HERKÜL MİLLAS'I ÜLKÜ OCAKLARI PROTESTO ETTİ..
Tarih: 23.07.2003 Saat: 19:20
Konu: Ülkücü Tavır


22.07.2003 tarihinde ZAMAN gazetesinde yorum yerine provakatörlük görevi üstlenen Herkül Milas isimli sahsiyetin yazdigi "MILLIYETCILIK" isimli yorumu nedeniyle bu sahsiyeti, bu yaziya yer veren zaman gazetesi yetkililerini Türk milliyetcileri ve Ülkücü genclik olarak siddetle ve nefret ile protesto ediyoruz.

Tepkilerimiz kalpleri küt küt diye degil TÜRK TÜRK diye carpan vatan millet din ve devlet sevdalisi Türk milliyetcilerinden özür dilenenen kadar artarak devam edecektir.Türk milliyetciligini aids ve sars ile ayni tutan soy özürlüleri aziz Türk milletinine havale ediyoruz....

Kökü mazide olan Ati'yiz
ALMANYA ALPARSLAN TÜRKES ÜLKÜ OCAGI
www.ulkuocagi-augsburg.de

yazinin tümü

MİLLİYETÇİLİK... HERKÜL MİLLAS h.millas@zaman.com.tr

www.zaman.com.tr Bir hastalıktır. Bulaşıcıdır. Bir yörede çıkar; ama her yana yayılabilir. Temasla bulaşır. Ağızdan ağza, hatta kulaktan kulağa bile geçer birinden ötekine. İnsanların bir mikroptan mı, bir virüsten mi, yoksa psikolojik nedenlerden mi etkilendiği hâlâ tartışılmaktadır; ama hastalığın belirtileri ve sonuçları kesin bilinmektedir.

Önce insanın ateşi hafifçe yükselir, başı döner, dengesi bozulur. Hasta adayı kendini yoklamaya, ‘bize ne oluyor’ demeye başlar. Aynı hastalık belirtilerini taşıyanlarla bir araya gelip konsültasyon yaparlar, tartışırlar. Bunu en iyi aydınlar yapar. Zaten bu hastalık en fazla aydınlarda görülür. Gittikçe artan bir biçimde ‘biz’ demeye başlarlar: Bize ne olacak, biz bize kaldık, bize neden herkes ters bakıyor, biz ne yapmalıyız biçiminde. Bu ilk belirtidir.

Bu semptomlara bulaşmayanlara kuşku ile bakmaları ikinci belirtidir. Kuşku duygusu gittikçe artar ve çeşitli alanlara yayılır. Hastalanmayanlar kaygı ve şüphe ile karşılanır. İlk paranoya belirtileri bu aşamada belirir. Sonra ‘biz’ sayılmayan herkese karşı bir öfke belirir. Tansiyonları yükselir. Etrafta hep düşman görmeye başlarlar. Yüzlerde bir gerilim sezilir. Yürek atışları artar, bakışlar bir başka türlü olur, kararır, kanda adrenalin artar. Kimilerinde şiir yazma/okuma eğilimi görülür. Haykırışlı konuşmalar (nutuklar) atarlarken sesleri çok tiz çıkar.

Bir sonraki aşamada hastalar halüsinasyon görmeye başlar. ‘Biz’ diye nitelediği birliği aynı biçimde davranan robotlar olarak görmeye başlarlar. Bu birlik içinde fertler seçilemez olur. Bunun yalnız ruhsal bir bozukluktan olmadığını, görme yetisinin de önemli derecede azaldığını söyleyen doktorlar vardır. Artık bakışlar mecnun bakışı gibi sabittir; ama etrafı göremezler de: Seçmeci bir görme biçimine geçerler. İşlerine geleni görürler, işlerine gelmeyeni görmezler. Bu durumda gözlük kullanmak da yarar vermemiştir. Gözlükle tek sağlanan halüsinasyonları daha büyükçe görmek olmuştur.

