dedelerimiz Oğuzlar Çıkmış Yola Aral Kıyısından
·Avrupa Birliğine neden hayır.. Jeopolitik Yaklaşım
·Noel Üzerine
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -1-
·Siyasi Konjonktürde Irak Türkmenleri
·Gümrük Birliği Anlaşmasının Anayasanın Başlangıç Kısmına Aykırılığı -2-
·Kıbrıs'ın Türkiyesiz AB üyeliği mümkün mü?
·Avrupa Birliği ve Kıbrıs Konusu
·Internet mi, İnternet mi?
·DİLDE, FİKİRDE, İŞTE BİRLİK (Gaspıralı ve Türkistan)
·İSMAİL GASPIRALI'NIN FİKİRLERİ
·Türkler ve İslamiyet
·Alparslan Türkeş'in Din Anlayışı ve İslama Bakışı
·Gök Tanrı
·Şamanizm Meselesi
·Ruhban Okulu neden açılmamalı?
·Ruhban Okulu
·Çanakkale Savaşları
·Türk Kültüründe Nevruz ve Milli Birlik-Beraberlik
· Sovyetler Birliği’nin Çöküşü ve Yeni Rusya Çeçen Mücadelesi
·Türkçenin Anadil Olarak Dünyadaki Yeri
·Masonların Kirli İşleri
·Gümrük birliği mi; sömürge antlaşması mı?
·17 Ağustos 1999 Depremi ve gizlenen gerçekler

alt1 alt1
alt1

alt1 alt1
alt1

alt1

Önceki Yazıları
Yazar ile iletişime geç



İNSANLARIN YALNIZ YÜZLERİNE DEĞİL, İÇLERİNE DE BAKIN -2-

 
(Not: Şeyh Galip’in “Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen, Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen.” diye hafızalarımızda mevcut olan bu şiirin tamamı altı kıtadır. İzninizle ben burada bunun hem Osmanlıca’sını hem de Türkçe’sinin tamamını siz can dostlarımın yüreklerine sunmak   istiyorum.)
 
 
1- Ey dil ey dil neye bu rütbede pür-gamsın sen
     Gerçi virane isen genç-i mutalsamsın sen
     Secde-ferma-yi melek zat-ı mükerremsin sen
     Bildiğin gibi değil cümleden akdemsin sen
     Ruhsun nefha-i cibril ile tev’emsin sen
     Sırr-ı Hak’sın mesele-i ısi-i meryemsin sen
 
     Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
     Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen.
 
1- Ey gönül, ey gönül, neden bu kadar gamla dolusun? Yıkık döküksün ama tılsımlı bir definesin. (Eskiden, parayı  hazineyi, defineyi dikkati çekmek için harap yerlere gömerler;bulunmaması için de üfürükçülere tılsım yaptırırlar ve bu sebeple buna dokunmak isteyene büyük bir yılanın görüneceğine inanırlardı. Bu yüzden edebiyatımızda define, harap yer ve yılan genellikle beraber kullanılırdı. Keza burada hadis-i kutsi olarak kabul edilen”Ben kırık gönüllerin yanındayım” anlamındaki söze de işaret vardır.)
Meleklerin secde etmeleri emredilen kadri yüceltilmiş bir varlıksın; bildiğin gibi değil, her varlıktan daha olgun,  daha ilerisin.(Allah Adem Peygamberi yarattıktan sonra,meleklere ona secde etmelerini emretmiş; onlar da secde etmişlerdir. Bu secde de Adem, mihrap durumundadır. Zira secde yalnız Allah’a mahsustur. İnsan, varlığın, yaradılışın gayesi olması bakımından her varlıktan önce sayılır. Adem’e secde bundan dolayı emredilmiştir. Adem’e secde Kuran’ın bir çok suresinde geçmektedir.)
Ruhsun, Cebrail’in üfürmesiyle ikizsin; Tanrı’nın sırrısın. Meryem’in oğlu İsa gibisin.(Peygamberlere vahiy getirmekle vazifeli olan Cebrail, Tanrı’nın emriyle Meryem’e üfürmüş ve o da Hz. İsa’yı doğurmuştur. Yani İsa, babasız doğmuştur. Kur’an-ın Ali İmran suresi’nin 59. ayetinde, İsa’nın topraktan yaratılmış olan Adem’e benzediği bildirilmiştir ki beyitte bu ayete de işaret olunmaktadır.)
Kendine bir hoşça bak; sen alemin özüsün, varlıkların gözbebeği olan insansın.(Eski inanışa göre, canlılar bitkiler ve cansız şeyler, toprak, su hava ve ateş denen dört unsur ile dokuz gökten meydana gelmiştir. İnsan bütün kainattan süzülüp geldiğine göre alemin özü adeta gözbebeğidir. Şairin”Sen alemin özüsün, gözbebeğisin” demesi bundandır.
 
