AYASOFYA'DA İLK *****A NAMAZI
Tarih: 1.06.2003 Saat: 00:10
Konu: Tarih Dünyası


Fatih İstanbul'u alıp, alayla Ayasofya'nın önüne geldiği zaman, derinden derine bir inilti işitilir. Sesin geldiği tarafa bir adam gönderilir. Sakallan büyümüş, hali perişan bir keşiş bulup getirirler. Huzura çıkarılan keşiş çok korkmuştur.

Niçin hapsedildin diye sorulan keşiş, 'Muhasara hazırlıkları esnasında Konstantin'in kendisini çağırıp İstanbul'u Osmanlının alıp almayacağının bildirmek için remil atmasını söylediğini, remilde İstanbul'un Osmanlının eline geçeceğini bildirmesi üzerine Konstantin'in kızarak onu zindana attırdığını' anlatır. Ve şimdi karşınızda bulunuyorum, demek 'falım doğru imiş' der. Bunun üzerine Fatih de İstanbul'un kendi elinden çıkıp çıkmayacağına dair re mil atmasını ve doğru söylerse mükafatlandıracağını söyler. Keşiş renüli atar ve şöyle der, "İstanbul Osmanlının elinden harp ve darp ile çıkmayacak, lakin öyle bir zaman gelecek ki ellerinizdeki emlak ve arazi azalacak, bu suretle İstanbul Osmanlı malı olmaktan çıkacak" Bu falın bildirdiği neticeden müteessir olan Fatih, ellerini kaldırarak, "İstanbul'da edindiği yerleri ecnebilere satanlar Allah'ın gaz abına uğrasınlar" diye beddua eder.

AYASOFYA CAMİ

Paşa Kapısı, İstanbul'un en güzel mahallelerinin başında geliyor. Sokaklar geniş, düzgün, güzel görünüşlü beyaz veya canlı renklerle boyanmış evler ahenkli olmaktan çok, çekici... Burası aynı zamanda tarihi eserleri bakımından İstanbul'un en zengin kısımlarından biri. İki mil karelik bir alanın içerisinde şehrin görülmeye değer zenginliklerin çoğu bulunuyor. Topkapı Sarayı, Bab-ı Ali, Ayasofya, Sultan Ahmet Cami, Hipodrom ve oradaki antik kalıntılar, sarnıç ve çarşılar...

Ama bütün bu eserlerin içerisinde fethin sembolü Ayasofya ayrı bir anlama sahip. Kilise olarak yapılan fetihle birlikte camiye çevrilen Ayasofya'nın hikayesi zengin bir o kadar da çile dolu.

İstanbul'a kendi adını veren Büyük Kostantin'in ilk olarak 325 senesinde yaptırdığı Ayasofya, sonralardan iki büyük yangın geçirir. I. Justinyen başa geçtikten sonra Ayasofya meşhur Nika ihtilalinde bir kez daha yanar. Ayasofya'yı üçüncü kez yaptırmak için kolları sıvayan Justinyen'in meramı, öyle bir eser inşa etmektir ki, eşi benzeri yeryüzünde yapılmamış ve yapılmayacak olsun. Bu yüzden de hiç bir fedakarlıktan kaçınmaz.

Justinyen tarafından zamanını en ünlü iki mimarına yeniden yaptırılan, on bin işçinin, on altı yıl içerisinde tamamladıkları Ayasofya için imparatorluğun her tarafındaki en meşhur mabetlerden sütunlar, mermerler, nakışlı taşlar getirilir.

Gerçekten de o zamanla yeryüzünde böyle muazzam bir bina varolmadığından, halk arasında Ayasofya'nın yapılışına dair çeşitli masallar dolaşmaya başlar. İnsanlar Ayasofya'nın planını bir meleğin getirdiğine, altın ve malzemesinin de Allah tarafından gönderildiğine inanmaya başlar.

'İlahi Hikmet' manasına gelen Ayasofya'nın 537 yılındaki açılışı da tıpkı yapılışı gibi şaşalı olur. İmparator mihraba doğru koşarak ellerini kaldırır ve 'Şükürler olsun Allah'a ki, böyle bir eseri bana nasip etti. Ey Süleyman, ben senden üstün çıktım!' diye haykırır.

Justinyen bu sözleriyle Hz. Süleyman'ın sarayını kastetmektedir. Tamamı kırk yılda bitirilen mabet, o derece muazzamdır ki, 'Hıristiyanların Kâbesi' olarak anılmaya başlar.

Dokuz yüz yirmi yıl kiliselik eden bu bina, Fatih'in İstanbul'u fethi sayesinde Müslümanların eline geçmesiyle 481 yıl Muhammed Ümmeti'ne camilik eder.

Ayasofya fetihten sonra fazla bir değişikliğe uğratılmaz. Osmanlılar, Ayasofya'nın bu 'Grekçe' adını korudukları gibi, binaya da saygı gösterirler. Kostantiniyye'nin düştüğü gün, ünlü Baziliğin önünde atından inen Fatih Sultan Mehmet, bir askerin avludaki mermerleri kırdığını görür ve 'Ganimetleri size bıraktım ama binalar benimdir!' diyerek askeri bu davranıştan men eder. 