‘Biz’ artık bir saplantı olmaya başlar. Ancak bu aşama hastanın en mutlu olduğu süredir. Kendisinin (ve grubunun) dünyanın en üstün, en seçme, en haklı, en güçlü, en güzel, en adil, en akıllı, en yaratıcı, en hoşgörülü ve hele en alçak gönüllü, kısaca en ‘en’ olduğuna inanır. Bu onda öylesine bir tatmin ve mutluluk sağlar ki, artık bu hastalıktan kurtulmak için en ufak bir isteği kalmaz. Bu aşamada uyuşturucu bağımlısı gibi davranır. Hastalığını mutluluk ve ‘yarar’ gibi algılar. Tedavi edilmek istemez, bu hastalıktan kurtulmasını söyleyenlere karşı da bir saldırganlık geliştirir. Anne ve babalarına, kardeş ve eşlerine karşı bu yüzden kin besleyenler bile görülmüştür. Bu aşamada ‘biz’ kategorisine hastanın yakınları hatta en yakın akrabaları dahil edilmeyebilip, binlerce yıl önce yaşamış bütünüyle hayali kimseler dahil edilebilir.

Artık hastamız duygular aleminden maalesef eyleme geçmektedir ki, bu etrafı ve insanlık için tehlikeli olmaktadır. Bir yanda kuşkuları ve güvensizliği, öte yanda kendisinin ve ‘biz’ dediği grubunun üstünlüğüne ve yanılmazlığına inandığı için çok sert ve acımasız olmaktadır. Bu hastaların haksızlıklar, cinayetler, hatta soykırımlar, katliamlar, etnik arındırmalar, zorunlu sürgünler, her türlü baskıları uyguladıkları görülmüştür. Her seferinde bütün bunlar, tabii, ‘biz’ adına yapılır ve onlarca meşru sayılır. Yani moral dünyalarında da bir dengesizlik görülür.

Ancak hastamız (ya da hastalarımız) bu yaptıklarını her zaman hatırlamaz. Yani hastalık bir tür bellek kaybına da neden olmaktadır. Bir tür diyoruz; çünkü başka bir alanda inanılmaz bir hafıza gücü gelişmektedir: Düşman belledikleri kimselerin yaptıkları olumsuz davranışları hiç unutmazlar, hatta abartarak sürekli hatırlatırlar. Geceleri kâbuslarında bu abartılı görüntüleri görürler ve sabahları uyandıklarında yüzleri daha da gerilimli olur. Düş ile gerçeği bütünüyle karıştırdıklarından onlarla bu alanda tutarlı ve yapıcı bir tartışma yapmanız olanaksızdır. Teskin edici ilaçlar bile bu kâbusları engellememektedir.

Bu aşamada en iyisi onlardan uzak durmaktır. Uzak kalamayacaksanız, en azından onlara sataşmayın, onlarla tartışmayın, özellikle tahrik etmeyin. Semboller konusunda çok hassas olurlar, hemen tahrik olurlar. Örneğin renkler ve bazı renkli şekiller onları çok heyecanlandırır. Bazı aletler de: Örneğin gücü ve öldürmeyi simgeleyen kılıç, kalkan, örs, pala gibi aletler onları saldırgan kılabilir. Her türlü yarışmayı, basit bir futbol oyununu bile ‘bize’ karşı düşmanın başlattığı bir savaş gibi algılamaları bu hastalığın tipik belirtilerindendir. Bu insanların çocukları ve yakınlarının da bir süre sonra aynı belirtileri taşıdığı sık görülmüştür. Tarih içinde kısa sürede hemen hemen bütün toplumun bu hastalığa salgın biçimde tutulduğu bile olmuştur. O zaman belli şarkılar söyleyerek (genellikle bunlara marş derler) ve çocuklar gibi şen, etrafa saldırırlar, önlerine çıkanı kırıp dökerek her yana koşuşmaya başlarlar. Bu davranışlarından gurur duyarlar. Bu yolda yakınlarının hatta kendilerinin de ölmesi onlar için hiç önemli değildir. (Belli ki bu aşama hastalığın had safhasıdır!) Tek amaç etrafa güçlerini kabul ettirmektir. Yayılmaya güçleri yetmiyorsa, biraz kırgın ve oldukça ezik, bu mutlu anın ne zaman geleceğini heyecanla beklerler, bu günün hayaliyle yaşarlar. Bu arada hınçlarını, güçleri kime yetiyorsa ondan çıkarırlar. ‘Biz’ saymadıkları tabii ilk kurbanlarıdır.

Yani tek bela AIDS ve SARS değildir.






Bu haberin geldigi yer: Bozkurt NET
http://www.ulkuocagi.net

Bu haber icin adres:
http://www.ulkuocagi.net/modules.php?name=News&file=article&sid=1411