2-Merteben ayn-ı musammadır esma sanma
   Merciin Halık-’ı eşyadır eşya sanma
   Gördüğün emr-i muhakkakları rü’ya sanma
   Başkasın kendini suretle heyula sanma
   Keşf ile sabit olan ma’niyi da’va sanma
   Hakkına söylenen evsafı müdara sanma
 
   Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
   Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
 
[--pagebreak--]
2- Mertebeni adlarda sanma; adların sahibinin kendisindedir. Dönüp varacağın yer, her şeyi yaratandır; eşyaya gideceğini zannetme.(Beyitte Baka suresinin 31. ayetine işaret edilmektedir. Bu ayette, Tanrı’nın bütün isimleri Adem’e öğretip belirttiği bildirilmektedir. Tanrı adlarının hepsi insanda görüldüğü için o, bir bakıma bütün adların sahibi sayılır.)
Gördüğün gerçekleri rüya sanma;  sen başka bir varlıksın,  kendini,  her sureti kabul eden heyula, yahut heyulanın büründüğü suret zannetme.(Heyula, felsefi bir terim olarak maddenin her surete,  şekle bürünmesi kabiliyetine denir. Heyula suretle görülür.)
Keşifle(gerçekliği) meydana çıkan manayı dava, sanma. Hakkında söylenen vasıfları da gözüne girmek için söylenmiş sözler zannetme(Tasavvufta herhangi bir şeyde ısrar etmek, sözle direnmeye dava denir ve hoş görülmez.)
 
Kendine bir hoşça bak; sen alemin özüsün; varlıkların gözbebeği olan insansın
 
3- İnleyip sırrını faş eyleme ağyara sakın
     Düşme bilmezlik ile varta-i inkara sakın
     Değmesin Ahların kakül-i dil-dara sakın
     Sonra mansur gibi çıkman olur dara sakın
     Arz-i acz etmeyesin yareden ol yara sakın
     Bulduğun cevher-i alileri  biçare sakın
 
     Hoşça bak zatına kim zübde-i alemsin sen
     Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
 
3- Sırrını inleyip de sakın ağyara açma;  bilmezlikle inkar çukuruna düşmekten sakın.
Ahların, sakın, sevgilinin kakülüne değmesin; sonra  Mansur gibi dara çıkarsın.(Mansur, Hallac veya Hallac-ı Mansur diye anılan kişi şeriata aykırı sözlerinden dolayı 922 yılında Bağdat’ta öldürülen meşhur sufidir.)
Sakın yaradan incinip de sevgiliye aczini bildirmeye kalkışma;  a, çaresiz kişi, bulduğun kadri yüce incileri sakın, koru.(Beyitte, aşığın vücudundaki yaralar inciler gibi düşünülmüştür.)
 
Kendine bir hoşça bak; sen alemin özüsün;varlıkların gözbebeği olan insansın.
 
4- Sendedir mahzen-i esrar-ı muhabbet sende
     Sendedir ma’den-i envar-ı fütüvvet sende
     Gizli gizli dahi vardır nice halet sende
     Ma’rifet sende hüner sende    hakıykat sende
     Nazar etsen yer ü gök duzah u cennet sende
     Arş u kürsiyy ü melek sendedir elbet sende
 
     Hoşça bak zatına kim zübdei alemsin sen
     Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
 
4- Sevgi sırlarının mahzeni sendedir, sende. Erlik, yiğitlik nurlarının madeni sendedir, sende.(Tasavvufta, tekkeyi, zikri hususi giyim ve kuşamı kabul etmeyen sufilere Melami veya Melamet erbabı adı verilir. Bunlar, bu görüşlerini halka yayıp esnaf ve sanatkarları da teşkilatlandırmışlar ve “Fütüvvet ehli” denen bir teşkilat kurmuşlardı. Fütüvvet mertlik, cömertlik demektir.)
Gizli gizli daha nice ruh halleri var sende. Tanıyıp anlayış sende, hüner, hakikat sende.
Baksan görürsün ki yer de, gök de, cehennem de, cennet de sende; arş, kürsi ve melek de sen de sendedir, sende.(Bu beyit temsili bir mana ifade etmektedir. Gök ile yücelik ve feyiz; yer ile aşağılık ve verimlilik; cennet ve cehennem ile zevk ve azap; Arş ve Kıürsi ile kudret, saltanat ve tedbir ile bilgi kastedilmektedir.)
 