Ziyaretini bitirdikten sonra maiyetindeki müezzinlerden birine mü'minleri namaza çağırmasını söyleyen Fatih, daha sonra içeriye girip namaz kılar. Mabed, Hz. Muhammed SAS'in ümmetine böylece tahsis edilmiş olur.

Namaz esnasında kıble yerini belle etmeye yarayan mihrabın, hutbe okunması için bir minberin ve vaaz vermek için bir kaç kürsünün dışında binanın iç düzeni hemen hemen aynı kaldı. Sadece kubbedeki 'Tanrı Peder'in tasviri kaldırılıp, onun yerine Kur'an'dan 'Allah göklerin ve yerin nurudur!' ayeti yazıldı.

Ayasofya, Şimdi Ezan ve Namaza Hasret

Bizans'ın son zamanlarındaki mali durumu dolayısıyla Ayasofya bakımsız bk haldeydi. Bu yüzden Fatih, Ayasofya'yı cami yapmakla onu muhafaza için en büyük iyiliği yapmış oldu. Bu kadar büyük bir yapıyı muhafaza etmek, ancak devlet bütçesi ile mümkün olabilirdi.

Times'ın meşhur Avrupa muhabirlerinden De Blovitz, İstanbul'u ziyaretinden sonra yazdığı kitabında, 'Başka milletlerden bir çoğu aldıkları memleketlerde en güzel binaları yok etmişlerdir' diyerek Müslümanları Ayasofya'yı muhafaza ettiklerinden dolayı takdir ediyordu. Ayasofya'nın içindeki süslerin en mühimleri duvarları kaplayan mozaiklerdi. Onların da önemli bir kısmı bina cami olduktan sonra bezle kapatılmış ve üzerine badana sürülmüştü. Ama hiçbirisi tamamen kazınmamış, asıllarına zarar verilmemişti. Zarar vermek bir yana aksine Ayasofya'ya her asırda yeni eser katılmıştı. Nitekim medresesiyle, türbeleriyle ve I. Mahmut'un kurduğu zarif kütüphanesiyle, mahfelleri, yazılan, şadırvanı, sebili ve ilk mektebiyle en önemli İslâmi sitelerinden biri olmuştu Ayasofya...

Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesine fethin ertesi günü, 30 Mayıs 1453 Çarşamba tarihinde karar verilmişti. Fatih beyaz atıyla Ayasofya kilisesinin önüne geldiğinde, etrafında bulunan Şemsettin Ak Bıyık Sultan, Molla Gürani gibi hoca efendilere dönerek: "Hoca efendiler! Bu Ayasofya kilisesinin bizim camilerimiz karşısında böylesine haşmetli, böylesine ulu gözükmesi, pek hoşuma gitmemekte dk. Hoca efendiler! Efendimiz SAS bir hadisi şeriflerinde, 'İslâm en yücedir, ondan yüce hiçbir şey yoktur' diye buyurmuyor mu bizlere. Ben bizim camilerimizin karşısında Ayasofya'nın böyle heybetlii ve galabe çalmasını, bizim kubbelerimiz karşısında da bu kubbenin yüksekte olmasını kabullenemiyorum" demişti. Hoca efendilerin de bunu uygun görmesiyle o sabah camiye dönüştürülmesine karar verildi. Ve ertesi gün ikindi namazı Ayasofya Camii'nde, Fatih'in imamlığında kılındı.

 *****a günü Ayasofya'da ilk *****a namazı kılındı. Ayasofya'da ezanlar okundu, en güzel Kur'an tilavetleri orada gerçekleşti. En güzel İslâmi tebliğiler orada verildi. Ta ki *****huriyetin ilk yıllarına gelene kadar....İşte tam bu dönemlerde, İslâm tarihinin
hiçbir döneminde görülmeyen bir uygulamayla Ezan-ı Muhammedî Türkçeye çevrildi. Camiler kapatıldı.. Bir kısmı ise parça parça müzeleştirildi. Fethin sembolü Ayasofya'da müzeleştirilme gayretlerinden nasibini aldı. Ve cami, 24 Kasım 1934 tarihli bk kararnameyle müzeye dönüştürülme yoluna girdi. Böylece neredeyse 5 asır İslâm'ı haykırmış, ezanla süslenmiş, Kur'an'la nurlanmış Ayasofya bu tarihten itibaren ezana, namaza Kur' an' a hasret kaldı. İki buçuk ay süren çalışmalarla âyet, hadis gibi İslâmi levha ve yazılardan arındırıldı ve cami içinde üzerleri beyaz sıvalarla örtülmüş olan kilise mozaikleri meydana çıkarıldı. Tekrardan kilise haline dönüşen cami, l Şubat 1935'te resmen müze oldu.







Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=1106