Kutsal vatan toprağının tek tanımı vardır... Vatan toprağının kutsal olması demek, milletinin bağımsızlıktan yana bir bütün halinde, aynı ülkü çerçevesinde meseleyi bir namus kavramı çerçevesinde, çağdaş düzeyde ele alması demektir...

Ülkenin dışa açılması, öteki ülkelerle uygarlık düzeyinde ilişkiler içerisinde bir arada, daha bir dünya için barış içerisinde yaşaması, “Ne yapalım, elden bir şey gelmez teslim olalım ne isterlerse yapalım, dalgamıza bakalım” demek değildir...
Kutsal vatan toprağı, Kemal Atatürk’ün dediği gibi, kaderine terk edilemeyeceğine göre insiyatif, “şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emellerine tevhid edeni, ülkenin tepesini istila etmiş krema tabakasına asla bırakılmamalıdır.”

Geldiğimiz noktada, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, şu sözleri söylemek zorunda kalıyor:

“Sorumluluk mevkiinde olan herkes için, Türkiye’nin milli birliğini, milli güvenliğini ve milli çıkarlarını her şeyin üstünde tutmanın ahlâki, vicdani ve siyasi bir görev ve zaruret olduğudur. Vakur ve akılcı olmak kadar, dürüst ve namuslu olmak da vazgeçilmez erdemlerdir. TÜSİAD Başkanı’nın son beyanlarının akla getirdiği bu hususları, herkesin dikkatine ve değerlendirmesine sunmak isterim.”

TÜSİAD Başkanı’nın son beyanlarını biliyoruz... Bu kişi ve temsil ettiği kişilerin, kamuya kabul ettirmeğe çalıştığı son dayatmalar, Bahçeli tarafından, “PKK çıkarları” olarak tanımlanmıştı... Hiç de şaşırtmamıştı bu açıklama... TÜSİAD, ABD-AB uzantısı bir plan çerçevesinde Türkiye’nin kremasıydı ve çok iyi bildiğimiz gibi PKK da, gene, ABD-AB adına bir taşeron çete idi...

Mesela dedik ve güncele döndük...

Cinayet meselesine...

Hrant Dink’in öldürülmesi etrafında gelişen olaylar, kutsal vatan toprağının onlarca yıldır nasıl kaderine terk edildiğini göstermesi açısından, çarpıcı sahnelerle beynimize yansımıştır.

Belirtmeliyiz ki; Türk Milleti’nin hiçbir ferdi, Hrant Dink’in sırtından kurşunlanmasını onaylamadı. Hiçbir milliyetçi-ulusalcı, “iyi oldu” ilkelliğinde tepki göstermedi. Hiçbir kimse bu cinayeti işleyen zavallı çocuğun sırtını sıvazlama basitliğinde bulunmadı.

Hrant Dink’in cenaze törenine, tamamen bu ilkel cinayete tepki olarak katılan vatandaşlara ve müteveffanın acılı yakınlarına kim ne diyebilir?..

Tepki, bu cenazeyi fırsat bilip Türkiye’nin tepesinde uçuştukları noktalardan korteje dalış yaparak devlete saldıran akbaba sürüsüneydi. Bu güruh, saldırılarını perdelemek için Dink’in kimliğini ve hatta cenazesini kalkan yaparak, suret-i hak arıyorlar... Bulamazlar, niyetleri bellidir, işbirlikleri de bir kez daha afişe olmuştur.

Biz bu köşede ne yapıyoruz?.. Gerçek Türkiye’nin,Türkiye’mizin gerçek sahiplerinin seslerini yansıtıyoruz... Onların arasında yaşıyoruz, aynı endişeleri, aynı sıkıntıları paylaşıyor ve düşündüklerini biliyor, onları yazıyoruz... Yazdıklarımız sessiz (şimdilik) çoğunluğun sesidir... Toplumun efendileri kabul etmesede durum böyledir.

Anlamaları için yazıyorum... Halkımız şöyle diyor. “Bu cenazede, ’Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Türk’üz...’ denilseydi problem yoktu.” Türkiye’nin kucağına bir de, sıcak sıcak “içeride de Türk-Ermeni kutuplaşması olsun” dayatması bırakılmasını âdeta teşvik eden siyaset-ticaret kremasına arz olunur.

Cenaze alayının militan kadrosunun internet üzerinden sağlandığı, neden hiç üzerinde durulmayan bir konudur?.. “Katil devlet soykırımın hesabını verecek” diye rahat rahat pankart açabilen bir çete, alabildiğine özgürlük içerisinde hareket ederken, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın ince cümlelerle milliyetçileri diline dolayıp, “Katilsiniz, canisiniz, zalimsiniz...” nitelemeleri ile âdeta “cephe komutanlığı” sergilemesi manidardır!.. Hem de bu cinayetle, kendisine muhalefet yapan milli insiyatifi ilişkilendirmekten çekinmeyerek, milli haslete sahip tüm kesimleri işaret ederek!..

ABD Büyükelçisi’nin en çok alkış alan katılımcı olarak takdim edildiği cenaze alayındaki, “Soykırımın hesabını vereceksiniz” pankartlarından da bir rahatsızlığı dillendirme gereği duymayan Tayyip, İstanbul’da sanayicilerle buluşmasında sözü milliyetçilere getiriyor; “Hak ve hukuku tanımayacaksın, savunmasız insanları rahatlıkla öldüreceksin ve adını milliyetçilik koyacaksın” diyebiliyor.

Bütün imkânlar elinin altındadır, cinayeti gerçekleştiren oluşumu kamunun önüne kim koyacak?..

Sözleri, kendisine muhalefet yapan milli insiyatifi kırma amacı temelinde ise bilmelidir ki:

“Vatan toprağı kutsaldır, kaderine terk edilemez...”

TÜSİAD’a da, dıştan icazetli siyasete de...



Behiç Kılıç / Tercüman