Kendine bir hoşça bak; sen alemin özüsün, varlıkların gözbebeği olan insansın.
 
5- Hayıftır şah iken alemde geda olmayasın
     Keder alude-i ümmid u reca olmayasın
     Vadi-i ye’se düşüp hiç ü heba olmayasın
     Yanılıp reh-rev-i sahra-yı bela olmayasın
     Ademe muttasıl ol ta ki cuda olmayasın
     Secdeler eyle ki merdud-i huda olmayasın
 
     Hoşça bak zatına kim zübdei alemsin sen
     Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
 
[--pagebreak--]
5- Yazıktır; padişahken alemde yoksul olmayasın, ümit ve yalvarışla kederli bir hale gelmeyesin. Ümitsizlik vadisine düşüp bir hiç olarak yok olmayasın; yolunu yitirip bela sahrasının yolunu tutmayasın. Ademe yapış da geçerken ayrılmayasın; secdeler et ki Tanrı reddetmesin seni.
Kendine bir hoşça bak, sen alemin özüsün, varlıkların gözbebeği olan insansın.
 
6- Berk-i hatıf gibi bu kayd-i sivadan güzer et
     Erişen har u hasa ateş-i aşkı siper et
     Damenin tutmaya asar-ı alayık hazer et
     Şems-veş hahiş-i munla ile azm-i sefer et
     Saf kıl ayineni kabil-i aks-i suver et
     Hele bir cem’i havas eyle de galib nazar et
 
     Hoşça bak zatına kim zübdei alemsin sen
     Merdüm-i dide-i ekvan olan ademsin sen
 
6- Tanrı’dan gayrı bütün varlıklardan, çakıp, sönen, gelip giden bir şimşek gibi geç git. Üstüne takılan, konan çerçöpe karşı aşk ateşini siper et. Gönlü bağlayacak şeylerin eserleri, sakın, eteğin tutmasın”........................”
 
Kendine bir hoşça bak; sen alemin özüsün; varlıkların gözbebeği olan insansın.
 
Be beyti birçok defa gözden geçirmiştik. Şu anda yazarken gönülden de geçirme imkanımız oldu. Gerçekten de  insanın içinde-özünde-ruhunda müthiş bir inkılap  büyük bir ihtilal meydana getiriyor. İnsanın “mana” alemini, ruh dünyasını nefse karşı vereceği savaşı çok çok güzel anlatıyor. Dolayısıyla uyarıyor, sarsıyor ve  nasibi olanları kendisine getiriyor, özüne-içine.. dönderiyor.
“İnsan gönülden ibarettir. Akıl, az da olsa diğer canlılarda da vardır.” diyen mütefekkir hakikaten doğru söylemektedir muhterem okuyucu. Evet, insan yürekten ibarettir. Bunun içindir ki, sadece dışın insan olması katiyen yetmiyor, içi de yüreği de insanlaştırmak, ruhu, gönül  dünyasını da İslamlaştırmak  şart!
Gönül...
 
Nedir “Gönül”?
 
“İnsanın manevi varlığının ifadesi, inanç ve hislerimizin kaynağı, önüne geçilemeyen iç kuvvet; kalp, dil, istek, arzu, heves, niyet, duygu, his, aşk... gibi manalar ifade etmektedir gönül.”
Yerde, gökte ve her ikisinin arasında gönülden daha kıymetli ve daha aziz başka hiçbir kavram mevcut değildir. Çok doğrudur; gönülden değerli ve dikkate layık hiçbir şey yoktur. Bunun için denildi ki: “Kabe-i hüdadır dil, yıkmak olmaz. Dil şibast edenler hasmullah olur”  (Gönül Allah’ın evidir,  asla yıkılmamalıdır. Gönül yıkanlar, kap kıranlar Allah’ın hasmıdırlar.)
Bütün kainatı yaratan, canlı cansız her şeyi yoktan var eden yüce Kudret, insan vücuduna girmiş ve insana şah damarından daha yakın olduğunu beyan etmiştir ve şöyle buyurmuştur: “Ben insanın sırrıyım, insan benim sırrım.” Bir diğer Hadi-i Kutsi’de yüce Allah: “Beni ne yerim aldı, ne semam; beni bir mü’min kulumun kalbi aldı.” buyurmaktadır. Cihan Peygamberi de şöyle demektedir: “Mü’minin kalbi Allah’ın evidir; mü’minin kalbi Allah’ın arşıdır; mü’minin kalbi, Allah’ın hazineleridir.”
İki cihan güneşi peygamberimiz bir gün sahabelerine Kabe’yi göstererek, “Bu ev çok muazzam ve mübarektir, saygı ve taktise layıktır. Amma Allah’a yemin ederim ki sizin şeref, haysiyet ve izzetiniz ondan çok daha muhteremdir.” der. Çünkü aziz okuyucu, “Mekke’deki Kabe, Azeroğlu Halil’in yaptığı ve maddesi taş olan bir binadır. Hakiki Kabe olan insan kalbi ise Allah’ın binası ve nezargahıdır.
Bir başka ulu insan da şöyle diyor: “Kalbi insan Azamet Halikının hanesidir;  kalbe nispet arşı azam mercimek tanesi gibidir.”
Alemlerin sultanının gelip yerleştiği, beğendiği, taht kurduğu yerden daha büyük, daha kıymetli neresi olabilir beyin ve gönüldaşım!!
Bir başka  değerli şair bakın ne güzel ifade ediyor:
“Gönül Hakk’ın barınağı,
Işığın, kandilin yağı,
Rabb’in sönmeyen çırağı.
Hak gönülde birleşir
Orada barınır yerleşir.”
Hz. Ali de “İnsan küçük alemdir. Alem büyük insandır.” der.
Merhum Akif, yüce Ali’nin yukarıdaki sözünden ilham alarak şu beyti söylemiştir:
“Senin mahiyetin hatta meleklerden de ulvidir,
Avalim sende pünhardır, cihanlar sende matvidir.”
Evet evet... “Önce insan olmak lazım. İnsan müsveddesi değil, insan!  İnanç ve fikir sonra gelir, tekamülü sağlar, insanlık cevherini asli mihverine oturtur ve ışıl ışıl parlatır. Fıtratın bayramı yaşanır. Şahsiyetiyle insan olamamış birinin inançlarla ve fikirlerle (varmış gibi görünen) alakası suretten ibarettir.”
İnsan-ı Kamil olmak isteyen; mutlaka beynini ilimle, kalbini  sevgiyle ve midesini de helal gıdalarla-dengeli- şekilde  beslemesi lazım.
Mükemmel insan  olmak için”Tefekkür” de çok önemlidir. Tefekkürde ise  iç zenginliği esastır. İç dünyasını”Fıtrata uygun”biçimde besleyememiş olan insanın  düşünmesi , “neden ve niçinlere”  cevap verebilmesi  çok  zordur.
 
Nedir Düşünmek?
 
[--pagebreak--]İnsan nedir? Niçin yaratıldık? Bu hayatın amacı nedir? Ölüm nedir? Bu aleme nereden ve niçin geldik? Ne yapmak için  gönderildik? Nereye gideceğiz?
Ahlak nedir? Nasıl yaşamalıyız? Aile nedir? Mutluluk nedir? Cemiyet nedir? Vatan nedir? Devlet nedir ve  vazifesi nelerdir? Vatan nedir? Millet nedir?  İnsanın  sadece karnını doyurduğu her yer vatan mıdır?
Madde nedir?Tabiat nedir? Akrabalık, dostluk, vefa, sevgi nedir? Tekamül nedir? Tefekkür nedir? Görev, sorumluluk nedir?” Akıl,insan, madde-ruh” dengesi nasıl sağlanır? Sevinçli-kederli anlarımızda nasıl davranmalıyız? Çocuklarımızı nasıl yetiştirmeliyiz? İnsanlarla olan münasebetlerimizi nasıl düzenlemeliyiz? İşimizi hangi ahlak ölçüsüyle yapmalıyız? Zenginlik-fakirlik meselelerinde neleri gözetmeliyiz? Hayat tarzımız ve üslubumuz ne olmalıdır? İçtimai meselelere nasıl bakacağız?
Bunlardan başka tabii ki, daha sayılmayacak kadar düşünmek zorunda olduğumuz başka şeyler de vardır.
O halde; Düşün..Düşün...düşün..Ve, .kendine her şeyi sor...Ve cevabını da ver...
 
Evet, Bugün, Din Adına İnsana Zulmediliyor
 
Biliyor musunuz,”Din, problem üretmek, karanlık ve mutsuzluk yaratmak için gelmedi; huzur ve çözüm için geldi. Ama insanı horlayıp tekmelemeyi din zanneden karanlık odaklar Allah adına, Allah’ın kullarına zulmettiler; din adına dinsizlik yaptılar. Çünkü dinsizliğin en belirgin özelliği zulümdür.
Din de bir araçtır. Amaç insanla Allah’ın diyalogu ve insanın mutluluğudur. Dini bir gaye haline getirenler, Allah’ı unuttu, insanı ezdiler; hayatı mengeneye sokmak onlar için bir zafer haline geldi. 16. yüzyılın büyük gönül adamı Hamza Bali, karanlık mollaların fitnesiyle idama mahkum edilmişti. İnfazı denetleyen baş molla, cellatlara şunu söyleyebildi: Başından sarığı alıp öyle asın; sarığa saygısızlık olmasın.” Allah’ın en şerefli yaratığı insanın hem de Hamza Bali gibi bir insanın başını birkaç santim bezden daha değersiz gören bir namertlikti bu...İnsan horlamayı din zannetmenin en beyinsiz sergilenişiydi bu....
Evet, “Allah”adı altında insana işkenceden zevk alan bir kudreti insanın ensesine bindirdiler. Kur’an’ın Allah’ı bunların tanıttığı işkenceden zevk alan kuvvet değildi.
Sadece insanlara değil, tüm canlılara eziyet ve işkence zulümdür., hayata ihanettir. İnsana eziyet ve işkence ise Allah’a harp açmaktır. Bir tek düşman vardır: Zalim. Zalime yandaşlık eden de zalimdir.”
Evet, bu tespitlere katılmamak mümkün değil. Sadece içinde yaşadığımız zaman diliminde değil; asırlar boyu, gerek bizim vatanımızda ve gerekse diğer İslam memleketlerinde, din adına yapılan  zulümler, dinsizlik ve  din dışı olan ideolojiler adına yapıldığını söylemek maalesef doğru değildir.Bunun en güzel ifadesi;” din adına dinsizlik”tir. Diğer bir söyleyişle, eşref-i mahlukat olan  insanı hammadde olarak kullanmak suretiyle, Allah’ın rızasını kazanmak... Cihat adına, Müslüman’ın   beynini, kalbini  sömürmek ve daha sonra da  cebini boşaltmak....
İnsanın en acımasızca sömürülen yanı işte budur.” Dini bilmemek bizim insanımızı, iki sömürünün kahrına uğratmıştır. Dinsiz sömürü, dinci sömürü. Birincisi bilmediği dini insanımızın önünde bir katran çukuru gibi gösterip kitleleri Allahsızlığın süslenmiş iğreti rahatlığına çekmektedir. İkincisi ise,  kutsalı sömürerek kitleyi aforoz kılıncı ile korkutmakta ve kendi hesapları yönünde şekillendirmektedir. Kitle iki yılanın ortasında kalmıştır. Bu yılanların farkı,  birinin kafadan, ötekinin gönülden ısırmasıdır. Gerçek olan bir şey varsa o da ikisinin de zehirli oluşudur.”
 İnsan, eşya ve hadiseler hakkında  pek çok şey öğrenmiş, fakat bunların merkezinde insanın, insanın merkezinde de Allah’ın bulunduğu gerçeğini anlayamamıştır. Bu itibarla her şeyi görmeye, anlamaya ve tanımaya çalışmış,  fakat kendisiyle alakalı, kendi içiyle-dışıyla ilgili hiçbir şey bilmemektedir. Çünkü bu konuda ne  beynini çalıştırmıştır ve ne de kalbini kullanmıştır.
 
İnsan Yalnız Balçık mıdır?
 
Hayır. Bu balçığın özü Hak nurudur. Hak’ın halifeliğine layık olan bu nurdur. Onun içindir ki,”İnsan cevherdir, gök arazdır. Her şey fer’idir, her şeyden maksat o’dur.
Bu gerçeği Abdulkadir Ceyli ”İnsan-ı Kamil” isimli muhalled eserinde bakınız ne güzel  ifade ediyor:
“Ben bir suretim, hakikatim O’dur...
Ben bir aynayım, güneşim O’dur...
Ben bir kudretim, Kaadir’im O’dur...
Ben bir sanatım, Saniim O’dur...
Ben bir eserim, Müessirim O’dur...
Ben bir kitabım, Katibim O’dur...
Aç gözünü de bana doğru bak!..
Bu ne kudret, bu ne sanat, bu ne ilim, bu ne hikmet!..
Bana bak da bir kez fikret!..
İlmiyle, kudretiyle, hükmüyle, hikmetiyle, sanatı ve rahmetiyle
Yerlerde O
Göklerde O,
Zerrede O,
Güneşte O,
Her eserde O müessir; her eser O’ndan eser...
Kış gelince öldüren, bahar olunca dirilten, mahşeri örnek verip müminlere gösteren...
Kara toprağı renk renk, şekil şekil boyayıp rızık eden..
Bu mülkün Malik’i O...
O’na kul olmanın gereği bu:
Rahman ve Rahimi bilmek
Onun emrine uymak
Habibi yoluna gitmek
Fakr ile Rabbine hamdetmek...”
 
Hz. Mevlena’nın Mesnevi’sinde İnsan
 
“Ey insan, surette en küçük bir alemsin ama hakikatte en büyük alem  sensin”
“En güzel şekil olan insan şekli, arştan da üstündür, düşünceye de sığmaz.”
[--pagebreak--]
“Bu paha biçilmez şeyin değerini söylesem ben de yanarım, duyan da yanar.”
“Kulağınızı bana uzatın. Size, ne olduğunuzu teker teker söyleyeyim:”
“A güzelim yoldaşım, sen alelade tek bir adam değilsin ki, sen bir alemsin, sen derin bir denizsin.”
“O senin muazzam varlığın yok mu... O belki dokuz yüz kattır. O, dibi kıyısı bulunmayan bir denizdir. Yüzlerce alem o denizde dalar, gark olur gider.”
“Hani zahiren peri gözden gizlidir ya... İnsan, perilerden daha gizlidir.
Akıllıya göre insan, gizli olan periye nazaran yüz kat daha gizli!
Akıllıya gören  insan bu kadar gizli olunca gayb alemindeki seçilmiş insan nasıl olur?”
“İnsan, Musa’nın asasına benzer. İsa’nın afsunu gibidir.”
“Bil ki bu ten elbiseye benzer. Yürü bu elbiseyi giyeni ara, elbiseye sürünüp durma.”
“İnsan gözden ibarettir. Geri kalanı bir deridir. Göz diye de, dostu gören göze derler.”
“İnsan dostu görmeyince kör olsun, daha iyi. Böyle adam Süleyman da olsu karınca ondan yeğdir.”
“İnsan gözdür, öte yanı deriden, etten başka bir şey değildir. Gözü neyi görürse değeri o kadardır insanın.”
“İnsan, gaybı gören göze malik olmadıkça insan olamaz.”
“İç yüzü yedi kat göğü bile kaplamış olan insan tam olarak anlaşılamamıştır.”
“Gerçi insanın aslı gıdası Tanrı nurudur; ona hayvan gıdası layık değildir.”
“Gönül her dosttan bir gıda ile gıdalanır, her bilgiden bir lezzet alır.”
“Kısacası, vücudumuzda binlerce kurt, binlerce domuz... temiz, pis, güzel, çirkin binlerce sıfat var.”
“Herhangi bir huy galipse hüküm onundur. Madende altın, bakırdan fazlaysa o maden altın sayılır.”
 
Biraz önce atıfta bulunduğum eserinin bir  başka   yerinde Abdülkerim Ceyli ,.insana hitaben şöyle demektedir:
“Nefyi de, ispatı da bırak... Ve bak, Allah’ü Teala, seni kendi suretinde yarattı.
Yine bak: Hay, alim, kadir, mürid, semi, basir, mütekellim, (diri, bilen, güçlü, dileyen, işiten, gören, konuşan) sıfatları O’nundur. Ama bunlar sende de var... Bunların sende oluşu, bir gerçektir. Hakikattir... Böyle olunca, onların hangisi senden ayrılıp atabilirsiniz?.. Yapamazsınız. Çünkü elinde değildir; zira onlar yüce Allah’ın sıfatlarıdır. Bir surettir ki, seni o suretin üzerine yaratmıştır.
Seni güzel sıfatlarıyla süslemiştir. Yüce isimleri ile seni yükseltmiştir.
Hele bir seyreyle:
O, haydir, diridir; sen de dirisin...
O, alimdir, bilendir; sen de bilirsin...
O, müriddir, diler, ister; sen de dilersin, istersin...
O, Kadirdir,  güçlüdür;  senin de gücün var...
O, semidir, işitir; sen de işitirsin...
O, basirdir, görür; sen de görürsün...
O, zattır, kendi başınadır, benzeri yoktur; sen de kendi başınasın, esasta bir benzerin yoktur...
O, camidir, toplayıcı bir vasıf taşır; sen de öylesin, her şey sende saklıdır, derli topludur...
O, mevcuttur, vardır; sen de varsın...
O, rübubiyet sahibidir, besler, büyütür; sen de öyle değil misin?
“Hepiniz çobansınız, hepiniz güttüğünüzden sorumlusunuz...”
Mealinde gelen Hadis-i Şerif de bu  manayı teyit etmiyor mu?
O, kıdem sahibidir, evveli yoktur; sen de öylesin. Ezelden beri O’nun ilminde mevcutsun. İlmi ise O’ndan hiç ayrılmadı. O vardı, ilim de vardı. İlim, O’nun ayrılmaz bir vasfıdır.
Bu makamda müşahede gözünü kullan, düşün gör: O’na ne izafe ediyorsa sana da  aynısı oluyor. Sana ne izafe ediyorsa O’na da aynısı oluyor.
Ne var ki, sonradan durum değişti. O, zatını izzet ve kibriya perdesine sardı, tekleşti...
Sana da, zillet ve acizlikte kalmak düştü. Önce aranızdaki nispet, tamdı; sahihti. Ama, burada o nispet kesildi, görünmez oldu...” (İnsan-ı Kamil, 65)
Her nedense, can okuyucum, hep dışarı bakıyoruz.Dışımızla, insanların dışıyla,  dış dünya ile uğraşıp duruyoruz ... Ne kendi içimize bakıyoruz ve ne de başkaların içiyle meşgul oluyoruz. Hiç içimize bakmıyoruz. Hep başkalarıyla meşgulüz; kendimizle, iç dünyamızla pek fazla ilgilendiğimiz yok. Durmadan dinlemeden sürekli başkalarına konuşuyoruz; kendimize, kendi nefsimize bir şey söylemiyoruz... Mütemadiyen başkalarını tenkit ediyoruz, kendimizi, kendi nefsimizi  bir kez olsun  hesaba  çekmiyoruz.....
“Bunun içindir ki, yabancıyızdır kendi kendimize... Öyle dakikalar, öyle günler, hatta öyle haftalar olur, karşımızda sanki biz değil de bir başkası vardır; bizden uzak, bizden ayrı, duyguları bizim olmayan, belki üstündeki elbise bile...
Ömür yolunda ilerleyip bir hayli yol aldıktan sonra insan ister istemez şöyle bir arkasına bakıyor. Ordularının bozguna uğradığını acı bir ruh burukluğu, hazin bir alçalma, kahredici bir küçülme hissiyle seyreden bir mağlup kumandanızdır biz o zaman. Her şey bitmiş, her şeyin bir sonu gelmiştir, kendimizin de... Bizim için hayata hayat katan şeylerin boş olduğunu o zaman anlarız ama, iş işten geçmiştir...”
[--pagebreak--]
İçimizle meşgul olmaktan başka  çaremiz yok. İçimizi insan, içimizi Müslüman yapmak zorundayız. Ancak bu şekilde hem  kendimi ve hem de  Rabbimizi tanıma lütfuna ulaşabiliriz.
Bu gerçeği, sultanlar sultanı, gönül ehli Hacı bayram Veli bakınız ne güzel ifade ediyor:
 
“Bilmek ister isen seni
Can içre ara canı
Geç canından bul anı
Sen seni bil sen seni
 
Kim bildi ef’alini
Ol bildi sıfatını
Anda gördü zatını
Sen seni bil sen seni
 
Görünen sıfatındır
Anı gören zatındır
Gayrı ne hacetindir
Sen seni bil sen seni
 
Kim ki hayrete vardı
Nura mustağrak oldu
Tevhid-i zatı buldu
Sen seni bil sen seni
 
Bayram özünü buldu
Bileni anda buldu
Bulan ol kendi oldu
Sen seni bil sen seni”
 
Evet aziz okuyucu, kısaca insan önce kendini tanımalı. Kendini tanımayan insan, bu tanımadığı kişiyi sevemez de. Kendisini sevmeyen insan, başkalarını sevemez. Çünkü insan, kendinde olmayanı başkalarına veremez.
Acaba kendimizi ne kadar tanıyoruz? Kendimizi seviyor muyuz? Eğer biz bir başkası olsaydık, bizi kendimize arkadaş olarak seçer miydik? İşe kendimizi tanımakla ve dolayısıyla kendimizi sevmekle başlamalıyız. Kendimize karşı gösterdiğimiz sevgi, saygı, hoşgörü ölçüsünde başkalarına karşı sevgili, saygılı ve hoşgörülü olabiliriz ancak. Unutmayalım, eğer kendimizi seversek başkaları da bizi sevecektir. (Sen bile kendini sevmiyorsan ben seni niçin seveyim?)
Şu tespit gerçekten çok doğrudur: “Bilmek, sevmek demektir. Az bilen, az tanıyan... haliyle az sevecektir. Bu itibarla bilmeden, anlamadan, tanımadan sevmek mümkün değildir.
“Ben bir insanım” demeyi hakketmiş olan bazı (yerli – yabancı) kişilerin insanla alakalı şu sözleri de gerçekten de manidardır:
“Hiçbir şey, insan kadar yükselemez ve onun kadar alçalamaz.”
“Milletlerin zenginliğini altın değil, insanlar meydana getirir.”
“İnsan, kafasıyla düşünür, kalbiyle duyar ve midesiyle ister.”
“Biz insanın özünü anlamak için, eline büyük bir kuvvet verin yeter?”
“İnsanların yalnız yüzlerine değil, içlerine de bakın.”
“En tehlikeli insanlar, yarı deliler ve yarı akıllılardır.”
“Gönülden sevmediğiniz insanın şerrinden sakınızın.”
“İnsanlar din için savaşmayı, ölmeyi bilirler de, bu din için yaşamayı bilmezler.”
“İnsanların en kötüsü, iyiliği kötülükle karşılayan; insanların en iyisi ise kötülüğe karşı iyilik yapandır.” (Hz. Ali)
“Ademin hayvaniyeti yemekle, insaniyeti okumakla kaimdir.”
“Dünyanın en kuvvetli insanı, en fazla yalnız kalabilendir.”
“İnsan, gözleri kapalı olduğu zaman da görebilir.”
“İnsan, madde yönü ile hayvanları, mana yönü ile de melekleri temsil eder. Ancak o, ne melek ne de hayvandır. Maddi esaretten kurtulup mana aleminin zevkine ererse meleklerden üstün, maddeye esir olursa hayvanlardan aşağı olur.”
Araf Suresi’nde: “Onların kalpleri vardır, fakat bu kalplerle gerçeği anlamazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidir; doğrusu daha sapık ve şaşkındırlar.” buyurulmaktadır.
Özetle diyebiliriz ki, kamil insan, her iki alemi de seyreden, keşfeden, bilen ve bildiren bir aynadır. Kısacası o kamil insan, kalbiyle sonsuz bir alemdir...
Dilerseniz, son sözü yine gönül sultanımıza  bırakalım:
“Vasfı lisan seninledir,
Vasf edemem insan seni.
Nutku beyan seninledir,
Vasf edemem insan seni.
Olmasa kibriyle riya,
Sensin ol Beyti Kibriya.
Küncü nihan seninledir,
Vasf edemem insan seni.
Olsa gilafi tencüda,
Aynasin cihanına.
Ayni ayam seninledir.
Vasf edemem insan seni.”









Copyright © Bozkurt NET Tüm hakları saklıdır.

Yayınlanma:: 2004-09-13 (3741 okuma)

[ Geri Dön ]
Content ©
alt1
1998-2007 Bozkurt NET
alt1
1998-2010 BOZKURT NET
--------------------------------------
Web sitemiz PHP-Nuke (© 2003) kodlarına sahiptir. PHP-Nuke GNU/GPL lisansı altında dağıtılan ücretsiz yazılımdır.
alt1